Geçmişe adanmış bir yaşam: Haluk Perk
Koleksiyonculuk dünyası bir gariptir… Kimileri topladıkları nesnelerle kişilik kazanma yolunu tercih ederken, sayıları çok az da olsa birileri topladıkları her bir nesneye bir kişilik kazandırma yolunu tercih ederler. İlk bölüme girenler, biraz da ekonomik avantajlarını kullanarak yalnızca toplarlar, istif ederler… Sahip olduklarını paylaşmak, sergilemek, yayınlamak gibi bir istek ve amaçlara da sahip değillerdir. Koleksiyonlarına ilişkin göndermelerde, niteliklerden daha çok nicelikler üzerinde durup, daha çok ekonomik konumlarının dayanılmaz hafifliğini sergilerler… Topladıkları her bir şey aslında, ruhsal pazılındaki eksik olan bir parçayı tamamlar… Bir açıdan bu durum; prehistorik dönemlerden beri süregelen insanoğlunun toplama, biriktirme, paylaşımdan daha çok sahip olma içgüdüsüne denk düşer.
Sayıları az da olsa bir grup koleksiyoncu topladıklarıyla bir kişilik kazanmayı değil de tam aksi, kişilikleriyle topladıklarına bir kişilik kazandırmayı amaçlayıp, onları sergiler, yayınlar, gerektiğinde müze yapıp, yapılacak müzeleri destekler. Tıpkı; Haluk Perk gibi…
Haluk Perk adeta tek başına bir yayınevi, dahası bir müzeler topluluğu… Topladıkları kadar yayın yapıp, yayın yaptığı kadar da birçok müzenin açılmasına yardım edip müzeler açmanın peşinde, durmadan, dinlenmeden koşan biri.
Haluk Perk’in koleksiyonunu yaptığı alanları saymak, aslında yapmadıkları alanları saymaktan daha zordur… Genel bir tanımlamayla geçmişe ait olan her bir şeyi, geçmiş zamanların içinde tutsak kalmadan, her bir dönem ve de zamana yayarak topluyor… Onun büyük bir alana yayılmış olan koleksiyonlarında Küçük Asya’daki tüm medeniyetlerin izine rastlamak mümkündür. O hem iyi bir prehistoryacı, klasik bir arkeolog, hem de çok yönlü bir sanat tarihçi, Osmanlı araştırmacısı, hat sanatı uzmanı ile deneyimli bir ephemeristtir… Bu coğrafyada, geçmişe, eskiye, özlemini duyduğumuz yaşama ilişkin ne varsa, hiçbir ayırım yapmadan, anlatılmaz ve de betimlenmez bir sevgi, istek ve de coşkuyla toplayıp duruyor… Ama toplamakla yetinmeyip, her bir topladığını inceleyip sergiliyor, ya kitabını yapıyor ya da bu coğrafyanın her hangi bir yerinde ya da kurumunda bir müzesinin açılmasına büyük bir katkıda bulunuyor…
Peki kimdir bu Haluk Perk denilen korkunç koleksiyoncu?
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini iyi derece ile bitirmiş, 1980’da avukatlık ruhsatını, üç yıl sonra da İ.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsünden Yüksek Lisansını almış. 1995’de ise İstanbul Arkeoloji Müzelerine bağlı koleksiyoncu olmuş. 1999 yılında Arkeolojik Eserler Koleksiyoncuları Derneğini Kurup, aynı zamanda bunun başkanlığını üstlenmiş, ayrıca Türk Nümizmatik Derneği’nin yönetim kurulu ve yayın kurul başkanlığını görevini yapıp, Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan kendi adına müze açma izni almış ve çeşitli üniversitelerde ders vererek bilgi ve deneyimlerini paylaşmış iflah olmaz bir koleksiyoncu ve de titiz bir araştırmacıyla bir o kadar da iyi bir yazardır.
Kitaplarına gelince, o kadar çok ki… Bir yanda Anadolu Hamam Kültürü, Berberler, Sünnetçiler, Kızılay Tarihi, 27 Mayıs 1960 Tarihi, Anadolu’da Ticaret, Göz Hekimliği ve Diş Hekimliği Tarihi, diğer yanda Eşrefoğulları Beyliği ve Alayiye Beyliği Sikkeleri, Anadolu’da İlk Tunç Cağ Buluntusu, Anadolu Antik Dönem Tıp Aletleri ve Diplomalar, Mükafat Belgeleri, Şifa Tasları, Tılsım ve Mühürler ve de Hat Sanatı ile ilgi bir diğer çalışmaları… Dedik ya… Saymakla bitmez… Kısacası tek kişilik yayınevi… Üstelik kitaplaştırdıkları kadar, bir o kadar da yayına hazır olanlar var… Kısacası hem topluyor, hem de topladıklarını kitaplaştırarak, sergileyerek, müzeler açılmasına katkıda bulunarak cömertçe paylaşıyor.
Onun tüm çalışmaları; geçmişe duyulan özlemin giderilmesine bire bir gelen bir ilaç gibi… Hem özlemi gideriyor, hem de yan etkileriyle insanı mutlaka, ama mutlaka koleksiyonculuğa zorlayıp geçmişe doğru bilinmeyen bir yolculuğa zorluyor… Haluk Perk’in dünyasını keşfetmenin tam zamanı…