Gazi Karayanni Baba
Doğrudan cephe muharebesine katılmayanlara gazi denir mi, bilemiyorum. Aslında değerli bir dost, Öner As’tan gelen mektup olmasa ne konuya, ne de mektuba aldırmayacaktım. Zira her yazdığımız yazıyı beğenen oluyor, beğenmeyen oluyor. Hepsine saygılıyım. Ben eleştiri yaparım, eleştirilmeyi de hoşgörü ile karşılarım. Hepsini buraya alsak yazıya yer kalmaz. Mektup da Ankaragücü orijinli olunca konuya değinmek farz oldu.
Ben Ankaragücü’nü yalnız Sarı-Lacivert renklerinden değil, aslında taşıdığı Kuva-yı Milliye ruhunu Türkiye’nin göbeğinden başlatması nedeniyle severim. Onların destan olan Çanakkale Savaşı’na, işgalde İstanbul’un, İzmir’in silahları ellerinden alınmış askerlerimize silah ve cephane üreten MKE ile birlikte Vatan, Bayrak, Ulus savunmasına yaptıkları büyük katkıdan dolayı severim. (Osmanlı’daki Topha- ne-i Hümayun’un devamı.)
Sevgili dostlar, diğerleri, darılmak gücenmek yok. Dimitri Karayanni Baba’yı tanıyor musunuz? Tanımayanlara ben anlatayım. Şimdi 90’lı yaşlarda, yaşayan en eski Ankaragücü futbolcusu. Çanakkale ve İzmir’in kurtuluşuna yaşı yetişmiyor. Ama kendi deyimiyle “İkinci Harbi Umumi”de Ankaragücü’nde futbol oynarken bir yandan fiili olarak fabrika işçisi ve silah-cephane üretiminde... Her yerde vardır, bazı soydaşları yanlış işler yaparken o, vatandaşı olduğu ülkenin sonuna dek terini emeğini akıtan bir insanı. “Gündüz’ler (Kılıç), Eşfak’lar (Aykaç) maça gelince hemen alır yemeğe götürürdük. Biz fabrikada da çalıştığımız için paralıydık, onların o zaman o kadar imkanı yoktu ki...” demişti bir sohbetimizde.
Türkiye’nin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne kendi yurttaşı tarafından şikayet edilip dava açılmasına, ‘İnsan vatanını yabancılara şikayet eder mi?’ diyecek kadar da açık sözlü, sevgi dolu. Bir elini öpüp hayır duasını aldınız mı? Kendisini onurlandırdınız mı? Kurultay’da, Türkiye’nin en, hadi “basiretsiz” diyeyim, hakemlerinden biri olan Özgür Yankaya’yı eleştirmeme isyanlar etmişsiniz. Ben bir dolu hakem ve futbol eleştirisi yaparım da niye o? Yoksa Aksaray’daki Cinci Sahası’nın Cinci Hocası bu işin arkasında olmasın. Aranızda da mı örgütlendiler.
Bakınız, vefasızlık ve başka yerlere bakmak Ankaragücü’nü nereye getirdi. ‘Cinci’lerin örgütlenmelerine isyan yok. Babası arkadaşım olan sayın Cüneyt Çakır gibi bir uluslararası değeri eleştirmeye tık yok. Hemen yanda yazdığım Tolga Özkalfa eleştirisine tık yok. Yankaya deyince isyan öyle mi? Efendiler, darılmaca gücenmece yok. Ankaragücü’nü, ülkemizi, bayrağımızı sürüm sürüm süründürenler karşısındaki teslimiyetçi tavrınızla bu durum çok tezat. Aksaray Stadı’nın Cinci Hoca’sı aramızda, gazetemiz Aydınlık’ta da örgütlendi haberimiz mi yok. Hakemler kim ki, sizin, benim, futbolumuzun, ülkemizin üzerine çıkacaklar? Kalın sağlıcakla. Çanakkale dolayısıyla çok doluyum, bu kadar yeter.
ÇANAKKALE’YE IŞIK YOLCULUĞU
Dün gerçekten yoğun duygularla dolu bir gün yaşadım. Feyziye Mektepleri Vakfı (FMV) Işık Okulları’nın Erenköy kampüsünden başlayan “Çanakkale’ye Işık Yolculuğu” etkinliğine katıldım. Sabah çok erken oradaydım, Çanakkale Kahramanları’nın destanlarının perdeye yansıtılması, okunan şiirler, katılımcıların heyecanı doğrusu üst düzeydeydi. Demir Atlar dedikleri bisikletleriyle, 40 sporcu Çanakkale’ye doğru yola çıktılar. Gittikleri yerleri ışıklarıyla aydınlatarak 5 günde Çanakkale’ye varacaklar. Bu arada 3100 öğrencinin yaptığı Çanakkale Zaferi resminden 100 tanesinin seçildiği ve Çanakkale’de çeşitli yerlerde sergileneceği belirtildi.
Ben, sabah kahvaltısını verilen ikramın yanında, Çanakkale Kahramanları ile empati kurmak için öncelikle “üzüm hoşafı” yudumlayarak açtım. Hep bir ağızdan coşkuyla okuduğumuz İstiklal Marşı heyecanımızı doruğa çıkardı. FMV Başkanı Kamil Özkartal yaptığı mükemmel konuşmada Atatürk’ün Çanakkale’de ölen yabancılar için yazdığı mektubu okurken “Analar, gözyaşlarınızı dindiriniz.. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat uyuyacaklardır. Onlar, bu toprakta canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır” diyerek şu günlerde unutulmaya yüz tutan Türk asaletini bir kez daha hatırlatırken tüylerimiz diken diken oldu. Ne mutlu bize bu duyguları bir kez daha yaşatanlara, selam olsun o kahramanlara. Nur içinde yatın.