08 Ocak 2025 Çarşamba
İstanbul 14°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Fenerbahçe’yi alkışlamak zamanı -(TAMAMI)

Onur Belge

Onur Belge

Eski Yazar

A+ A-

Fenerbahçe bu akşam kendi taraftarı önünde bir rekor geliştirme denemesi yapacak. Mönchengladbach maçının sonucu ne olursa olsun gruptaki derecesi fark etmeyecek. Ama Avrupa’da gruplarda bir Türk takımı en fazla puana ulaşacak kazanırsa. Eminim ki, takımda bazı değişiklikler olacak. Aykut Kocaman gerektiğinde rahatça kullanabilmek ve deneyim kazandırabilmek için rotasyon yapacak.
Evet, bu çok doğrudur. Şimdiye dek yaptığı şeyleri anlayamayanlar olduğundan eleştirildi Kocaman. Belki kendisini iyi anlatamadı, belki de protestocuların ön yargıları, kötü niyetleri vardı. Onları yerinde bırakalım. Ama yaptıklarının doğru olduğu anlaşıldı. Sonunda futbol skor oyunu, beklenen skor alındı. Marsilya ve Mönchenglarbach gibi iki önde gelen Avrupa takımının tepesine oturdu sarı lacivertli temsilcimiz. Öyleyse artık skora bakmayacağız, ne olursa olsun 90 dakika temsilcimizi alkışlayacağız.
Soruyorlar, Fenerbahçe bundan sonra ne yapar, transfer lazım mı? Elbette lazım, Fenerbahçe bu, transfer hiç bitmez. Ama artık radikal değil, yavaş yavaş. Takımı giderek daha mükemmelleştirecek, eskiyen, yıprananların yerine yenisini koyarak olmalı bu değişiklik. Bana sorarsanız, yine sol ayak eksikliği var takımda. Hasan Ali, Caner, Egemen, başka varmı? Öyleyse en az 3 tane daha, gerektiğinde kullanılmak üzere sol ayaklı futbolcu gerek.
Bu işin bir yönü, diğerine gelince, yalnız Fenerbahçe’nin değil, başka Galatasaray olmak üzere tüm takımlarımızın bu iki yıl içinde en az bir-iki tur geçmeleri gerekiyor. Eğer bunu yapabilirsek, 4 yıl sonra Şampiyonlar Ligi guruplarına direk 2 takım gönderebiliriz. Ayrıca Avrupa kupalarında oynayacak takım sayımızı da bir veya iki tane artırabiliriz. Haydi öyleyse, iç çekişmeleri bırakıp yeniden kolları sıvama zamanı geldi de geçiyor bile. Siz ağızlarında futbol yerine başka bir şey olan çirkefler grubuna bakmayın, yaşasın futbol.

Halit Deringör’den doktora

Dile kolay, allah uzun ömür versin. Asırlık çınar olmaya fazla bir şey kalmadı, Halit Deringör Ağabey ile komşu sütunlarda yazmaya başladık. Hoşgeldin demeye dilim varmıyor, zira biz onunla hep beraberdik. Haftada en az iki kez Fenerbahçe maçlarında, olmazsa kulüpte, jürilerde falan buluşuyorduk. O da olmadı, Cumhuriyet Gazetesi Spor servisini ziyarete gittiğimde uzun uzun sohbet ediyorduk.
Bilenler çoktur, bilmeyenler için anlatıyorum. Dobra ve esprili bir insandır Halit Ağabey. Mücadele adamıdır, olayların içinde yaşayarak bu günlere gelmiştir. Tafası billur gibi, muhakeme özelliği mükemmeldir. Taşı da gediğine oturtur. Birlikte Sedat Simavi Vakfı Spor jürisindeyiz. Kimin seçildiğini resmi açıklama yapılmadan yazmam, söylemem. Ama sizler belki tahmin edebilirsiniz.
Oylama bitti, Şenes Erzik, Gürcan Bilgiç, Arif Kızılyalın, Orhan Ayhan, Ahmet Çakır, Uğur Vardan ile birlikte sohbet faslına geçildi. Halit Ağabey doktora gitmiş onu anlattı. Vallahi de anlattıktan sonra yazmak için izin aldım. Doktor önce bilgileri almış, (adınız, soyadınız, yaşınız... 90...” Doktor kafasını kaldırmış, pek de göstermez yaşını Halit Ağabey, dinçtir. Doktor “ şimdiye dek 90 yaşında kimseyi muayene etmemiştim” der. Halit Ağabey bu, tutabilir mi kendisini... Yapıştırır lafı gülerek “Kerata, 90 yaşında adam mı bıraktınız, hepsini öbür dünyaya gönderdiniz...”

Zatı muhteremin biri

Geçtiğimiz hafta içinde okudum. Bir ekonomik anlaşma sırasında, bakanlardan biri vecize yumurtlamış. Bize yakın ülkelerden yetenekli genç sporcuları devşirme edip, önümüzdeki olimpiyatlarda başarı kazanacakmışız. Geçen olimpiyatlarda sporcularımız yetersiz kalmış, falan filan fasa fiso...
Yahu muhterem, eskilerin lafı ile adını buraya yazmayı zait addederim. Bir defa o yetenekli sporcuları sana bırakırlar mı? Adamlar daha fareyi deliğinden çıkarken gözlüyorlar. Gen haritaları falan çıkarmışlar, hemen ilkokuldan başlayarak burslar verip yavaş yavaş kendi eğitimleri içinde yetiştiriyorlar.
Ama en önemlisi burası değil, sen Türkiye’deki 20 milyondan fazla spor yapma çağındaki gencini, çocuğunu yetiştireme. Sonra başka ülke çocuklarını devşirme ile üstün sporcu yapacağını iddia et. Git işine be kardeşim, sizi bu ülkenin sporunun, şurasının, burasının başına getirmek için çok mu arıyorlar. Yoksa Türkiye’yi prangalamak isteyenler bir plan dahilinde mi dışarıdan müdahale sizleri bulup kotarıyorlar. Allah ıslah etsin.

Yıllar yorgun, biz yorgun

Futbolda bir yorgunluk masalı anlatılıp duruyor. Efendim, futbolcularımızın alp yapısı, kas ve fizik hazırlıkları henüz haftada iki maç oynamaya alışık değilmiş falan filan. Anlatın, anlatın, heyecanlı oluyor. Bunlar tümüyle çağdaş sporu bilmeyip, başarısızlıklara kılıf hazırlayanların bahaneleridir. Genç adam eğer kendine bakıp, sporcu gibi beslenip çalışıyorsa iki günde bir maç oynayabilir. Gerekirse ufak tefek rotasyonlarla, hafif adele sakatlıklarının artmaması için dinlendirme yapılabilir, o kadar.
Önceki gün Metin Tükenmez çok güzel anlatmış. Ben biraz tamamlayayım. Çünkü o “cahiliye devri” futbolunun sonlarında oynadım. Nedir o cahiliye devri mi diyeceksiniz. Bazı teknik direktörler topu özleyelim diye özellikle önemli maçlardan önce antrenmanlarda hiç top vermezlerdi, yaaa, böyle işte. Bizler de hafta sonunda topu ayağımıza alınca kimselere vermezdik. Sonrasında Avrupalılar “müthiş” yorumlarını yaparlardı, “Türkler bireysel olarak çok yetenekli ama şahsi oynuyorlar, takım oyununda zayıflar...” Bak hele...
Ya da bazı önemli Avrupa Kupası veya Milli maçlardan önce futbolcular bir iki günü “istirahatle” geçirir, piknik miknik yaparlardı. İnanmıyorsunuz değil mi? Getiririm 1976-1991 arası Hürriyet Gazetesi koleksiyonlarını, o zaman görüp inanırsınız. Haberi yazanlardan biri de bendim. Hatta Sevgili Haluk Ulusoy federasyon başkanı iken, baskılar üzerine “madem öyle isiyorsunuz, ben de lig maçları ertelerim” demişti. Avrupa maçlarını ön planda tutanlar yüzünden yıllarca ligimiz curcunaya dönmüştü. Şimdi hala burada mıyız, yeter beyler ilerleyelim, otobüsün arkası sıkıştı artık. Gençler bile bu sudan bahanelerinizi yemiyorlar.

Yazarın Önceki Yazıları Tüm Yazıları