Garip bir çelişki
Bir çelişkidir sürüp giriyor. Ulusal festivallerde hatırı sayılır ödül alamayıp eli boş dönerek, ticari sinemalarda arzuladıkları izleyiciyi toplayamayıp düş kırıklığına uğrayan -ya da uğratılan- filmler, ne hikmetse katıldıkları uluslararası film festivallerinde ödül üstüne ödül, övgü üstüne övgü kazanıyorlar.
Böylesine çelişkili bir durumun akla getirdiği ilk soru ise; bizlerle dışardakilerin sinema bilgi, birikim ve de anlayışlarının neden bu denli birbirinden farklılık gösterdiği oluyor.
DIŞARDAKİ ÖDÜLLERİN ÇELİŞKİSİ
Son yıllarda -daha doğrusu son on ya da on beş yılda- yani ana akım filmlerinin yerini arthouse filmlerinin almaya başlayıp festivallerde şans aramaya koyulduğu yıllardan bugüne, içte ve dışta farklı değerlendirilen bu tür filmlere onlarca örnek verebiliriz. Sözünü ettiğimiz bu tür filmlerden bir çizelge yapıp, ulusal yarışmalarla uluslararası yarışmalarda alınan ödüller listelenip yan yana getirildiğinde, bu içteki ve dıştaki çelişkili durumun hangi boyutlarda olduğu ortaya çıkmaktadır. Birilerini suçlamak ya da incitmekten çok, sinemamızda neredeyse gelenek haline gelen bu durumun (çelişkinin) altını çizmek amaçlandığından, filmlerin ya da yönetmenlerin adını vermeyi pek uygun bulmuyoruz. Ayrıca bu konuyla uzak ya da yakından ilgisi olanlar bu örneklerde yer alan filmlerin hangileri olduğunu çok iyi bilirler.
İÇERDE NİYE AYNI BAŞARI YOK
Önemli olan bu tür çelişkili değerlendirmelere zemin hazırlayan nedenlerdir. Biraz ironik ve de toptancı bir yaklaşımla ya bizim sinemacılarımız, ya da dışardaki sinemacılar sinemadan bîhaber diyebiliriz. Ama yabancı filmlerin değerlendirilmesinde karşılaşılmayan bu çelişkili durumun yalnızca yerli filmlerde ortaya çıkması, her iki taraf sinemacılarının sinema bilgi ve birikimlerinin sorgulanmasını da gereksiz kılıyor.
Peki; bu çelişki neden bu denli ölçüsüz düzeyde oraya çıkıyor? Yoksa bizim sinemacılarımız kendi seyircisinden daha çok dışardaki beğeniye göre mi film üretiyor? Sanırım bunun üzerinde durulması gerek. Çünkü ulusal festivallerde ödülsüz kalan yerli filmlerin dışarda adeta ödüllere boğulması, bu tür filmlerin bizlerden çok onlar (ya da yabancı festivaller) için yapıldığı saptamasını da tümüyle değilse bile büyük ölçüde haklı çıkarıyor.
NEYİ ISKALIYORUZ
İçerde ödül alamayıp dışarda ödül kazanan filmlerin çelişkisi bu kadarla kalmıyor. Bu tür filmler ulusal festivallerde ödül kazanamadığı gibi, gişe açısından da pek başarılı olamayıp arzulanan ve hedeflenen izleyici kitlesini loş salonlara çekemeyerek ticari bir ilgisizliğe de tutsak olmaktan kurtulamıyor. Milyonlarca liraya mal olup büyük reklam kampanyalarıyla piyasaya sürülen, büyük büyük kişilerden de çok büyük destekler alan, uluslararası festivallerde eli boş dönmeyip hatırı sayılır ödüller kazanan bu filmlerin içerdeki hem seyirci hem de ödül kazanma kısırlığını, talihsizliğini ya da anlaşılmaz, algılanmaz (!) oluşunu nasıl açıklayabiliriz?
Kimi yönetmenlerimizin inatla, içerdeki beğeniyi ıskalayarak dışardaki festivallerin beğenisine göre film yapma alışkanlığını sürdürme isteği ve bu istek doğrultusunda son yıllarda ortaya çıkan dış festival tacirleriyle pazarlamacıların eline düşerek filmlerinin kurgusunu bile onların beğenisine göre yapıp yaptırması, bu durumun bir süre daha süreceğini göstermektedir. 50 küsur yıllık bir geleneğe sahip olan Antalya Festivali’nin de durup dururken adını ve yapısını değiştirmesi de bu yüzden olmadı mı?