22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

FETÖ deme korkusu

Seyyit Nezir

Seyyit Nezir

Eski Yazar

A+ A-

Erdoğan Alkan’la, De Yayınevi’ni Memet Fuat’tan devraldığım günlerde (1983 ve sonrası) Kabataş Setüstü’ndeki evinde sık sık görüşürdük. Birinde, Aragon’dan Gerçekçiliğin Boyutları başlığıyla bir seçme denemeler kitabı hazırlamasını istemiştim. Çok da iyi, bütünlüklü bir kitap olmuştu. Bir başka gidişimde, apartman komşusu Ara Güler ve eşi Suna’yla da tanıştık. Konuşurken, Yakup Şahan’ın çevirisiyle Brassaï’den tipo baskı tekniğinde yayıma hazırladığımız Picasso ile Konuşmalar’ın sonuna büyük ressamın Ara Güler’ce çekilmiş görkemli fotoğraflarını da ofset basımla eklemeye karar vermiştik –Güler’in daha sonra Düşün’de de yer verdiğimiz anılarıyla birlikte... Çok da güzel bir kitap olmuştu.

BİR BESTE İNTİHALİ SAVI

Erdoğan Alkan’la işbirliğimiz Broy’da, Papirüs’te, Eski’de 2000’li yıllarda da sürdü. Evine her gidişimde, edebiyat söyleşimizin sonlarında eşi Birsen Abla, onun bir işaretiyle bağlamayı getirip usulca yanı başına koyardı. Sonra uzun bir türkü faslı başlardı. 60’larda Ankara’daki evinde türkülü dost buluşmalarından hem anılar hem türküler aktarırdı. Daha ilk görüşmelerimizden birinde Zülfü Livaneli’nin Leylim Ley dahil çok türkü ve besteyi ondan kaydettiğini, Samsun’da çalıştığı yıllarda bestelediği Leylim Ley’le ünlenen Livaneli’nin Alkan adını hiç anmadığını hayıflanarak anlatırdı. 80’lerin sonlarına doğru bir gidişimde Leylim Ley’i de söyleyip türkü faslı kapanırken elyazması birkaç sayfa uzattı: “Şuna hızlıca bir göz at ve düşünceni söyle.” Okudum; Livaneli’nin “beste intihalini” anlatıyordu. Bir önceki gelişimde Ezginin Günlüğü için bir bölüm hazırlayacağımı söylemiştim. Benden, yazıyı Broy’un müzik sayfalarında yayımlamamı istedi.

KULAĞININ ÜSTÜNE YATMAK

Livaneli’yle bir görüşelim, olur... dedim. Alkan, telefonda eşi Ülker’le görüştü, Zülfü birazdan arayacak, dedi. Epeyi bekledik, yeniden aradı. Ülker’e Zülfü’yle çok kısa görüşeceğini söylemeye başlamışken, Livaneli’nin stüdyo çalışması için acele çıktığı yanıtını aldı. Daha sonra da birkaç görüşme denemesi aynı şekilde sonuçlanan Alkan, derginin basıma verilmesinden birkaç gün önce Cağaloğlu’nda yayınevine uğrayıp yazıyı geri istedi. Bir de ben arayayım, dedim. Ülker Livaneli, niçin aradığımı sordu, sonra da eşinin böyle bir olayı hiç anımsamadığını söylerken telefonu Alkan’a verdim. Onun “Nasıl anımsamaz?” sorusunu yanıtlamadan Ülker Hanım telefonu kapatmış.

Yazıyı yayımladık. Dergiyi kendisine de ulaştırdık ama Livaneli’den hiç ses çıkmadı.

12 Eylül sonrasında faşizmin acılarını çok ağır yaşayan emekçiler ve yurtseverler, Livaneli türkü ve ezgileriyle mücadele coşkusunu, dayanışma ve direnci canlı tutuyordu. Nitekim Alkan’ın ısrarını önce yadırgamıştım ama Livaneli’den hiçbir yanıt alamayışımız beni tam bir düş kırıklığına uğratmıştı.

VARLIĞI ADIYLA ÇAĞIRAMAMAK

Zülfü Livaneli, geçenlerde bir söyleşide, “Bana FETÖ dedirtemezsiniz” demiş. Bakın bu kez hiç düş kırıklığı yaşamadım. 15 Temmuz günlü Aydınlık basıma gönderilirken manşetteki “FETÖ hakkında dava açıldığı” haberi üzerine şöyle demiştim: Sosyalistler dışında FETÖ’yle işbirliği etmeyen kişi ve siyaset kalmamıştı. Yeni bir dönem başlıyor.

Söyleşide Baykal’ı Erdoğan’la işbirliği içinde gösterip Ecevit’i suçlayarak Livaneli’nin hangi işaretle nasıl bir kafa karışıklığı yaratmak istediğini anlamaya çalışıyorum, ama sonuçta önce şu karışıklığı düzeltmek gerektiğini düşünüyorum: Ecevit, Gülen’i yere göğe sığdıramıyordu. Erdoğan, 25 Aralık 2013’e kadar aldanma vapurunda Türkiye’yi Atatürk ve Cumhuriyet çizgisinden çıkarma yolunda FETÖ’yle ittifak ederek karanlıklar içinde dalgalarla boğuşuyordu. Baykal, tıpkı Livaneli gibi, FETÖ demeksizin, başına kaset çorapları ören Pensilvanyalıyı bu çirkin entrikadan tenzih ediyordu.

Uyuşturucu batağı dışında hiçbir çıkışı kalmayan mafyokrasinin her türlü siyasi güç ilişkisine yön vermeye çalıştığı şu günlerde, korkarım Livaneli, yeniden yola çıkarılmak istenen kandırma vapurunun kılavuz kaptanlığı görevini üstlenmez. Bu iş, yani varlığı adıyla çağıramamak, tarih önünde Leylim Ley yükünden çok daha ağır ve sıkıntılıdır.