Filistin’e İsrail’den bakmak: ‘Limon Ağacı’
İsrail devletinin Filistinliler üzerindeki yıkıcı baskısı ve Filistinlilerin yaşadığı bölgeleri birer açık hava hapishanesine dönüştürmesi, bizzat kendi sinemacıları tarafından da sorgulanıyor. 1980’li yıllardan itibaren, Filistin’deki İsrail işgali ve çatışmalara dair cesur, açık yürekli ve özeleştirel nitelikli yapımlar ortaya koyan bir avuç onurlu yönetmenden biri de Eran Riklis.
1954 İsrail doğumlu Riklis, çocukluk yıllarında Kanada ve ABD’de yaşamış, 19 yaşındayken İsrail ordusunun askeri olarak Yom Kippur savaşına katılmış, Tel Aviv’de üniversite eğitimi almış ve 1984’te İngiltere’deki Ulusal Sinema ve Televizyon Okulu’ndan mezun olmuş. Halen Tel Aviv’de yaşayan Riklis, “Açık Bir Havada Şam’ı Görebilirsin” (1984), “Kupa Finali” (1991), “Suriyeli Gelin” (2004), “Limon Ağacı” (2008), “Zeytin” (2012), “Dans Eden Araplar” (2014) gibi filmleriyle uluslararası arenada ses getiren, birlikte yaşama ve barış yanlısı bir sinemacı olarak tanınıyor.
Riklis’in en bilinen filmlerinden biri olan “Limon Ağacı”, simgesel düzeyde Filistinlilerin yurtlarından sürülmelerini, İsrail’in güvenliği bahanesiyle topraklarının ellerinden nasıl alındığını, İsrail adalet sisteminin nasıl işlediğini anlatan bir film.
SAVUNMA BAKANININ VİLLASI
Öykünün odağında, İsrail ile Batı Şeria arasındaki yeşil hat bölgesinde atadan dededen kalma limon bahçesinde kıt kanaat yaşayan Salma Zidane yer alıyor. Kocasını kaybetmiş, oğlu ABD’de çalışan, kızı Gazze’de yaşayan Salma’nın yaşlı bahçıvanından başka kimsesi yok. Günün birinde, komşu araziye İsrail Savunma Bakanı bir villa yaptırıyor ve Salma’nın bahçesindeki limon ağaçlarının güvenlik açısından sorun oluşturacağı, kesilmeleri gerektiği, kendisine tazminat ödeneceği duyuruluyor. Salma teklifi kabul etmiyor ve kızı ile karısı Moskova’da yaşayan genç avukat Ziad Daud’la bir hukuk mücadelesi başlatıyor. Önce yerel mahkeme, sonra temyiz aşaması derken Salma’nın mücadelesi, medyanın da ilgisini çekmeye başlıyor.
İsraillilerin “Ülkemizin varlığı tehdit altındayken siz limonlardan bahsediyorsunuz… Gerçekten bizimle uğraşabileceğinizi mi düşünüyorsunuz?” yaklaşımına karşı “Keşke ağaçlarımı rahat bıraksalar… Etrafımıza zaten bir duvar örüyorsunuz, bu yeterli değil mi!” diyen Salma’nın direnişini Filistin direnişinin bir sembolü olarak gösteriyor Eran Riklis. Bir yanda, Filistin tarafındaki her şeyin, aralarına teröristlerin, keskin nişancıların saklanabileceği öngörülen limon ağaçlarının bile İsrail’e karşı bir tehdit oluşturduğu algısı yer alıyor, öte yanda masumiyet ve manevi değerler. Savunma bakanının karısı Mira Nivon’un limon bahçesine ve Salma’ya yapılanlara karşı sessiz tepkisini de işin içine katan ve savaşa karşı kadın duyarlılığının altını çizen Riklis, Salma’yı Filistin’in gururu ve kararlılığı olarak resmederken Mira’yı İsrail tarafındaki vicdanın sözcüsü olarak çıkartıyor karşımıza.
İSRAİL ADALETİNE AYNA TUTMAK
İlk derece mahkemesinin limon ağaçlarının kökünden kesilmesine, bahçenin dikenli tel örgülerle çevrilmesine, askeri bölge ilan edilmesine ve Salma’nın bahçeye girişinin yasaklanmasına karar verişi sonrasında İsrail yargıtayının nihai hükmü de Filistin sorununun hiç bitmeyen “güncel yüzüne” ışık tutuyor.
İsrail günlerdir Gazze’de insanlık dışı, savaş hukukunu çiğneyen katliamlar gerçekleştiriyor ve Eran Riklis gibi pek çok İsrailli aydının, sanatçının, sinemacının da bundan utanç duyduğunu bilmek, en azından sevindirici. “Limon Ağacı”, internet ortamında kolayca bulabileceğiniz bir film, seyretmenizi öneririm.