06 Kasım 2024 Çarşamba
İstanbul 11°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Fotoğraf ve portrenin profesörü: Oktay Çolak

Lütfi Özgünaydın

Lütfi Özgünaydın

Eski Yazar

A+ A-

Gerçekten o bir bilim adamı, bir profesör ama aynı zamanda portre fotoğraflarının da profesörüdür. Özellikle Londra’da, aldığı eğitim sırasında dünyanın dört bucağından gelen insanların portrelerini çekerek yaptığı çalışma çok değerlidir. Albümü de yayımlanmıştır. Oktay Çolak, fotoğrafın eğitim alanında çalıştı, çok öğrenci yetiştirdi ve sürekli yükselerek Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Müdürü oldu. Bizim içimizden birisinin önemli bir göreve gelmesi bizi sevindirdi. Artık bir araya gelemiyoruz ama Nadir Ede’nin düzenlediği, Rahmetli Sabit Kalfagil Hoca’nın başköşede oturduğu meşhur yemeklerimizde çok kez birlikte olduk fotoğraf üzerine söyleştik. Çok içten, arkadaş canlısı bir insandır. Ona başarılar diliyorum. Değerli Oktay Çolak’a sordum işte cevapları:

Fotoğraf ve portrenin profesörü: Oktay Çolak - Resim: 1

FOTOĞRAFLARLA GİDERİLEN ÖZLEM

  • Oktay Çolak nerede doğdunuz, çocukluğunuzun geçtiği mekanlar ve o yıllardaki yaşamı anlatır mısınız?

Trabzon’un Çaykara ilçesinin Sultanmurat Yaylasında doğdum. İlkokula başladığım bir yıllık Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti deyimi haricinde mezun olduğum Trabzon Lisesini bitirene kadar hep Karadeniz'de yaşadım. Çocukluk ve gençlik yıllarım orada geçti. Kısacası o yörenin kültürü ile yetiştim. Bizim yörenin doğal güzellikleri çok hoştur ama doğa size onunla mücadeleyi öğretirken aynı zamanda da sizi hayata da hazırlar. Bunu o çocukluk yıllarında pek anlamazsınız. Ancak o bölgeyi terk edip Türkiye’nin diğer bölgelerinde yetişen gençlerle aynı ortamı paylaştığınızda hayata artı bir ile başladığınızı fark edersiniz.

Dokuz kardeşli bir ailenin altıncı çocuğu olarak dünyaya geldim. Kalabalık aile ortamı sayesinde; akrabalık, komşuluk, kardeşlik, arkadaşlık ve paylaşımın önemini daha o yıllarda öğrendim. Ben bir yaşında iken babam işçi olarak Hollanda’ya gitmiş. Ben altı yaşına geldikten sonra da her yıl annemi de kış aylarında, altı ay süre ile yanına alıyordu. Çocukluktan hatırladığım ve beni en çok etkileyen konu; yılda on bir ay göremediğim babam ve altı ay göremediğim annemin özlemini fotoğraflarına bakarak gidermeye çalışmam olmuştur. Sonradan anladım ki fotoğrafı meslek olarak seçmemin altında çocukluk yıllarında fotoğraftan aldığım o destek yatıyormuş.

Fotoğraf ve portrenin profesörü: Oktay Çolak - Resim: 2

İNSAN MERKEZLİ

  • Öğrenciliğinizde ilgilendiğiniz okul dışı konular, okuduğunuz kitaplardan ve sanat alanında etkilendiğiniz insanlar var mıydı?

İşletme, Sosyoloji ve Felsefe Lisans eğitimi aldım. Uzmanlık alanımı fotoğraf olarak belirledikten sonra yüksek lisans ve sanatta yeterlik yaptım. Lisans eğitiminde seçmiş olduğum her üç bölümün de insanı merkeze alan özellik taşıdığını söylemek yanlış olmaz. Lisans eğitimim boyunca elde ettiğim birikimleri fotoğraf alanında da insanı merkezde tutan portre fotoğrafı üzerine yönelerek uygulamaya çalışırken; fotoğraflarımda, estetik arayışla etik anlayışı yakalamayı prensip edindim.

Okul dışı uğraşlar arasında bir dönem ticaret ile uğraştım ama çok uzun süre devam etmedim. Sonrasında tamamen akademiye yoğunlaşarak serbest piyasa ile ilişkimi tamamen kestim. Her okur gibi okuduğum bazı kitaplardan ben de etkilendim. İlk aklıma gelenler; ilkokul yıllarında “Deniz Altında Yirmi bin Fersah”, lise yıllarında “Beyaz Zambaklar Ülkesi”, üniversitenin ilk yıllarında “Petrol Fırtınası”, “Hatalı Alanlarınız” ve sonrasında “Atlas Silkindi”. Sanat alanında etkilendiğim insanlara gelince, fotoğraf alanı için söylemek gerekirse, fotoğrafa ilk başladığım yıllarda öğrencisi olduğum ve daha sonra uzun yıllar birlikte çalışma imkânı yakaladığım, rahmetli Prof. Sabit Kalfagil’den söz edebilirim. Kalfagil, fotoğraf anlayışını; yazdıklarıyla, söyledikleriyle, öğrettikleriyle ve ürettikleriyle fotoğraf severlerle paylaşmıştır. Ömrünün büyük bir bölümünü fotoğrafa adayan değerli üstat, fotoğrafta yapısalcı ekolun öncülerinden olmuştur. Fotoğrafa yapısal ve işlevsel çerçeveden bakmasında; almış olduğu mühendislik eğitimini sanata uyarlama becerisini göstermesi, yatmaktadır. Portre konusunda etkilendiğim diğer sanatçılar ise; Nadar, August Sander, Julia Margaret Cameron, Yousuf Karsh ve Lütfü Özkök’tür.

Fotoğraf ve portrenin profesörü: Oktay Çolak - Resim: 3

SERGİ VE ALBÜMLER

  • Fotoğrafa ne zaman başladınız, fotoğrafla ilgili neler yaptınız?

Sanatsal anlamda fotoğrafa başlangıcım 1994 yılıdır. Hızlı bir giriş yaparak, heyecanla başladığım fotoğraf serüvenim, öncelikle fotoğrafın teknik yönünü öğrenmekle başladı. Bir yandan teorik birikim edinirken, bir yandan da uygulama yapmak ve değişik kültürleri, yerinde tanımak adına, dünyanın değişik ülkelerine seyahatler yaptım. Elde ettiğim birikimleri bir yandan akademide öğrencilerimle paylaşırken diğer yandan da fotoğraf severlerle paylaşmak üzere; gösteriler, söyleşiler, seminerler, karma ve kişisel sergiler açtım. “Doğa”, “On Yılda”, “Elli Ülkeden Elli Yüz” isimli üç fotoğraf albümüm ve “Gün Işığında Portre” isimli bir kitabım yayımlandı.

  • Fotoğraf alanında profesör unvanı almış biri olarak, ülkemizde fotoğrafın sanat ve eğitim yönünü nasıl buluyorsunuz?

Profesörlük üniversitelerde verilen bir kadro sonucu elde edilen bir unvandır. Belli çalışmaları ve süreleri gerektirir. Bu süreci başarı ile tamamlayan öğretim üyeleri bu titrleri alabilir. Diğer yandan fotoğraf sanatı konusu ise bu unvanları ile paralel yürümek zorunda olmayan farklı bir kulvardır. Birçok profesör arkadaşımız da fotoğrafı sanatsal olarak üretmez ve öğrencilerine dersi başkalarının ürettiği fotoğraflar üzerinden anlatır. Anlatılan konuya örnek olan doğru fotoğrafın seçilip, öğrenciye bilginin aktarımında fotoğrafın o hoca tarafından çekilmesi işin tali bir noktasıdır. Oysa ben fotoğrafın profesörü olmaktan duyduğum heyecandan çok fotoğrafı sanatsal alanda icra etmekten heyecan duyan biri olarak genellikle, anlatımlarımı kendi ürettiğim fotoğraflar üzerinden yapma yolunu seçerim.

Ülkemizde fotoğraf eğitiminin dünya standartlarının altında olduğunu düşünmüyorum. Bu düşünceye, bir yandan birçok örneğini lisans esnasında ya da yüksek lisans için yurt dışına çıkmış öğrencilerimin geri bildirimlerinden elde ederken, diğer yandan birkaç kez yurt dışına gidip fotoğraf eğitimi veren kurumlarla yaptığım incelemelerden ulaştım. Bizim ülkemiz için fotoğraf üretiminin ve eğitiminin, çağa uygun ve ileri teknolojiyi takip eder nitelikte, yeterli olduğunu düşünüyorum. Ülkemiz için asıl mesele; fotoğrafın, sanatsal anlamda üretildiğinde bir meta değeri olarak alınıp satılacak bir piyasasının mevcut olmamasıdır. Fotoğraf sanatı, son yıllarda, diğer sanat dalları ile kıyaslandığında, dünya platformunda en çok değer artışı gösteren sanat dallarından biri olmasına rağmen, ne yazık ki, bizim ülkemizde böyle bir piyasanın varlığından söz etmek çok zordur. Aslında bu mesele fotoğrafı sanat olarak icra edenlerin çözüme ulaştırabileceği bir konudan ziyade, ülke olarak sanata verilen değerin artması ile ivme kazanacak bir özellik taşımaktadır.

Fotoğraf ve portrenin profesörü: Oktay Çolak - Resim: 4