Galatasaray hedef düzeltmeli
Şampiyonlar Ligi'inde gruplardan çıkmak ve bir üst tura yükselmek, kaç puanla ve nasıl olursa olsun büyük başarıdır. Bu her kulüp için böyledir, Galatasaray için ise özel bir kutlama gerektirmektedir. Bildiğiniz gibi Mancini- Fatih Terim değişikliğinden sonra, bana göre yanlı yere büyük çalkantı yaşandı. Daha doğrusu belli merkezlerce sarı kırmızılılara büyük çalkantı yaşatıldı. Bunları yapanların kim veya kimler olduğunu herkes biliyor. Ama elde delil olmayınca zorunlu olarak genel konuşuluyor. Sayın Şükrü Ergün'ün konuşmaları da bu bağlamda bazan maksadının dışında gibi görünüyor. Ama üslubunu ve felsefesini biraz bildiğim eksik kalan satır aralarını tamamlaylacağını düşünüyordum. Nitekim önceki gün tam kitabın ortasından vurdu. "Sayın Özhan Canaydın üzerinden Galatasaray'ı vurmaya kimse kalkmasın. Ben de bu günlere onun ekolünden geldim."
Sayın Şükrü Ergün'ün ağzına sağlık. Çok hırpalanan ama dik durmayı bilen Ünal Aysal yönetimindeki yönetim kurulna da tebrikler. Elbette ki o çalkantının içinde zorluklar olacaktı. Top şansı da iyi gitti, şimdi hedefi doğrultma zamanıdır. Başlangıcını Fernandes'e yapılan hareket için "kınama" çıkışı ile gösterdiler. Ama sarı kırmızılıların şunu anlamaları gerekiyor. Operasyon Kasımpaşa'nın ikincilikte kalması için, yani bir anlamda Beşiktaş'ın yanında Galatasaray için de yapılıyor. Fenerbahçe nasıl olsa Avrupa'ya gidemeyecek. Kimbilir, belki onlar da anlıyor, ne yapacaklarını biliyorlar ama şairin dediği gibi "körolası hanede evladı iyal var..." Yani zararı Galatasaray evlatları görecek diye dikkatli, çekingen davranıyorlar.
Amanin F.Bahçe dikkat et...
Üzerinize afiyet, havalar soğuk. Yaş ilerledi, hemen nem kapıyoruz, kılımız dönüyor. Önceki gün evde biraz dinleneyim dedim, sesim bile üst solunum yolları enfeksiyonu nedeniyle kısık çıkıyor. Bugün de Fenerbahçe televizyonundaki haftalık yorum programına gideceğim. Kısık sesle bozum olurum diye uğraşıp duruyorum. Televizyonlardaki haberleri dinlemeyi pas geçtim. Neredeyse karanlık basıyordu, Kayın peder "amma olaylar değil mi?" diye sorunca öğrendim. Bakanların çocukları, önemli adamlar falan yolsuzluktan zanlı. Ortalık birbirinde. Eh, bizim kafalar da senaryo yazmaya hazır halde zaten. Amanin dedim, ne zaman güdem değiştirmek isteseler Fenerbahçe'nin başına bir şeyler sarıyorlar. Sarı lacivertliler de iyi gidiyor ya. Tam da sırasıdır. Baksanıza dehşetengiz yorumcular neden Beşiktaş'ın başına gelenler Fenerbahçe'nin başına gelmiyor diye bayağı hayıflanıyorlar. Yani bir anlamda hakemlere gel gel yapıp, "haydi, vakit geldi" işareti çakıyorlar. Şimdi diyeceksiniz ki, Fenerbahçe baştan sona bunlara alıştı. Dikkatli davranıyor. Ama öyle olmuyor işte, adrenalin sahada durduğu gibi durmuyor. Saha kapatma cezaları da artık "vidolu..." Ayrıca Recep Tayyip Erdoğan Stadı'na pazar gezmesi gibi "atlatılan" bindirilmiş kıtaların varlığı da ortada. Siz siz olun en fazla dikkat edilecek zamanda olduğunuzu bilin.
Şükür ki fareler ve insanlar var
Gençliğimizin, hatta çocukluk çağımızın sonları da diyebileceğimiz zamanlarda çok duygusal bir film vardı. Ünlü yazar John Steinbeck'in aynı adlı romanı "Fareler ve insanlar"dan uygulanmıştı. Zor durumdaki iki genç arkadaştan iri yarı olanı saf, iyi kalpli ama zekaca kısıtlı. Özetle güzel bir kızın saçlarını rızasıyla okşarken birden korkmasıyla, boynunun kırılarak ölmesine neden oluyor.
Neden aklıma geldi biliyor musunuz? Milletvekilimiz, eski futbolcu Hakan Şükür AKP'den istifa etmiş. Bize yakın olan çevreler değil, herkes son gelişen olayları da içine katarak iktidarın sonunun geldiğini, o nedenle Hakan Şükür'ün de Tayyip Erdoğan'ı terkettiğini söylemeye başladı. Başbakan'ın Şükür'ü hedef alarak "öyleyse parlamentodan da istifa etsin" sözlerini televizyondan izledik. Ve derhal bazı yalakalar "batan gemiyi önce fareler terkeder" dediler.
Hayır, bu sözü Hakan Şükür'e asla yakıştırmam. Ben onu futbolu dolayısıyle bir çok kez eleştirdim. Ama hiç sağa sola sapmadan, bağlı olduğu cemaatin işareti doğrultusunda gereğini yaptığını açıkladı. Yani bazıları gibi baştan beri niyetini hiç gizlemedi. Hem de kapalı kapılar ardında kendisine söz verilen belki Spor Bakanlığı, Belki Federasyon Başkanlığı makamlarını da kaybedeceğini bile bile. Acaba kaç kişi bu ikbali reddedebilirdi.
Geldik Beşiktaş olayınaaa...
Kasımpaşa -Beşiktaş maçı bittiğinden bu yana yazıldı, çizildi, ekranda gösterildi bitmedi gitti. Bitmeyecek de... Hayatımda hiç böyle şey görmedim. Kafamı, sadece, futbol aleminin çok iyi bildiği nedenlerle, hataların Kasımpaşa lehine olması kurcalıyor. Bir de yalaka grubundan bazı yorumcu tayfası Kasımpaşa, Beşiktaş'ı ezdi, sahadan sildi diye tahlilde bulunmaz mı, hadi oradan. İlker Meral'den Barış Şimşek'e, değişmedi. Hani Galatasaray aynı sahada gol atarken, eski Fenerbahçeli Ali Güneş çift el plonjonla topa müdahele etmiş, Meral de korner vermişti ya, nedense o sıralarda gözlerine bir perde iniveriyor. Onları anladım da öbür hakemler ne iş yapıyor?
Beşiktaş golü atmış, dalga dalga gidiyor. Sola uzun bir pas, Yalçın kafayla indireyim derken top Almeida'ya gitti. Kaleci ile karşı karşıya, cart düdük. Ne o, ne olacak, ofsayt. Hadi oradan siz de. Fark ikiye çıkacak, siyah beyazlıları yakalamak şöyle dursun, belki de tarihi fark yiyecekler. Ardından bir de penaltılık pozisyon, "içerde miydi, dışarıda mıydı, yok canım, dedektif Herkül Poirot, pardon piero cihazı 3 santim, 24 milim çizginin dışında gösteriyor..." Yersen, günün modasına göre "gösterelim Uğurcuğum..."
Geldik zurnanın zırt dediği yere. Hayır, o sahaya kasitli sokulan ve engellenmeyen futbol sapığından bahsetmeyeceğim. O artık komedi teşkilatının yeni ürünü. Ben Donk'tan bahsedeceğim. Kardeşim, biz sizin gibileri Türkiye'ye ve gençlerimize futbolun ahlaksızlık tarafını öğretmeniz için mi getiriyoruz. Sahanın içine giren topu eline alıp sonra Almeida'nın ayağındaki topa fırlatman futbol ahlakının neresine sığar. Ya hakemin ona sarı kart verip sanki ikinci top oraya kazayla gelmiş gibi hava atışıyla başlatması hakemliğin neresinde yazar. De ki, o sırada ayakkabısı çıkmış olsa, onu fırlatsa hakem acaba aynı kararı mı verecekti. Kasit ve kötü niyet, gerisini geçtim, kırmızı kart değil mi?
Sonra vay sahaya giren tekmelenir mi diye Rıdvan Dilmen'e yüklenin. Sonuna dek Rıdvan'ın yanındayım. Futbol takım oyunudur, ve bunu bilmiyenler veya taraf tutanlar böyle cahilce konuşurlar. Takım arkadaşıma dokunamazsın beyefendi. Sen ona tekme atarsan, değil aynını yapmak, ağzını burnunu kırarım. Cezası neyse de katlanırım. Yoksa takım, futbol takımı olmaktan çıkar, zenne takımı olur. Onun ne olduğunu da, o tip yorumlar yapanlar iyi bilir.