23 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Gazete ve PR dünyasında gidişat iyi değil

Recep Erçin

Recep Erçin

Eski Yazar

A+ A-

Ne zamandır bu konuyu yazmak istiyorum. ARİSTO İletişim Ajans Başkanı Çınar Ergin ve arkadaşlarının hazırladığı Aristokrat dergisindeki iki unsur bir nevi beni teşvik etti. Gelin önce dergide beni bu yazıyı kaleme almaya iten neydi önce onlara değineyim.

İLKELER ORTAK DEĞERİMİZ

Türkiye Halkla İlişkiler Derneği (TÜHİD) Yönetim Kurulu Başkanı Gonca Karakaş dergiye verdiği röportajda şöyle bir ifade kullanmış: "2016 yılında .... amacıyla İletişim ve Medya İlişkileri Yönetiminde Mesleki İlkeleri hazırladık. Hatta TÜSİAD imzacılarımız arasına girdi." Söz konusu ilkelerin hazırlanma fikri Ekonomi Gazetecileri Derneği'nin (EGD) Kartepe'de düzenlediği ve medyanın sorunlarının ele aldığı bir toplantıda ortaya atıldı. TÜHİD ve EGD'nin yanında Bilişim Medyası Derneği (BMD), İletişim Danışmanlığı Şirketleri Derneği (İDA), Kurumsal İletişimciler Derneği (KİD), Reklamverenler Derneği (RVD), Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC), TOBB Türkiye Medya ve İletişim Meclisi söz konusu ilkelerin hazırlanmasında ve kabul görmesinde birlikte çalıştı. TÜSİAD da, ilkelerin imzacıları arasında yer aldı. İlkelerin hazırlanması sürecinde birçok toplantı yapıldı. Karakaş'ın sanki ilkeleri tek başına TÜHİD hazırlamış gibi bir açıklama yapması kabul edilemez. Evvela bu yanlışı bir düzeltelim. Bu vesiyleyle ortak akılla oluşturulmuş söz konusu ilkelerin uygulanması konusunda daha çok çaba sarfedilmesi gerektiğini de not düşmüş olayım.

GÜLDAĞ VE OĞUZ'A KULAK VERİN!

Dergide Dünya Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hakan Güldağ ile yapılmış bir röportaj da yer alıyor. Ben o röportajı her gazeteci, halkla ilişkilerci ve kurumsalcının dikkatle okumasını öneriyorum. ( Gazetecinin, Habercilik, Muhabirlik Genlerinde Bozulma Varsa, Çekin Fişini… Hayır Gelmez! ) Hakan Güldağ oldukça önemli mesajlar vermiş. Röportajda bu yazının konusuyla ilgili olan kısmı dikkatinize sunuyorum: ..."iki grup arasındaki (gazeteci, halkla ilişkiler uzmanı) geçişkenlik son yıllada, bizim sektördeki iklim ve hayat şartlarının zorlamasıyla bir hayli yoğunlaştı. Aradaki ilişki sadece bu nedenle bile olsa çok daha empati dolu olmalı..."

Güldağ son derece haklı. Yakın zamanda Sabah Gazetesi Ekonomi Müdürü Şeref Oğuz da hem kurumsal iletişim cephesi hem de halkla ilişkiler cephesindeki bir takım garip durumları ele alan iki ayrı yazı yazmıştı. Şeref Oğuz'un; 1 Şubat 2018 tarihli "Kifayetsiz kurumsalcı", 2 Eylül 2017 tarihli "Short notice" adlı köşe yazılarını okumanızı salık veririm. Şeref Oğuz üstadımı söz konusu yazılarla ilgili aradığımda yıllar yıllar önce Milliyet'te kaleme aldığı "Faks geçtik aldınız mı? Alıp kullandınız mı?" adlı yazısını bana hatırlattı. Tarih 29 Eylül 1997. Üç yazıyı da döne döne okumak lazım. Neden mi? Çünkü yıllardan beri değişen bir şey yok, yine aynı tas aynı hamam. Ben de bu yazıda özellikle hatırlatıyorum ki belki tekrar okunmalarına vesile olur da bir şeyler değişir.

O PARAYA PR DEĞİL, PİLAV BİLE OLMAZ

Her zaman olduğu gibi yine uzun bir girizgahtan sonra anlatmak istediğim kısma geleyim. İlgilisi hemen hatırlayacaktır, halkla ilişkilerin ülkemizdeki duayen ismi kabul edilen Betül Mardin'in kurduğu ve 1987 yılından beri faaliyet gösteren Image Halkla İlişkiler geçen mart ayının sonunda kapandı. Yöneticilerinin beceriksizliği, kötü niyeti vs. gibi iddia ve ithamlara girmeyeceğim. Gerekenler ekonomi basını kulislerinde zaten bolca konuşuldu. Şirket özeli dışında halkla ilişkiler ajanlarının başkanları ile zaman zaman yaptığım sohbetlerden edindiğim izlenimler şöyle: Şirketlerin kurumsal iletişim bölümlerine direkt olarak geçen eski basın mensupları PR (Public Relations) ajanları üzerinde adeta şirket patronuymuşçasına baskı kuruyor. Son dönemde yağmur sonrası çıkan mantarlar gibi türeyen ve yetkinlikten bihaber PR şirketleri. Ve bu nedenle işin ederinin çok çok altında ihale edilerek, PR şirketlerinin maliyetlerin altında çalışmaya zorlanması. Hatta bazı firmaların şöyle dediğini bile duydum; sen de zaten A şirketi var, ona bakan elemanlar bize de baksın işte bize şu kadara hizmet ver. Sanki o şirketin müşterileri kendisine; sen zaten şu ülkeye ihracat yapıp döviz kazanıyorsun, şu malları da bize yarı fiyatı ver diyormuş da efendiler PR şirketinin hizmet bedelini kırmak için ellerinden geleni yapıyorlar. İşte böyle olunca da merdiven altı PR diyebileceğimiz gerçek manada halkla ilişkilerin ne olduğundan habersiz ajanslar ortaya çıkıyor. Bunların bir kısmı da birinin eşi, ötekinin dostu ayarında oluşumlar.

'BİRBİRİMİZE BÜLTEN, DAVET GEÇECEĞİZ'

Bir de iki üç baba gazeteci ile samimi muhabbet kurunca, kendisini medyanın ağası gören PR'cı kısmı da var, gazeteciyi tehdit eden, toplantısına gelmedi diye müdürüne şikayet eden de! Bazıları da önüne gelene "seni bizim ajansa alalım" teklifi ile geliyor. Birkaç yıl arkadaşın etinden, sütünden istifade ettikten sonra şiddetli geçimsizlik başlıyor ve işin uzmanı olmadığı halde medyadaki bağlantıları sömürülen arkadaşımız ajanstan ajansa konarak kıdemli PR'cı oluveriyor. Ben şahit olmadım ama akçeli işlerin de döndüğü alttan alta konuşulur oldu. Bir de hem gazeteci, hem profesyonel danışman olanlar var. İşte değinmek istediğim konu tam da yukarıda Hakan Güldağ'dan alıntıladığım ve zaman zaman medya ile ilgili yazılarımda değindiğim şu; gazetecilerin potansiyel PR'cı durumuna düşmesi. Sektörün ikliminin bozulması mı dersiniz, diğer tarafta maddi olanakların daha fazla olması mı dersiniz, artık habercilik şevkinin kalmaması mı dersiniz, nedeni neye bağlarsak bağlayalım ortada hiç de iyiye gitmeyen bir durum var. PR tarafında zaman zaman dertleştiğim dostlarımın hep dile getirdikleri bir söz var; böyle giderse birbirimize bülten, basın daveti geçer hale geleceğiz. Gerçekten de gidişat bu yönde. Basın tarafında henüz on yılını bile doldurmamış, geçtim on yılı 5 yılını bile doldurmamış genç arkadaşlarımız şartların zorlaması yüzünden PR cephesine transfer oluyorlar. Bizim taraf da bu yüzden haberi koklayan, sahada olan birçok yeteneği kaybediyor.

Öte yandan iyi PR yapan ve hem şirket, hem medya ile ilişkilerini olabildiğince kurumsal, etik ilkelerle götürmeye çalışan ajans sayısı ne yazık ki bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda. Komik ücretlerle eleman istihdam eden veya etmek zorunda kalan ve PR'ı bülten yazıp, gazetecilerle zaman zaman yemek yemek, önemli günlerde hediye yollamak, yurtdışı gezileri düzenlemekten ibaret sanan arkadaşlara duyurulur; elbette hepimiz bir ekosistemin unsurlarıyız ve birbirimize asla önyargılarla yaklaşmadan iki taraf için de en iyi işi nasıl kotarırız noktasında buluşmalıyız ancak kriz anında ben kimin av, kimin avcı, kimin dost kimin düşman olduğuna bakarım! Nokta.