Yandex
27 Mart 2025 Perşembe
İstanbul 13°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Filiz Akın: Bir kuğu gibi…

Burçak Evren

Burçak Evren

Gazete Yazarı

A+ A-

Çok yakın aile bireylerinin ve belki de birkaç dostun katıldığı sessiz sedasız bir veda…Yaşandığı gibi… Kimselere görünmeden, üzmeden, tercih edilmiş bir yalnızlığın büyüsünü bozmadan sessiz sedasız bir ayrılış…

Böyledir starların ölümü…. Ne filmlere benzer ne de hayata…

Filiz Akın’ın vedası da kendine özgü oldu. Önceden belirlenmiş bir tercih mi, yoksa ikiye katlamak mı acıyı, bilinmez… Bir söyleşisinde “Bazen saklanmaktan, kenarda durmaktan mutlu olurum” demişti. Sanırım öyle bir şey…

Herkesin bildiği, sevdiği, dahası hayran olduğu bir starın ardından ne yazılabilir ki… Onca yoğun olan filmografisinden birkaç film sıralayıp, yine herkesçe malum olan bir yaşam öyküsünü yinelemek ne işe yarar ki… Yine bir başka söyleşinde “Yapı olarak duygusallığı çok sevmiyorum. Bu bana biraz şişkin egolar gibi geliyor. Duyarlı olmak başka bir şey… İçimde kopan fırtınaları pek belli etmem. Kavgacı bir tip olmadığım için öyle durumların oluşmasına pek fırsat vermem… Biz ayağa kalkamayacak durumda olduğumuzda bile dayanma noktamızın sonuna kadar sette olurduk. Moralim bozuk, bugün bana iş vermeyin, demeyi aklımıza bile getirmedik. O kadar çok çalışıyorduk ki bu konuda eğitimli hale geldik. Duygularımız kontrolümüzün altındaydı. İstemediğimiz pek çok şeyi yapabiliyorduk. “

Filiz Akın, herkesin kendini anlattığından daha çok, kendi söyleyip yazdıklarında karşılığını bulur. Abartıyla sadeliğin dışlandığı bir yöntemdir bu: “Mutlaka hayatta etkilendiğimiz şeyler var. Acılar insanı olgunlaştırıyor. İlla başımızdan geçmesi gerekmez. Gözlemleyerek de öğreniyoruz. Bir insanın bir sürü yarası var. Benim de var elbette…İş hayatında, özel yaşamımda. İstenmeyen ayrılıklarda, kaybettiğimiz dostlarda…Bazen en sevdiğimizden gördüğümüz bir bakışta gizlidir bu kabuğu kaldırılmaya hazır yaralar. Ama kim kaldırmak ister ki…Kim kaldırılmasına izin verir ki… Kim bilir, belki de günün birinde bir bakarsın, kabuk kendiliğinden düşmüş, altında ne yara kalmış ne de acı…”

Filiz Akın’ın mesleğine ilişkin kimi sorunlarına yaklaşımı da bir hayli ilginçtir. Zaman zaman bunları da dile getirmekten kaçınmamıştır: “Sanırım dört kadının (Şoray, Girik, Koçyiğit ve kendisi) filmlerinde cinselliğiyle ön plana çıkmış karakterler yoktu. Gizli bir tarz vardı. Açık, afişe edilmiş bir cinselliğe asla yer verilmezdi. Sevgi ve aşk temalı yabancı filmlerde bunun devamı olan sevişmeyi de görürsün. Oysaki bizde öpüşme bile sayılıdır. Kadının bu yönünü göremezsin. Bizler baştan çıkarıcı kadın olarak kullanılmadık. Böylesi belki daha doğru. Eskiden hep saklanıyordu. O format da doğruydu. Formatı değiştirdiğiniz zaman büyü bozuluyordu. Seyirci hamile kalmış bir kızı affediyordu ama onu yatakta görürse itiraz ediyordu. Her şey bir illüzyon, bir büyü idi…”

Filmlerine gelince biz saymadık ama, o en sevdiklerini şöyle sıralar; “En sevdiğim filmlerden biri “Umutsuzlar”. Ama ben “Reyhan”ı, “Emine”yi, “Ankara Ekspresi” ni de severek oynadım. Umutsuzlar ilk aklıma gelini…O bana daha değişik bir renk verdi. Umutsuzlarda sessizliğin bir dili vardı…”

Akın, en unutulmaz acıcılarından birini de şöyle anlatır: “Onu (oğlu İlker’i) İsviçre’deki okuluna bıraktığım an. Henüz 12 yaşlarında. O, demir kapının arkasında kalmıştı. Ağlıyordu…Ben kapının dışınaydım, ağlıyordum… Gitmek zorundaydım, ayaklarım oraya gömülmüş gibiydi, kımıldayamıyordum. İlker gözlerinde gitme çığlıkları atıyordu. Hani paramparça olmak derler ya öyle olmuştum. Lime lime… İkimiz de hazır değildik, biliyorum. O an ölmeyi tercih ederdim…”

Öyledir… Hem acıdır hem de çok zordur ayrılıklar…

(Not: Alıntılar Burçak Evren ile Bircan Usallı Silan’ın birlikte yazdıkları Filiz Akın kitabından alınmıştır. Aynı günlerde sinemamızın usta yönetmenlerinden Osman Sınav’ı da yitirdik. Işıklar içinde kalsın. Yeşilçam’ı Yeşilçam yapanlar bir bir tarih oluyor.

Filiz Akın Kültür Sanat
Henüz bu içeriğe yorum yapılmamış.
İlk yorum yapan olmak ister misiniz?
Yorum yapmak için tıklayınız