11 Ocak 2025 Cumartesi
İstanbul 11°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Gazetecilik siyaset ve yıkılan engeller -(TAMAMI)

Kurtul Altuğ

Kurtul Altuğ

Eski Yazar

A+ A-

Gençlik yıllarımda okuduğum üstad Hüseyin Cahit Yalçın’ın İzmir Suikastı sanığı olarak çıktığı İstiklal Mahkemesi karşısında yaptığı o muhteşem savunmayla nasıl beraat ettiğini anımsarım.

Genç kuşaklardan kaçı acaba Hüseyin Cahit Yalçın’ı tanıyor. Eminim tarihin yazdığı basın kahramanları arasında bile bu ismi anımsamakta güçlük çekerler. Oysa bakın bu edip gazeteci ve siyasetçi kimdi?

(1875-1957) Hüseyin Cahit, Çorum’da sürgün cezasını çekmekte iken İzmir’de Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa’ya yönelik bir suikast girişimi ortaya çıkarıldı. Kurulan İstiklal Mahkemesi, suikastın arkasında eski İttihatçıların olabileceğini değerlendirerek 1923 yılında İstanbul’da Mehmet Cavit Bey’in evinde İttihatçıların yaptığı toplantıya katılanları Ankara’da yargılamaya karar verdi. Görülen dava sonucu 26 Aralık 1926’da Cavit Bey, Dr. Nazım, Hilmi ve Nail Bey’lerin idamına karar verildi ve cezaları o gece infaz edildi. Davada yargılananlardan birisi olan Hüseyin Cahit Yalçın, beraat etti. İdam edilen arkadaşı Mehmet Cavit Bey’in eşine ve oğlu Şiar’a sahip çıktı.

Üstadı Ulus Gazetesi’nde başyazar olarak 1957-58 arasında tanımıştım. Bir mücadele adamı ve inançlı bir cumhuriyet yanlısıydı. Düşünün şu sıralarda korkulu bir rüya gibi anlatılan ve Atatürk’ü suçlayan yazılar döktürenlerin dilindeki İstiklal Mahkemesi karşısında o muhteşem savunmayı yapmak için yürek isterdi yürek! Sonraki yıllar Fransa’da 3. Cumhuriyet döneminde ünlü Dreyfus davasını okumuştum. Fransa’da Yahudi düşmanlığı Dreyfus davasıyla zirveye çıkmıştır. Dreyfus aslen Yahudi bir deniz subayıydı, gizli belgeleri Almanlara satmakla suçlanıyordu. Fransa’nın La libre, Parole gibi gazeteleri daha mahkeme sonuçlanmadan Dreyfus’u yargılayıp suçlu buldu. Halkın büyük bölümü bu iddiaya inandı.Dreyfus büyük tartışmalar arasında hapse gönderildi. Ünlü bir yazar Dreyfus’un suçsuzluğuna inandı ve Cumhurbaşkanına hitaben çok güçlü bir mektup yayımladı. Bu mektup üç yüz bin basılan bir broşürdü. Emile Zola’yı da bir yıl hapse mahkum ettiler. Dava henüz kanıtlanmamış suçluluk üzerine inşa edilmişti ve aydınların namuslu olanları onu savunmaya devam etti. 1899 yılında Dreyfus kamuoyunun baskısı üzerine Rennes kentinde yeniden yargılandı ve mahkumiyeti on yıla indirildi. Ülkenin, aydınları, yazarları ona sahip çıkıyorlardı. Fransa’da bu nedenle ciddi çatışmalar çıktı. 12 Temmuz 1906 tarihinde temyiz mahkemesi, Rennes mahkemesinin kararını bozdu ve Dreyfus’un haklılığını ilan etti. Dreyfus yıllarca hapishane köşelerinde acılar çektikten sonra Deniz Kuvvetlerindeki görevine döndü.

Günümüzde durum

Perşembe akşamı Ulusal Kanal’da yayınlanan Doğu Perinçek’in savunması da çok kimseyi ve demokrat düşünceli kişileri kuşkusuz etkilemiştir. Perinçek suçsuzluğunu iddianamede yer alan 21 maddeyle yanıtladı. Aklımda kalan önemli cümlelerden birini aktarayım: “Sayın yargıçlar size söylüyorum. Bu iddianamede savcılar TSK’yı, Cumhuriyet’i ve Atatürk’ü boğazlıyorlar... Onların asıl hedefi emperyalizmin istediği biçimde Cumhuriyet’i ve Türkiye’yi parçalamaktır.” Çıkan sonuç şudur: Eğer Silivri’de yapılan duruşmalar hiç değilse Yassıada Mahkemeleri kadar şeffaf açık ve halkın izleyebileceği tarzda yayınlanabilse, ülkenin aydınları, medyası yargısız infaz yapmasa hiç kuşku yoktur ki, durum farklı olurdu.

Perinçek yaşamının 11 yılını hapishanelerde geçirdi, 2008 yılından beri de suçluluğu henüz kanıtlanmamış bir tutuklu. Hasdal’daki generaller de öyle. Umarız ki bu tarihi geçmişten ders çıkaranlar olacak ve gazetecilerin, bilim adamlarının, pırıl pırıl subaylarımızın boşa geçen yıllarının bir bedeli ödenecek.

Gerçekten “Bu ulus hâlâ içinden kahramanlar çıkarabiliyor.”

Perinçek kanıtladı ki: “Kahramanlık zor ama onur verici bir özelliktir ve o her kula nasip olmuyor”