Fransız başbakan hükümet politikalarını açıkladı... ‘Kamu borcu ülkemizi çöküşe götürebilir’
Fransa’nın yeni Başbakanı Michel Barnier Ulusal Meclis’te hükümetin genel politikalarını açıkladı. Milletvekillerine hitaben yaptığı konuşmada “Demokles'in gerçek kılıcı devasa mali borcumuzdur… ve dikkatli olmazsak ülkemizi bir uçurumun eşiğine getirecektir” dedi. 1 Ekim 2024 Salı günü açılan Ulusal Meclis’in ilk oturumda bir buçuk saat konuşan Barnier, önceliklerini söyle sıraladı: “yaşam standardı”, “kamu hizmetleri”, “güvenlik”, “göç” ve “kardeşlik”.
Başbakanın konuşması bir hükümet programı değil sanki. Daha çok Fransa’nın içinde bulunduğu sorunları ve zorlukları anlatan bir konuşma. Hükümetin açıklanan yol haritasında gerek ekonomi gerekse dış politikaya ilişkin elle tutulur yeni bir şey söylemedi. Asgari ücreti 1 Kasımdan itibaren %2 artırmanın dışında sıraladığı sorunlara somut çözüm önerisinde bulunmadı. Asgari ücretin zaten her ocak ayında enflasyonun artış oranına paralel artırıldığını da belirtelim.
Cumhurbaşkanı Macron’un partisinin Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinde aldığı yenilgi sonucu Meclis’i feshetmesiyle temmuz başında yapılan genel seçimlerinde hiçbir parti ve ittifak hükümet kurma çoğunluğunu bulamamıştı. Yeni hükümetin bir azınlık hükümeti olması, her an bir gensoruyla düşürülebileceği anlamına geliyor. Başbakan, ittifaklar bazında üçe bölünmüş Meclis’te ilk günden gensoruyu savuşturmak için suya sabuna dokunmayan bir konuşma yaptı. Konuşmasında sürekli birlik çağırısında bulundu. Sosyal Demokratlar tepkiliydi. Le Pen’in Ulusal Birlik partisi bu aşamada gensoru vermeyeceklerini ve bütçe görüşmelerini bekleyeceklerini açıkladı.
DEMOKLES'İN GERÇEK KILICI DEVASA MALİ BORCUMUZDUR
Başbakan Barnier konuşmasında, Fransa’nın sürekli yükselen kamu borcuna, bütçe açığına öncelik verdi. “Hükümetin başının üzerinde Demokles'in kılıcı varmış gibi konuşulduğunu duydum ama asıl Demokles'in kılıcı şimdiden Fransa'nın ve Fransız halkının başının üzerinde sallanmaya başladı ve eğer şimdi harekete geçmezsek, eğer bunu yapacak cesareti gösteremezsek, emin olduğum bir şey var: yarın çocuklarımızın ve torunlarımızın üzerinde çok daha ağır bir yük olacak. Demokles'in gerçek kılıcı devasa mali borcumuzdur: 3 trilyon 228 milyar avro. Eğer dikkatli olmazsak, ülkemiz çöküşün eşiğine gelecektir. Bu yıl kamu açığımız, tüm kamu kurumlarının açığı, milli servetimizin %6'sını aşacak” dedi. “Borcun ilk çaresi harcamaları azaltmaktır” ve “2025 yılına kadar iyileşme çabasının üçte ikisi buradan gelecektir” diyen Başbakan “önemli karlar elde eden büyük şirketlerden” ve“en zengin Fransız vatandaşlarından istisnai bir katkı” talep edileceğini duyurdu.
Kamu borcunun “Avrupa’daki konumlarını zayıflatmanın yanında bütçeye ağır bir yük getirdiğini” belirten Barnier, “bu borcun maliyeti (yıllık faizi) 51 milyar avro. Şu anda eğitimden sonra devlet harcamalarının en büyük ikinci kalemi” olduğunu söyledi ve “Kendi savunmamız ve araştırmalarımız için harcadığımızdan daha fazlasını başkalarına faiz ödemek için harcamamız kabul edilebilir mi?” diye sordu. “Bu nedenle ülkemizin bütçe açığını 2025 yılına kadar %5'e düşürmek istiyoruz. Hedefimiz, Avrupa'daki taahhütlerimizle uyumlu bir şekilde ülkemizi 2029 yılında %3'lük tavanın altına indirmek için doğru yola geri döndürmektir.” Ama nasıl? 2019’dan buyana kamu borcunun 300 milyar avrodan fazla arttığını söyleyen Başbakan “Borca karşı ilk çare harcamaları azaltmaktır” dedi. Ama nasıl azaltılacağı konusunda vergiyi artırmanın dışında bir çözüm getirmedi.
SORUNLAR VAR ÇÖZÜM YOK
“Bizden bir dizi önemli soruya acilen yanıt vermemizi istiyorlar” diyen Başbakan, “Eve yakın kaliteli bakıma nasıl hızlı erişim sağlanacağı, kişinin işinde ya da emekliliğinde nasıl onurlu bir şekilde yaşayacağı, kamu hizmetlerinin nasıl iyileştirileceği, kişinin mahallesinde ya da köyünde güvenliğin nasıl sağlanacağı…” sorularını sordu ve Fransız halkının yaşamlarını uzun vadede iyileştirecek eylemlere yatırım yapabileceklerini” belirtti ve sıraladı: “Sağlık, eğitim ve sosyal uyum hizmetleri… Fransız çiftçilerinin çıkarları…” . Eğitimden sağlığa, çevreden enerjiye kadar sorunları sıraladı fakat somut bir çözüm önerisinde bulunmadı. Sorunları muhalefet partileriyle, sendikalarla ve sivil toplum kuruşlarıyla görüşerek kollektif olarak bir çare bulacaklarını söylüyor. Yani henüz bir çare yok.
‘HER 5 FRANSIZDAN BİRİ RUH HASTASI’
Başbakan Barnier, Fransız halkının sağlık sorununa ilişkin şu tespiti yapıyor: “Ruh sağlığı sorunları her beş Fransızdan birini etkilemektedir, -her beş kişiden biri! - özellikle de gençleri. Aileler ve sevdikleri üzerindeki etkisi çok büyüktür. Sağlık sigortası harcamalarında en büyük payı ruhsal hastalıklar oluşturmaktadır”. Barnier, “Kentsel ve kırsal alanların pek çoğunun başına bela olan uyuşturucu kaçakçılığı, organize suçlar ve yeraltı ekonomisine karşı amansız mücadele de hükümet için bir öncelik olacak” diyor.
EMEKLİLİK REFORMUNA YENİ ‘AYARLAMALAR’
Emekli reformunun bazı sınırlamalarının düzeltilebileceğini söyleyen Michel Barnier, “Aşamalı emeklilik, tükenmişlik ve emeklilikte kadın-erkek eşitliği konuları reddedilmekten daha iyisini hak ediyor” diyerek sendikalara ve işverenlere “yasada makul ve adil düzenlemeler yapmayı düşünmelerini” önereceğini ifade etti. Her konuda olduğu gibi emeklilik reformu konusunda da net olmayan muğlak açıklamalar. Ayrıca Başbakan, yasal erken emeklilik yaşının 64'e uzatılmasının sorgulanmasını gündeme getirmiyor. Muhalefet partileri ise emeklilik yaşının düşürülmesini savunuyor. Sosyal Demokratlar 60’a, Milliyetçiler (RN) 62’ye düşürülmesini öneriyor.
‘GÖÇÜ KONTROL ALTINA ALACAĞIZ’
Göç konusunu pragmatik bir şekilde ele almak gerektiğini belirten Başbakan “Her yıl 150 binden fazla iltica başvurusu kaydedilmekte ve bunların ortalama üçte ikisi reddedilmektedir. Her yıl 100 binden fazla Fransız topraklarını terk etme yükümlülüğü (sınır dışı) veriliyor, ancak on binlerce yasadışı göçmen usulsüz bir şekilde Fransa'da kalmaya devam ediyor. Dolayısıyla göç politikamız üzerinde artık tatmin edici bir kontrole sahip değiliz. Sonuç olarak, entegrasyon hedefimize artık ulaşamıyoruz” dedi ve “Fransız topraklarını terk etme yükümlülüğünü daha iyi uygulayabilmek için yasadışı göçmenlerin gözaltı sürelerinin istisnai olarak uzatılmasını kolaylaştırmayı teklif edeceğiz” diye ekledi.
‘SINIRLARDA KONTROLLERİ YENİDEN TESİS EDECEĞİZ.
Başbakan, Fransa’nın Avrupa kurallarının izin verdiği ve Almanya'nın da yaptığı gibi, gerektiği sürece kendi sınırlarında kontrolleri yeniden tesis etmeye devam edeceğini vurguladı. Barnier, “Bu sıkı göç kontrol tedbirlerini uygulayarak hedefimize daha iyi ulaşabileceğiz: oturma izni, Fransızca dil eğitimi, barınma ve istihdama daha hızlı erişim sağlayarak kabul etmeyi seçtiğimiz kişileri onurlu bir şekilde entegre etmek” olduğunu söyledi. Ayrıca, artık “günümüzün gerçeklerine” uymayan “uzun süredir devam eden ikili anlaşmalarla ilgili ülkelerle bir tartışma başlatmayı” öngörüyor.
YENİ KALEDONYA: SEÇMEN REFORMU İPTAL EDİLDİ VE EYALET SEÇİMLERİ ERTELENDİ
Mayıs 2024’de, Fransa’nın denizaşırı sömürgelerinden Yeni Kaledonya’da, bir hafta süren ve iç savaş görüntülerini aratmayan şiddet olayları yaşanmıştı. Olaylar, Ulusal Meclis’in, 14 Mayıs’ı 15 Mayıs’a bağlayan gece, seçmen listesi ve seçim sistemini yeniden düzenleyen anayasa değişikliğini kabul etmesiyle başladı. Fransa bu yasa ile Yeni Kaledonya seçmen kitlesini, on yıldan uzun süredir adada ikamet eden kişileri de kapsayacak şekilde genişleterek, yapılacak her türlü seçimde yerli halkın seçmen sayısını azınlığa düşürmek, bağımsızlık yanlılarının yönetime gelmesini engellemek ve böylece hegemonyasını sürdürmeyi amaçlıyordu. Yasanın Senatodan da geçmesi gerekiyordu. AP seçimleri, ardından Meclis’in feshedilmesi ve genel seçimlerden dolaya yasa geçirilemedi.
Başbakan Barnier olayları başlatan bu anayasa reformu taslağının Senatoya sunulmayacağını ifade etti. Başbakan, Senato Başkanı Gérard Larcher ve Meclis Başkanı Yaël Braun-Pivet'den oluşan bir “danışma heyetinin” kısa bir süre içerisinde bölgeyi ziyaret edeceğini açıkladı.
UKRAYNA, İSRAİL, FİLİSTİN, LÜBNAN
Başbakan, “Bayanlar ve baylar, Fransa Ukrayna halkının yanında olmaya devam edecektir. (Le Pen ve Melanchon’un partisinin dışında tüm milletvekilleri alkışlıyor) Rus saldırısından iki buçuk yıl sonra Ukraynalılar egemenliklerini ve özgürlüklerini savunmak, ülkelerinin toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesini sağlamak ve aynı zamanda paylaştığımız Avrupa değerlerini savunmak için cesurca mücadele etmeye ve çoğu zaman ölmeye devam etmektedir” diyerek Macron’un saldırgan Ukrayna politikasının devam edeceğini açıkladı.
Fransa’nın “Yakın ve Orta Doğu'da da aktif olmaya devam edeceğini” ifade eden Başbakan “Üzücü 7 Ekim yıldönümünden birkaç gün önce, düşüncelerimiz Hamas terör saldırılarının tüm kurbanlarıyla birlikte. Yurttaşlarımız da dahil olmak üzere serbest bırakılmalarını talep ettiğimiz tüm rehineleri düşünüyoruz” dedi. “Ayrıca tüm Filistinli sivil kurbanları da düşünüyoruz” diye ekledi. Lübnan’ın Fransa için çok değerli olduğunu söyleyen Barnier “Lübnan'daki kötüleşen durum, bölgenin istikrarını ciddi şekilde tehdit eden düşmanlıklara mümkün olan en kısa sürede son vermek için bölgedeki ortaklarımız ABD ve Avrupa ülkeleriyle birlikte tam anlamıyla seferber olmamızı gerektirmektedir” dedi.
Marine Le Pen: Başbakan çözüm sunmuyor
Başbakan Michel Barnier’ın Meclis’te hükümetin genel politikalarını açıklayan konuşmasından sonra partilerin grup başkanları da birer konuşma yaptı.
Başbakandan sonra ilk sözü alan Ulusal Birlik Partisi Grup Başkanı Marine Le Pen, Başbakana hitaben “sizi dinlerken çok fazla gözlem ama çok az çözüm duyuyorum” dedi.
Marine Le Pen sözlerine “Milyonlarca Fransız gibi ben de ülkemizin içinde bulunduğu siyasi ve hatta kurumsal bataklığa ilişkin karışık duygulara sahibim” diye başladı ve “Son yasama seçimleri bize 1958'den bu yana kurtulduğumuzu sandığımız siyasetin en kötüsünü gösterdi: düzenlemeler, geri çekilmeler, hileler, son üç ayda hiçbir şeyden kaçınılmadı” diyerek son seçimlerde sistemin sağlı sollu tüm partilerinin kendilerine karşı birleştiğini ifade etti.
‘KAMU MALİYEMİZ KRİZDE’
Ulusal Birlik’in Lideri, “Burada her bir bakana, bu hükümette kamu yetkisine sahip her bir kişiye ciddiyetle söylüyorum: Ulusal Birlik koalisyonumuza oy veren 11 milyon vatansevere saygı duyulmasını ve hem sınıfsal aşağılamanın hem de totaliterliğin karakteristik hoşgörüsüzlüğünün ürünü olan bu anlamsız ve haksız saldırılara son verilmesini istiyoruz. Bu tutumlar ne ülkeyi ne ülkenin birliğini ne de demokratik modelini onurlandırır” dedi.
Le Pen konuşmasına şöyle devam etti: “Göç ve güvensizlik rekor seviyelere ulaştı; dünyanın hiçbir yerinde eşi benzeri olmayan bir vergi yüküne rağmen kamu hizmetlerimiz olağanüstü bir durumda… Kamu maliyemiz krizde” diyerek başbakana sorularını yöneltti: “Rekor ticaret açıkları konusunda gerçekten ne yapacaksınız? Tekrar ediyorum, dünyanın hiçbir yerinde eşi benzeri olmayan bir vergi yüküne rağmen, başta sağlık ve eğitim olmak üzere kamu hizmetlerinin çöküşü konusunda gerçekten ne yapacaksınız? Ve ulusal uyumu baltalayan, sosyal hesaplarımızın bozulmasına katkıda bulunan ve daha fazla göç isteyen Avrupa Birliği'ne güvenme arzunuzu ifade etmek dışında neredeyse hiçbir şey söylemediğiniz yasal ve yasadışı göç patlaması karşısında ne gibi ciddi adımlar atacaksınız? Neredeyse hiç değinmediğiniz bir başka konu olan ve Fransa'nın uluslararası rekabette gerilemesinin doğrudan bir sonucu olan Fransız halkının satın alma gücünde süregelen düşüş konusunda ne yapacaksınız?”
Le Pen konuşmasını Başbakana iki çağırıda bulunarak bitirdi: “Göç, güvenlik ve ceza hukuku alanlarındaki düzenlemelerin yapılması” ve seçimlerde “nispi temsilin getirilmesi”.
PARTİLERİN GRUP BAŞKANLARI KONUŞMA YAPTI
Macron’un sağ cephe partileri esas olarak hükümete destek konuşmaları yaptı. Merkez sağdan farklı bir ekonomik programa (Neoliberalizm) ve dış politikaya (Atlantikçilik) sahip olmayan Sosyal Demokrat Yeni Halk Cephesi parti temsilcileri ise laf ebeliği demagoji ve yoksulluk edebiyatından başka bir şey yapmadılar.
Bir, iki örnek vereyim: Çevrecilerden Cyrielle Chatelain: “Gezegenin bazı bölgelerinin susuzluk, boğucu sıcak hava dalgaları ya da denizlerin batma riski nedeniyle yaşanmaz hale gelmesi…Bu, ülke genelinde, sizin ve seleflerinizin politikalarına yön veren üretimci (!), çıkarcı ve yıkıcı ekonomik modelin sonucudur.”
Fransız Komünist Partisinden André Chassaigne: “Hükümetiniz güvensizliğin zaferinin hükümeti olacaktır. Her şeyden önce ekonomik ve sosyal güvensizlik. Yol haritanızda yaşam koşullarını iyileştirecek ya da iş güvencesizliğinin gündelik ıstırabını giderecek hiçbir somut tedbir yer almıyor.”
Sosyalist Partiden Boris Vallaud: “Sosyalistler olarak inancımız nettir: refah devleti geri adım attığında eşitsizlik ilerler ve adaletsizlik gelişir. İlk kurbanlar, kemer sıkma politikalarıyla alt üst edilen ve her zaman şüpheyle yaklaşılan reformlarla zayıflatılan sosyal hizmetlerle mücadele eden Fransız nüfusunun en mütevazı üyeleridir. Bizim için Sosyal Cumhuriyet, kalıcı bir Cumhuriyetçi cephe inşa etmenin en iyi yolu olmaya devam etmektedir.”
Boyun Eğmeyen Fransa Partisi’nden Mathilde Panoten İsrail saldırganlığını dile getirdi: “Sınırları ve egemenliği bu denli tartışmalı olan ve nüfusunun altıda biri, yani 1 milyon kişi yerinden edilen Lübnan'ın dostu Fransa nerededir? İki yurttaşımız İsrail bombalarıyla öldürüldüğünde Fransa nerededir ve siz tek kelime etmezsiniz? Suçlu Netanyahu'nun daha ne kadar ileri gitmesine izin vereceksiniz? Daha kaç ölüme ihtiyacımız var? … Lübnan'daki savaşı durdurmak, Gazze'de devam eden soykırımı durdurmak demektir. Gazze'de devam eden soykırımın durdurulması, Lübnan halkına karşı yürütülen savaşın durdurulması anlamına gelmektedir.”