26 Kasım 2024 Salı
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

FETÖcü kalkışma ve Amerika

Semih Koray

Semih Koray

Gazete Yazarı

A+ A-

ABD’nin önde gelen “düşünce” kuruluşlarının çözümlemeleri, bir yönüyle “eylem” planı niteliğini taşır. Türkiye’de gerçekleşecek bir darbeyi gündeme getiren ve bunu son 5-6 aydır sıkça yinelemeyi sürdüren, bu tür Amerikan “düşünce” kuruluşlarıdır. Pentagon danışmanı Michael Rubin, Mart ayında, darbe olması halinde Obama yönetiminin darbe liderlerini kınamaktan öteye gitmeyeceğinin garantisini vermiştir. Kalkışmanın gerçekleştiği sırada sonuç belli olana kadar Obama’nın sessizliğini koruması, bu garantiyle uyum halindedir.

CİNNET Mİ, YIPRATMA SAVAŞI MI?
15-16 Temmuz’da yaşadığımız FETÖcü kalkışma, bu örgüt açısından bir “cinnet” ya da “intihar girişimi” gibi görülebilir. Ama Amerika açısından ülkemizi yıpratma savaşının bir parçasıdır. FETÖ’ye karşı yürütülen mücadelenin, ordumuz içinde yuvalanmış beşinci kolu kökten bir biçimde temizleme aşamasına ulaşması, Amerika’yı iki seçenekle karşı karşıya bırakmıştır. Ya yıllarca uğraşıp Türk Ordusu içine sızarak yerleştirdikleri bu çetenin etkisizleştirilmesini sessizce seyretmek, ya da “raf ömrü” dolmakta olan bu araçtan başarı olasılığının ne olduğuna çok da aldırmadan son bir hamleyle yararlanmayı denemek. Amerika, “kullanışsız” hale gelen araçlarının akıbetiyle ilgilenmez.

KALKIŞMANIN BAŞARISIZLIĞININ İKİ ÖNEMLİ NEDENİ
Kalkışmayı düzenleyenler, sürecin başından itibaren kendileri açısından bir “başarı atmosferi” yaratamamışlardır. Bu durum, devletin ve milletin bir Türkiye Cephesi oluşturarak bu hain girişimi altetmesine uygun bir zemin sağlamıştır. En baştan itibaren oluşan “kalkışmanın başarısız kalacağı izlenimi”nin ardında iki önemli neden yatmaktadır. Birincisi, FETÖcülerin darbe için uygun bir toplumsal ortam yaratma olanağını bulamadan erken harekete geçmek zorunda kalmalarıdır. Bunu sağlayan, ordu içindeki FETÖcüleri temizleme harekâtının başlatılmış olmasıdır. Darbeler, genellikle “darbe beklentisi”nin zirve yaptığı ortamlarda sonuca ulaşır. 15 Temmuz kalkışmasının bir darbe girişimi olduğunun anlaşılması bile “epey” zaman almıştır.
İkinci önemli neden, sürdürülebilir bir iktidarın sırrını ABD destek ve icazetinde arayan formülün günümüzde tersine dönmüş olmasıdır. FETÖcü kalkışmanın ardında Amerika’nın yer alması, girişimin başarısına değil, başarısızlığına katkıda bulunmuştur. Çünkü ülkemizde yükselen güç, Türkiye Cephesi’dir. Gücü ABD destek ve icazetinde arayanlar ise, hızla güçsüzleşmektedir. Geçen haftaki yazımız, Amerikan planlarının her yerde ve her alanda geri tepmekte olduğuna ilişkin idi. FETÖcü kalkışmanın geri püskürtülmesi de, kuşkusuz bu görüngünün en belirgin örnekleri arasındaki yerini almıştır.

GÜÇLÜ BİR MİLLİ ORDU MERKEZİ ÖNEMDEDİR
Amerikan planlarının geri tepmesi, bu planların hedeflenen sonuçlara ulaşmamasından ibaret değildir. Amerika, her seferinde plan öncesi konumundan daha geri bir duruma düşmektedir. Bu kural, FETÖcü kalkışma için de geçerlidir. Türkiye, bu süreçten çok daha güçlü bir milli ordu, ülkenin devleti ve milletiyle çok daha güçlü bir birliğini sağlayarak çıkacaktır.
Ancak ABD’nin FETÖcü kalkışmanın düğmesine basmasının ardında unutmamamız gereken ikinci bir etken daha vardır. O da, bu girişim başarısız olsa bile, ortaya çıkacak durumdan millet ile ordu arasına nifak sokma konusunda yararlanma çabasıdır. Önümüzdeki süreçte buna izin vermemek büyük önem taşımaktadır. Çünkü günümüz koşullarında devlet ve milletin topyekûn birliğinin başarısının merkezinde güçlü bir milli ordunun varlığı yatmaktadır.

BEDEL TARTIŞMASINA YOĞUNLAŞMAK BEDELİ BÜYÜTÜR
Ülkemizin, gerek PKK’ya, gerekse FETÖ’ye karşı mücadelede ödediği bedelin büyüklüğü, kuşkusuz geçmişte ABD tarafından dikte edilen ve bu iki terör örgütünün büyümesine yol açan yanlış siyasetlerden kaynaklanmaktadır. Bugün bu terör örgütlerine karşı yürütülen mücadeleler, ülkemizi yeniden Atatürk Devrimi rotasına sokmak için verdiğimiz bağımsızlık savaşının bir muharebesidir. Mücadelede ilerlemenin vazgeçilmezi, bu muharebenin kazanılmasıdır. Bedel büyük diye mücadeleye yan çizip bedel tartışmasına girmek, ülkemizin başarı için ödeyeceği bedeli büyütmekten başka hiçbir işe yaramaz. Bugün Türkiye’nin yakıcı gereksinimi, ülkenin devleti ve milletiyle bir Türkiye Cephesi’nde birleşmesidir. FETÖcü kalkışmanın geri püskürtülmesinin sağladığı en önemli kazanımlardan biri de, milletin bu gerçeği kendi tecrübesi için yaşamasına olanak vermiş olmasıdır.