06 Kasım 2024 Çarşamba
İstanbul 11°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

FETÖ’nün duaları CHP’ye yaramadı

Nihat Genç

Nihat Genç

Eski Yazar

A+ A-

Her gün kavga dövüş bize pek yakışmıyor, hadi biraz CHP’nin vekilleriyle haşşak kebabı yapıp, eğlenelim...

Gerçi CHP’li vekillerin kebabı meclis bahçesinde yapıldığı için bizimkinden daha lezizdir.

Kebabın önce tarifini vereyim, güneşte yayılacak, bacaklarını açacaksın, muhabbeti de bu iktidar da hiç hırsızlıkların üstüne gitmiyor’a getirip, ohhh, biraz da soğanı oğuşturacaksın, gel keyfim...

Malum Kılıçdaroğlu Fatsa’da Murat Hazinedar’ın annesinin anısına bir okul açtı.

Kılıçdaroğlu’na soralım, sanki annesi hayırlı bir evlat yetiştirmiş, gibi, kırmızı yolsuzluk dosyaları hazırlanmış oğlunun koluna girip, kurdela kesiyorsun, bu hayırsız evlatla Fatsalarda hangi yolsuzlukların hatıra fotoğrafı çektiriyorsun.

Şimdi o okuldan yetişen çocuklar sormaz mı, okulunda okuduğumuz adam dosyalı şaibeli, ne olacak, biz de büyürüz adımız hırsızlıklara karışır, olsun, Kılıçdaroğlu’nu kafalar, biz de annemiz adına hayırlı okullar açar bütün günahlarımızdan kurtuluruz.

Annesi anısına okul açmak hayır mıdır bir günah çıkartmadır, ODA TV’den öğreniyoruz ki ‘hayır paraları da’ şaibeli, yani, Murat Hazinedar rahmetli annesi anısına dahi kendi cebinden beş kuruş verdi mi vermedi mi belli değil.

70’li yıllara kadar süren bir gelenekti, hacı adayları İskenderun’a uğrar, paralarını Soğukoluk’ta fahişelerin parasıyla değiştirirmiş, sebep, fahişelerin parası daha helal diye.

Ancak burada da hileyi şerriye var, çünkü, fahişelere para verdikleri yok, sadece para değiş tokuşu.

Murat Hazinedar da hayır paralarını kimden alıyor, kimin parasını kimle değiş tokuşta kullanıyor, belli değil.

Malumunuz Sarıgül ve Ekmelettin adaylığından beri CHP’den ‘yanık kablo’ kokuları geliyor. Bir CHP’li genel başkan yardımcısına yanık kablo kokusu geliyor dedim, nerden geliyor, hangi kattan deyip telaş yaptı, yok yok, öyle değil, ‘devreler yanmış’ dedim.

Sarıgül ve Ekmelettin adaylığı CHP’yi ‘sivil bir akıl hastanesine’ dönüştürdü.

Dalevera çevirenler suçüstü yakalandı.

Biliyorsunuz savaşlarda zayiatlar, ölü ve yaralı diye sayılır, eksiktir, bir de ‘psikiyatrik zayiat’ vardır, mesela II. Dünya Savaşı’nda psikiyatrik zayiat yüzde otuza kadar yükselmiştir.

Sarıgül ve Ekmeleddin savaşıyla CHP’de psiyatrik zayiat CHP’nin tamamını sirayet etmiştir.

Üstüne Murat Hazinedar’ın başkanlığı da eklenince, artık CHP tabelasını kaldır yerine ‘tımarhane’ yaz, bir şey değişmez, farkına varan dahi olmaz, çünkü girip çıkan yok. Buna halkımız ‘kayış koptu’ der.

Tabii şimdi kodesi boylamış liberallere uyup Cumhuriyet’le Atatürk’le bağımsızlıkla bağınızı kopartırsanız size kayış mı dayanır.

Efendim, Sarıgül ve sonra Ekmelettin’in adaylığı günleri Halk TV’deydim, vızır vızır vekiller girip çıkıyordu, ben de kovulmak üzereydim, lafın ortasında bir vekile şakayla karışık çıkıştım, ‘yoksa siz FETÖ’den para mı alıyorsunuz’ dedim, gayriihtiyari tuzağa düştü, buna halk arasında zarfı geldi, denir, şöyle cevap verdi: ‘Valla duadan başka bir şey almıyoruz…’

Boşluğuna mı geldi dili mi sürçtü anlayamadım, ama bu duanın peşini sürdüm, dua üzerine okumadık bilimsel çalışma bırakmadım.

Doğuştan dengesiz ne kadar adam var partide cirit atıyor, içimden bu kadar piskopatın yan yana gelmesi tesadüfi olamaz, bu kadar piskopat tabii ki ‘duayla’ bir araya getirilir.

Sonra baktım yeni CHP’nin yeni vekilleri meclis bahçesinde kebab çevirmekten başka iş yapmıyorlar, bir de ellerinde cep telefonu, twitter züppeliği yapıyorlar.

Kebapçı arkadaşın yanına yaklaştım, lafı suratının tam ortasına attım: FETÖ’nün CHP imamı kim? dedim, sırıtarak güldü, sustu.

O gün bugün herkes susuyor, sebebi, CHP’nin içinde herkesi susturan gizli bir diktatörlük kurulmuş.

FETÖ’yü takdir edelim, hiç değilse, dünyayı ele geçirmek için bir ‘model’ kurmuş, her kuruma her ülkeye üşenmemiş ‘imam’ atamış, CHP’yi bile boş bırakmamış.

Ancak CHP içinde FETÖ'cüler kim, Tanrı’nın varlığı gibi bir şey, inanan var inanmayan var, görüleni var görülmeyeni var, tutuklananı var tutuklanmayı var, vallahi Tanrı gibi var-yok karışık.

Biz burada Murat Hazinedar’ın yolsuzluklarını kanıtlarla şahitleriyle ortaya koyuyoruz, vekiller inanmıyor, ellerindeki kırmızı dosyalarına kendileri inanmıyor, bu hırsızlık işi, Tanrı’nın varlığı gibi.

CHP içinde Allah’a inanan var inanmayan var, CHP içinde FETÖ’ye inanan ama Allah’a inanmayan var. CHP içinde Allah’a inanan ama FETÖ’ye inanmayan, işte bundan yok.

Malumunuz inançlar nesnel olarak sorgulanamaz.

Sevgili okuyucu, peki nesne nedir, bir şeye vurduğunuzda ses verirse, ya da bir tepkime yansıtma gösterirse, ona ‘madde’ yani nesne deriz.

Şayet ‘yolsuzluk dosyası var’sa o nesneldir yani maddi bir gerçekliktir.

CHP’li vekillerden ses gelmediğine göre, yokmuş, işte Tanrı’nın var-yok tartışmasıyla hırsızlık var-yok tartışması aynı ‘inanç’.

Sonra, sonrası, kimsenin hırsızlık inancını da diğer inançlar gibi tartışmak netice vermez, memlekette ‘inanç’ özgürlüğü var, inancını ifade eden var etmeyen var, CHP’de özgürlük var.

Aslında bu var mı yok mu işi pek karışık. Öteden beri bizim TRT’nin şarlatan konuşmacıları gibi, Amerika’da da kendilerine şifacı diyen dindarlar var.

Bu şarlatan şifacılar, duayla hastaların iyileştiğini ispatlamak istemişler, yüzlerce ‘kısır’ kadın denek bulmuşlar, kısır kadınlara hiç bilgi vermemişler.

Ancak bütün kiliselerde bu kısır kadınlara milyarlarca dua yapmışlar, sonra FETÖ yöntemleriyle bir bilimsel dergiyi kafalayıp makalelerini yayınlamışlar.

Bu şarlatan çalışmasında güya dua edilen kadınlar doğurmuş dua edilmeyenler kısır kalmış, tabii ki yerseniz.

Sonra bilimadamları bu şarlatanlara gelin bu deneyi bizim gözetmenliğimizle birlikte yapalım, demişler.

Hay hay demiş şifacılar, bu sefer, duayla kanser hastalarını iyileştireceklermiş ve başlamışlar deneye.

Deneyin bilimsel olabilmesi için kanser hastalarının kendilerine dua edileceğinden haberdar olmaması lazım.

Şifacılar buna karşı çıkmış, çünkü, hasta kendine dua edildiğini bilirse, kendini iyi hisseder, bunun kişisel moral etkisi var.

Bilimadamları önce karşı çıkmış, ve kimse kendine yapılan deneyden haberdar olmamalı, demiş. Sonra bu fikirlerinden de vazgeçmişler, tamam, sizin dediğiniz gibi yapalım, istediğiniz hastalara gidin kendilerine dua yapılacağını söyleyin.

Gelin görün ki, kendilerine dua yapılacağını duyan hastalar daha çok hastalanmış, çünkü her biri: 'Hastalığımız dua edilecek kadar kötü mü?’ demiş, şifacılar yine çuvallamış.

Hastaların bu tepkisi tabii ki şifacı şarlatanları zor durumda bırakmış, sonuçlar, hiç de bekledikleri gibi değil, gerçek bulguları olan hastalığı duayla iyileştirmek, diye bir şey yok.

Peki ne yapacağız, hastalığı ‘maddi olgularla’ teşhis ve tedavi edeceğiz.

Yani gerçek bir hastalığı FETÖ’nün dualarıyla ve FETÖ’yle sıratı el ele geçenlerle, değil.

Yeri gelmişken, güzel bir anımı da anlatayım, tam olsun, Suriye Savaşı’ndan önce bir grup yazarla Suriye’ye gittik, Irak savaşını, bölgeye bulaşmasını konuşuyoruz...

Konferansta söz alan Suriyeli akademisyenlerin hemen hepsi, bize, şaşırarak şunu söyledi, ‘yahu savaş Irak’ta oluyor, Suriye’yi niçin işin içine katıyorsunuz, Şam kutsal bir şehirdir kimse saldırmaz’ ve sonra her biri şöyle söyledi: ‘Bizi durumumuz dışardan bu kadar mı kötü görünüyor?’

Tabii ki bu lafın altında kalamazdım, yerimden kalkıp, Suriyeli akademisyene doğru: ‘Hayır, yanlış anlamayın, biz size dua etmeye geldik…’

Bu kısa hikayeleri CHP’nin durumuna getirmeyeceğim, CHP’yi koruyan dualar Sarıgül'le Ekmeleddin’le Murat Hazinedar’la çoktan zaferden zafere koşuyor.

İmam ağbileri CHP’lileri bu zor günlerde FETÖ’yle birlikte hep birlikte Sırat Köprüsü’nden geçireceğine inandırmış.

Kılıçdaroğlu’nu da koluna takıp annesinin okulunu açtırmak kalmış.

Şimdi annesi hayrına açtırdığı okulun sıralarına gidelim, Kılıçdaroğlu’yla ile birlikte Cumhuriyet’in Çocukları’na ilk dersi verelim:

‘Bak Ayşe bak, bu okulu yaptıran adam FETÖ'cü…’

‘Bak Ali bak, bu FETÖ'cüler Cumhuriyet’i kuran partide top oynuyor, al topu Ali sen de bu okulu kuran Hazinedar gibi FETÖ’ye dua et Ali…’

‘Bak Fatma bak, Murat Hazinedar’ın yolsuzluk dosyası olduğunu ağzını açıp söylersen, cısss, okuldan atarlar, Murat Hazinedar bir daha sana elden para vermez Fatma...’

‘Otur Ali otur, sus vekil sus…’

Ve Ali dayanamaz söz alır: Öğretmenim, Atatürk, 'Ya istiklal ya ölüm', dememiş miydi...

Kılıçdaroğlu: ‘O sözü yanlış anlamışsın Ali, o lafın doğrusunu yeni CHP olarak düzelttik: 'Ya ishal Ya kabızlık!'

Ali: Nasıl anlayamadım öğretmenim?

Kılıçdaroğlu: Şöyle evladım, başkası yaparsa ishal olacaksın, hırsızlığı kendin yaparsan kabız gibi susacaksın. Otur Ali otur...

Ali: Öğretmenim, sizler, Murat Hazinedar-Kılıçdaroğlu gibi yüce insanlar hazır sınıfımızdayken, bütün sınıfla bir hatıra fotoğrafı çektirebilir miyiz?

Kılıçdaroğlu: Neyin hatırası evladım...

Ali: YOLSUZLUK HATIRASI, öğretmenim...

Kılıçdaroğlu: Aferin oğlum Ali, büyüyünce gel, seni Yeni CHP’ye vekil yapalım, seni de bir güzel susturalım Ali.’

Ali: Olmaz öğretmenim, istemem…

Kılıçdaroğlu: Olmaz olur mu evladım, sana cep telefonu da alacağım. Meclis bahçesinde bir güzel kebap kebap yayılırsın, memlekete özgürlük demokrasi twitleri atarsın, sen de kurtulursun Ali memleket de kurtulur...