09 Ocak 2025 Perşembe
İstanbul 12°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Geçmişten bir doping hikayesi-(TAMAMI)

Onur Belge

Onur Belge

Eski Yazar

A+ A-

Ben diyeyim 20, siz deyin 30 yıl önce. İsteyen daha da geri gidebilir, yakına çekebilir. Asla takım ve kişi adı vermeyeceğim. Niyetim kimseyi rahatsız etmek değil. Tam tersine yazın şu sıcak günlerinde, biraz gülümsetmek, biraz da elbette ki, düşündürmek. Ama olayı anlattığımda tarafları hemen hatırlayacaklardı. Hayır, isim vermeye korkuyor falan değilim. Ama geçmiş tarihteki yerini almalıdır ve de her ne şekilde olursa olsun geriye dönüp birtakım şeyler karıştırmak abesle iştigaldir.

Yıllar öncesi, önemli bir takımımız Avrupa Kupası oynayacak. Karşısındaki takım çok koşan bir ekip. Yabancı teknik direktör nasıl yapıyorsa futbol takımı etrafındakileri razı ediyor. Almanya’dan doping ilacı getirtiliyor. O zamanlar kontrol montrol hak getire. Kimin ne yaptığı belli değil. Zaten bir genç futbolcular ağzı köpürerek koşmaktan bayılan ağabeylerimizi ara sıra görür başka anlamlara yorardık.

Futbolculara “maçtan 4,5 saat önce alacaksınız” deyip ilaçları yutturuyorlar. Sonra da kana çabuk karışsın diye ha babam koşturup ter attırıyorlar. Ter attıkça takım yerinde duramaz oluyor. Neredeyse duvarlara tırmanacaklar. Maça birbuçuk saat kala soyunma odasına giriliyor. Yavaş yavaş milletin üstüne bir rehavet çöküyor. Dahası neredeyse uyuyacaklar. Uzatmayalım, 90 dakika zor bitiyor, bizimkiler 4 yemiş rezil olmuşlar. Aslında adamlar yürüye yürüye atıyorlar gollerini. Gerisini anlatan futbolcunun ağzından tamamlayayım.

“Yahu kalecimize bile verdiler ne gerek varsa. Adamlar golün birini penaltıdan topukla attılar, durumu düşünün. Ama iş sonra anlaşıldı. Kullanma tarifesini Almanca biliyor çevirsin diye verdiğimiz arkadaş 45 dakikayı 4,5 saat diye çevirmiş iyi mi? Bakın cahillikten şu başımıza gelenlere.”

Aaah, ah, kapalı kapılar ardında daha ne doping, şike hikayeleri var. Kahkahadan kırılırsınız, ama bir yandan da üzülürsünüz. Hayır öyle her maçta değil, seyrek ama dinledikçe ne kadar cahil olduğumuz daha bir ortaya çıkıyor.

Lefter Kupası hazırlıkları

Bu ilk bilgilendirici yazı olacak. Lefter Ağabey adına onun zamanında, onunla birlikte yaptığımız gibi Kınalıada sahasında Veteranlar kupası düzenledik. Adalar arası kupa iki günde bitecek. 7 ve 8 Temmuz günlerinde oynanacak. Büyükada, Heybeliada, Burgazada, Kınalıada’lı arkadaşlarımızla toplandı. Oraların çocukları ile 40 yaş üstü şöhretler kaynacşacaklar. Birlikte takım yapacaklar. Yarımşar saatten oynayacağız.

Kimler mi gelecek, her gün yavaş yavaş gelişiyor. Milli Takım Teknik Direktörü Sevgili Abdullah Avcı seve seve katılacağını bildirdi. Fatih Terim de başka işi olmazsa gelecek. Takım arkadaşlarından Can Bartu, Ogün Altıparmak, Candemir Berkman oynamasalar bile orada olacaklar. Rıdvan Dilmen de “sağlığım oynamaya müsaade etmiyor ağabey, ama merak etme günü beraber yaşayacağız” dedi. Lefter’i yakından tanıyan, onun zamanında Galatasaray kaptanlığını yapan Uğur Köken zaten yaz kış Heybeliada’da, hep yanımızda.

Tek tek isimleri saymak uzun sürecek, Cemil Turan, Serkan Acar, Mehmet Ekşi, Necdet Ergün, Cem Pamiroğlu, Şenol Çorlu ve dahası. Mustafa Denizli ve Aykut Kocaman ile konuşmaya fırsat bulamadık, ama durumları müsait olursa geleceklerine inanıyorum. Ayrıca sürprizler de var, onları da gelecek günlerde aktaracağım.

Cüneyt Çakır ve EURO 2012

Birinci tur bitti. Herkesin ve de benim favırilerinden olan Hollanda elendi. Şampiyonaya damgasını vuran ilk olay bu. İkinci olay ise gözden kaçan teknik yenilik. Dikkat ettiniz mi, takımlar Kaleci- 4- 6 şeklinde, adeta santrforsuz oynuyorlar. Ama ilerideki altılının hepsi, her an ikili, üçlü santrfor sistemine geçiyorlar. İbrahimoviç bile çakılı forvet yapısını değiştirmeye kendisini zorluyor. Çoğunlukla da başarıyor.

Bu yeni futbolun kaynağının Brezilya olduğunu anlamak için dahi olmaya gerek yok. Yakından izleyenler hatırlayacaktır. Fenerbahçe, Parreira ile şampiyon olduğu yıl bu sistemin 2-6-2’ye benzer bir şeklini oynuyordu. Evet, ağır oynuyorlardı, bu şampiyonadaki sistem çok hızlı işliyor. Geleceğin futbolunda oyuncu yetiştirme anlayışının nerelere varacağı da ortaya çıktı. Çok donanımlı bir şekilde yetiştirilecek futbolcular, bir anda kanat, orta alan, savunma, forvet özelliğine “başkalaşabilecek” hal alacaklar. Bu ber evrim geçirmedir ve elbette ki evrim ile devrim başka şeylerdir.

Hakemler de bu futbola paralel olarak evrim geçirdiler. Galiba biz Türkiye’de Cüneyt Çakır’ı bu nedenle anlayamıyoruz. Hiç kuşkusuz eleme gruplarının en iyi maç yöneten hakemiydi. Her iki maçta da kusursuza yakındı. İtalya-İrlanda maçında penaltı gibi görünen pozisyondaki yorumunda haklıydı ve devam ettirdi. Bu yol onu finale çıkarır mı? Önce çeyrek finalde ve yarı finalde bir görelim bakalım ona maç verecekler mi? Bir anlamda Sınavları bitmeyecek. Baksanıza, İngiltere karşısında Ukrayna’nın verilmeyen golüne. Önce ofsayti görmediler, pozisyon devam etti, top çizgiyi geçti, bu kez devam dediler. Bir pozisyonda iki hata. Demek ki oluyor, ama ya bize olsaydı...

Baba Gündüz gözüyle

Mehmet Emin Kunt dostumuz bundan birkaç yıl önce yazdığı kitabı getirdi. “Galatasaray ve Türk futbolundan geçen bir dev BABA GÜNDÜZ” adlı kitap beni Hürriyet Gazetesi’ndeki mükemmel yıllarıma götürdü. Hep yazarım ya ben Gündüz Kılıç’ın yanında spor yazarlığında çıraklıktan kalfalığa geçtim diye... Bir solukta okudum kitabı ve yeniden yaşadım o günleri. Bence eksik bile yazmış. Türk futbolunu futbol eden adam demeliydi. Hepimiz futbolcu ve spor yazarı olarak onun gözlerine bakardık. Keşke beni de çalıştırdığı takımlardan birine almış olsaydı.

Kitapta adeta Türk futbolunun kısa bir tarihçesini de buluyorsunuz. Gündüz Kılıç’ın Türk futbolu için neler yaptığını anlatmaya burada sayfalar yetmez. Ancak taaa 1962 yılında, yani bundan 50 yıl önceki yazılarında, bugünkü küfürlü, kavgalı durumu görmek, sporun, futbolun cahil cühela takımının eline düşeceğini görmek ve dikkati çekmek gibi bir özelliği de var. Kısacası geleceği gören bir yapısı vardı Gündüz Kılıç’ın.

Şu kadarını söyleyeyim, Gündüz Kılıç şehirlerine gelecek diye binlerce kişi onu karşılamak için toplanırdı. Yazın böylesine günlerinde, bundan 40 yıl önce İstanbul’un semt sahalarındaki maçları izleceyek ve görüşlerini aktaracak diye yazlık maçlar 15 bir kişiye oynanırdı. Ben de yanında muhabirlik yapar, o yorumunu yazarken, haberleri aktarırdım. Kunt’un belgesel üslubuyla yazılmış ama duygusallığı çok iyi veren kitabını yeniden bir okuyun. Bugünkü futbolumuzun durumunu çok daha iyi anlayacaksınız. Nur içinde yat Baba Gündüz.

Yazarın Önceki Yazıları Tüm Yazıları