Fouche adında biri-(TAMAMI)
Siyasetle uğraşanların ve sendikacıların mutlaka tanıması gereken birisidir Joseph Fouche. Onun yaşamı Fransız Devrimi sırasında toplumun en alt sıralarından gelip toplumu yönlendirecek bir gücün sahibi olmanın çok ilginç örneklerini sergiliyor. Stefan Zweig Fransız Devrimi’nin gölgesinde kalmış bu adamın yaşamını Josepf Fouche: Bir Politikacının Portresi adı altında kitaplaştırmış ve kitap Türkçe olarak da yayınlanmıştır.
Fouche denizcilikle geçinen bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş ve 1759-1820 yılları arasında yaşamış. İlk önce papaz okuluna verilmiş ve on yıl süreyle önce öğrenci sonra öğretmen olarak düşüncelerini asla belli etmeden yaşamayı öğrenerek sonraki yıllarda sergileyeceği başarıların temelini oluşturmuştur. Sürekli kazanandan yana olmayı temel bir ilke olarak kabullenmiş olan Fouche 1792’de milletvekili, 1798 Cumhuriyetin Elçisi, 1799’da Polis Bakanı, 1804’de Napoleon’un Bakanı, üç yıl sonra Otranto Dükü olmuş ve Napoleon’un son döneminde de gene Bakan olmayı başarmıştır.
Fouche asla bir tek düşüncenin savunucusu olarak kalmamış sürekli hep kazanan düşünceyi savunmuş ve kazananlarla birlik olmuştur. Belkemiği olmayan ve iktidarın yanında duruş sergileyebilen kıvrak bir politikacı olarak yaşadığı sürecin en önemli politikacılarından biri olmuştur. Her yeni gelen iktidarla uyum sağlayabilen, her yeni iktidara hizmet sunabilen politikacı tipi dünya siyaset tarihinde az rastlanan bir olaydır.
Bugün siyaset ortamında ve sendikacılığımızda şöyle bir etrafımıza baktığımızda bir çok Fouche’yi görmek mümkündür. Dün acımasızca saldırdıkları partilerin saflarında milletvekili olmakta bir sakınca görmeyenler, dün bir partiyi yok etmek için soyundukları politika ortamında ileri sürdükleri ilkeleri ve söylemlerini inkâr ederek o partinin saflarında görev yapabilmek için el-etek öpenlerin nasıl yükselebildiğini görmek, bilenlere Fouche’nin yaşadığını hatırlatmaktadır.
Sendikacılıkda da Fouche’nin hayaleti gezmektedir. Bazı sendika ve konfedrasyon başkanları koltuklarında uzun süre kalabilmek için siyasal iktidarın koltuk değneği olmakta bir sakınca görmemektedirler. İktidara yanaşmanın, ona uyum sağlamanın ve ona karşı asla tavır sergilememenin kendi iktidarları için mutlak bir zorunluluk olduğuna inanmaktadırlar. Bu nedenle demokrasinin temel kurumlarından biri olan özgür sendikacılığı yok etmek sevdasında olan bir iktidar karşısında ürkek güvercinler gibi durmak böyleleri için normal bir davranıştır. Ülkeyi gönlünce yönetebilmek ve tek adam olma çabasında kararlı adımlar atan bir Başbakan karşısında işçi haklarının budanmak istendiği bir dönemde konfederasyon başkanlarının demokratik haklarını kullanarak hiçbir direnç gösterememesi ilginçtir. Hükümetin namlusunun ucunda işçilerin kıdem tazminatı hakkı, özgürce örgütlenme hakkı, toplu sözleşme hakkı gibi konular varken ve bunları gerçekleştirmek için Toplu İş İlişkileri Tasarısı, İstidam Strateji Belgesi gibi hazırlıklar yapılırken, hava taşuımacılığı işkoluna Anayasa ve ILO sözleşmelerine aykırı bir biçimde yasak getirilirken susulması çok anlamlıdır. Sendikacılığın özünde yeni haklar elde etmek için, var olan haklarını korumak için direnmek, protesto etmek temel bir ilkedir. Hükümetin gözüne “iyi sendikacı” olarak girebilmek ve onun desteğinden yararlanabilmek için bu temel ilkeye ihanet edenler gümüzün yeni Fouche’leridir. Bunların sayıları, üzülerek söyleyelim, giderek de artmaktadır
Günümüzün yeni Fouche’lerinin bu davranışı devam ederse sendikacılığımız yakın bir gelecekte içinin boşaldığını görecek ve tarih kitaplarında yerini almaya başlayacaktır.
Tarih Joseph Fouche’yi hayırla yad etmemektedir ve gene ayni tarih bugünün suskun sendikacı Fouche’lerini de hayırla yad etmeyecektir.