Geleceğin kapılarını tutan Mardinliler
52 yıldır bu kaçıncı kurultayım bilmiyorum ama bu ne heyecan!
Hem sevinçten uçasım geliyor hem de ağlayasım.
Yeni bir şey yaşanıyor. Türkiye’nin kaderi değişiyor.
Böyle gitmez diyoruz da… nasıl gideceğinin rotası belirleniyor.
Vatan Partisi Mardin Birinci İl Kurultayındayız.
İl başkanımız kürsüde.
Mardin’in bütün ilçe başkanları divanda. Yedi ilçenin de kapılarını tutmuş kapı gibi Mardinli önderler..
Genç, diri ve zılgıt sesli bir salon. Geldikçe geliyorlar… otobüsler…minibüsler… arabalar dolusu…
Mardin pek şen ve şenlendirici bugün.
Mardin’in yüzünü güldüreceğimiz, gençlerimize iş bulacağımız günler geliyor, müjdesini veriyor Zeynettin Bozan Başkanımız.
Mazlumun, emekçinin sesi oluyor. Köylüsünün, üreticisinin feryadına koşuyor. Vatan Partisi’nde işin başına geldiğinden bu yana çok mutlu. Yolu, suyu olmayan, elektriği kesilen köy kalmayacak artık.
Böyle gitmeyecek.
Üretenlerin hükümeti olacağız, Meclis’e vekiller göndereceğiz. Gençlerimiz Mardin’den ayrılmayacak. İş bulacağız.
O şu partiden bu partiden demeyeceğiz.
Şimdiye kadar yüzümüz gülmedi.
Çünkü başka partiler Amerika’dan emir aldılar.
Kardeşliğin hükümetini kuracağız.
Sizler gibi sıcak bir parti.
ÇÖZÜM PARTİSİ
Yanımda İYİ Parti’den daha yeni geçen Kızıltepe ilçe başkanı. Siyaseti şöyle tanımlıyor: “Halka, vatandaşa hizmet, gönüllerde taht kurmaktır”. Onun için geldik.
Genel Başkan Doğu Perinçek konuşurken daha ilk cümlelerinde bir ayağa fırlıyor.
“Zam! Zam! Yeter artık! Dayanacak gücümüz kalmadı!”
Çare bulacağız.
Genel Başkan her konuda çözüm önerilerini art arda sıralıyor.
Tarım yapsın üretsin.
Çarşılar şenlensin.
Türkiye zengin. Kaynakları çok.
Kaynaklar nereye yönlendirilecek… İşte ona karar vereceğiz.
Vatan Partisi üretenlere çalışacak. Kaynakları onların kullanımına sunacağız.
Harran ovasına su vermezseniz, İstanbul’a yeni kanal yaparsanız çok büyük zorluklarla karşılaşırız.
Türkiye’yi biz zorluklardan çıkaracağız. Büyük çözümü görüyoruz.
Türkiye bütünlüğe, birliğe gidiyor Ama emekle olacak.
Büyük çözümlerin zamanı vardır.
Güneşin doğması gibi.
Artık zaman geldi dayattı.
İşte Genel Başkan bu göreve çağırıyor Mardinlileri.
Bu topraklar uygarlığın doğduğu topraklar.
Tohumun toprakla, suyla, insanla buluştuğu yerler. Devrimci atılımlara tanıklık etmiş.
Yeniden davet var!.
Perinçek’in sesi daha bir titriyor. Salonu titretiyor:
“Arslan kardeşlerim benim!”
“Namuslu, çalışkan insanlar! Alın teriyle yaşayanlar!”
BİZİ BİRLEŞTİREN VİCDAN
Karar yılı!
Sistemin bittiği yerde işte bu karar veriliyor. Bu salonda.
Türk milletine öncülük etmeye çağrı var.
Burada ne yetişir diye soruyor Doğu Perinçek.
Buğday mı? Pamuk mu?
Hayır! Burası Peygamber ocağı.
Bir ermişlik, bilgelik var yöre insanında.
Dinsel öğretilere, yaşanmışlıklara, göndermeler çok oluyor. Hayranlıkla dinliyorum.
Perinçek’in ta 90’lardan baba amca tanışı kalkmış gelmiş bir Nusaybinli. Hemen bir öykü anlatıyor. Her yaptığımızı rabbimiz görüyor, dersini çıkarıyoruz. Perinçek ona babasının yadigarı. O kırk yıl hatırı ben de Doğu Perinçek’ten çok dinlemiştim.
İşte buranın felsefesi bu.
Vicdan.
Bizi birleştiren.
Türkiye’yi işte böyle ayağa kaldıracağız.
Vicdan!
Buraya yakışan, bize yakışan budur.
Dünyaya bu namı bırakacağız.
Yolumuz açık
Umutla yeni bir döneme giriyoruz.
Ethem Sancak, zaten buraların çocuğu. Hemen iki adım ötemizdeki Botan suyunun karşı kıyısından. Siirtli. Kürtçesi de var, Arapçası da. Mardin daha zengin, diyor Sancak. Onlar bir dil daha fazlaymış. Dört dilliymiş. Öyle ya onların bir de Süryanicesi var…
Ben salona toplantı başlamadan önce gittim. Biraz hoş beş edeyim. Hal hatır sorayım diye. Şu cep telefonlarının en sevdiğim yanı. Hemen o güzel anları, suretimizi kaydetme olanağı. Durmadan fotoğraf çektiriyorlar. Bir şeyler söylüyorlar, bedenlerimiz yüreğimiz sarmaş dolaş. Cıvıl cıvıl kadınlar.
Pırıl pırıl gençler . İlle beni çağırıyorlar. Özel konuşacağız.
İşsizler. Ne yapsınlar evlensin otursunlar mı…
Hadi gelin hep birlikte yanıt verelim.
HEPİMİZ ‘MESUD!’
Yanımda oturan yakın bir köyden minibüslerle gelen bir kanaat önderimiz diyor ki, ben üç dili de biliyorum. Çevirmenlik yaparım isterseniz. Ben de diyorum ki, anlıyorum merak etmeyin… aralarda geçen “mesud” sözcüğünü yakalamışım. Sıkı sıkı tutmuşum. Gerisinin ne önemi var. Hepimiz “mesud!”
Sancak, bu “kutsal toprakları” hiç terk etmemiş. Üstelik dünyanın başka zenginliklerini de katmış. Onun da her adımda yol gösterici bir anlatısı var.
Konuşmasında ustaca ta tarihin derinliklerinden bu yana köklerimizin izini sürüp getiriyor. Etimizin tırnağımızdan ayrılamayacağının kanıtlarını bir bir sayıyor.
En son da Molla Mustafa Barzani’nin vasiyetini torunlarından duyduğu gibi aktarıyor. “Türklere silah çekmeyin” “ABD’ye güvenmeyin” demiş.
Sancak bugüne getiriyor, bağlıyor. “Atlantik bize pusu kurdu bizi ayırmaya çalıştı birbirimizden” Etle tırnağı.
Doğru mu.. Doğru…
Nereden biliyoruz
Canımız çok yandı.
Hele de anaların.
Vatan Partisi’nin oyunu bozmaya çalıştığı 1980’lerin sonlarından bu yana görüntüleri seyrediyoruz ekranda. Meydanlar bir Kartal’da bir Cizre’de, Şırnak’ta “Kardeşlik! Kardeşlik!” diye inliyor. Binlerin sesi tek ses.. Belki de kiminin o zamanlar bildiği tek Türkçe sözcük.
Sancak, bıraktığımız yerden devam ediyor.
“Zorlu bir kavgaya girdik. Türkiye’yi karış karış dolaşacağız. Ama ben Genel Başkan kadar genç değilim. Benim çalışma alanım buralar. Buraların delegesi olarak gideceğim.”
Sonra da filmin sonunun çok kesin söylüyor.
KÜLLERİNDEN DOĞAN ASYA
“Evet, Avrupa donacak… Asya küllerinden doğacak…”
“Yeni Türkiye doğacak…”
“Doğu Perinçek’in çağrısı bunadır”, diyor.
“Yolumuz uzun.”
“Ama hedefe ulaşmamız kaçınılmaz.”