11 Ocak 2025 Cumartesi
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Gaflet Uykusu mu?-(TAMAMI)

Kurtul Altuğ

Kurtul Altuğ

Eski Yazar

A+ A-

Meslektaşım kıdemli yazar Muhsinoğlu’dan aldığım mesaj çok anlamlı bu mesaja bir fiil çekimi diye de bakabilirsiniz. Başka bir anlama da çekebilirsiniz. Demokrasi var ya..

İlginç ve yaşadığımız günlerin bir fotoğrafı gibi geldi.

Bakalım öyle mi?

2002’de seçimler yapıldı ve daha bir yıllık çiçeği burnunda AKP iktidara geldi. Partinin başındaki Tayyip Erdoğan Anayasa Mahkemesi’nden aldığı bir hükümle seçme- seçilme hakkından yoksundu. Olsun.

Başkan Bush onu ayaklarının altında kırmızı halılar sererek Beyaz Saray’ın Oval ofisinde karşılıyordu ya.

Sonra Doğu Perinçek açıkladı ki; Meğer Sayın Erdoğan ABD Dışişleri Bakanı Wolfowizt’e bir özel mektup yazarak zamanın Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’le bir randevu sağlanmasını talep etmiş. Öğrenci- Hocam ilişkileri öyle başladı.

Sonra geleceğin başbakanını çok hafife aldığından olsa gerek CHP Genel Başkanı Baykal’ın yüreği, seçilme hakkından yoksun bir parti genel başkanına dayanamadığı için, Erdoğan’ı Uğur Dündar’la birlikte karşısına alarak önce ona meşruiyet kazandırdı. Son adımda da Anayasa’da bir maddeyi değiştirerek Sayın Erdoğan’a seçilme hakkı kazandırdı! İyi etmiş, demokrasi gereği de bu değil mi?

Öykü bitmedi;

Adı ortalıkta çok dolaşan ve halkı dolandırmakla suçlanan bir Siirt milletvekili istifa ettirildi. Tayyip Erdoğan Siirt ilinden milletvekili seçiliverdi. Bu da doğaldır, yasaldır ve meşrudur.

Ama bitmedi;

Erdoğan’ın yasaklı olduğu dönemlerde 3 ay başbakanlık yapan Gül, görevi başbakanına teslim etti. Kendiside Dışişleri Bakanı oldu. Bu da gelişecek demokrasinin ilk işareti değil mi?

Peki Deniz Baykal’a ne oldu?

Baykal bu demokrasiyi uygulamak için belki de bilmediğimiz bir nedenden ötürü, başına örülecek çoraptan habersiz ana muhalefet lideri olmaya devam etti.

Sonra Atlantik ötesinden bir rüzgar daha esti ve Baykal’ı koltuğundan indirip yerine öyle birini getirdi ki, şimdi Baykal bile şaşkınlıktan suspus Meclis’te oturmakta...Baykal’a yazık olmadı mı? Hayır. Demokrasi bunu gerektiriyor!

Asıl uyuyan kim acaba?

İşin asıl püf noktasına bakalım:

Cumhuriyet 1923’de kuruldu. Atatürk devrimleri sadece 15 yılda yapıldı ve halk bu devrimleri içselleştirmeye başlamıştı ki, Atatürk’ü 1938 yılında kaybettik. İsmet Paşa onun yerini aldı ve 1945 yılında “Tek eksiğimiz Meclis’te muhalefetin yokluğudur” diyerek Celal Bayar ve arkadaşlarından laiklik ilkesine dokunmayacaklarının sözünü alarak çok partili yaşama geçmeyi seçmişti. İsmet Paşa düşünmedi ki, kendisi de kendisinden sonra gelecek kuşaklar da fanidir. Onlar itilafçı değil, emperyalizme karşı rejim oluşturan kadrolardı. Nereden bilebilirdi ki, gün gelir birileri gelir, Cumhuriyeti de, Atatürk’ü de inkar edecekler ve emperyalizmle işbirliği yaparak, o güne dek yapılmış ne kadar Anayasa varsa canına okuyup, yabancıların isteklerini yerine getireceklerdir? Kim derdi ki, Kuvvayıcıların şanlı ordusunu zanlı ordu yapacaklar? 87 yıllık aydın- bürokrat- uzman birikimini değiştirecekler? Kim bilebilirdi ki: Atatürk’ü diktatör ilan edecekler, İsmet Paşa’yı Hitler’e benzetecekler. Kemalist avına çıkacak, o canım, o güzelim özgür ülke bir hapishaneye dönecek? Kim bilebilirdi...

Gelelim bizim Mehmet Muhsinoğlu’nun bir fiil çekimi gibi gönderdiği “Uyuyanlara”

Biri hala uyanık ve bir yerlerden bize sesleniyor:

“Benim naçiz vücudum bir gün elbette toprak olacaktır.

Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.”

Bu sesi duyanlar tetikte nöbet başındadırlar. Hiç merak edilmesin.

Cumhuriyete sahip çıkacak birileri hala vardır.

İyi ki varlar...

Not: Yazarımızın dün yayımlanan yazısında Ahmet Hakan’ın ismi sehven yer almıştır. Düzeltir, özür dileriz.