Gelin şu lüzumsuz üniversiteleri kapatalım!
Eğitim sistemimiz yine yeni yeniden değişiyor. Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk geçen hafta açıkladı. Ders sayısı azaltılacakmış. Bence de hayırlısı olur. Mevcut eğitim sistemimiz; sistem olmaktan çıkmış, biraz ondan biraz bundan derken gereksiz bilgi yığınıyla, çoğu da ezber, doğru düzgün dört işlem yapamayan, Türkçe bile konuşamayan lise, üniversite mezunları yetiştiriyor. Ben bu eğitim sisteminin garipliğini daha lise birinci sınıftayken anladım. Edebiyat dersindeydik. Öğretmen, arka sıralardaki bir arkadaşımızdan kitabın bilmem kaçıncı sayfasındaki metni okumasını istedi. Fakat o da ne, lise birinci sınıftaki çocuk, heceleyerek okuyordu. Ama ilkokul diploması almış ve liseye gelmişti. Yıl 2001 filan olacak.
RECEP HOCAM, RECEP HOCAM...
“Recep sana ne eğitimden işine baksana, bilmediğin konulara giriyorsun” diyenleriniz olacaktır. Ama Sakarya'nın küçük bir kasabasındaki 4. ve 8. sınıflardan oluşan bir neslin bana “hocam” diye hitap ettiğini buraya not düşeyim. Askerden geldikten sonra bir dönem ilkokulda yarım dönem öğretmenlik yapmıştım. Ülkemizin sanayisi gelişmiş batı bölgesinde, tarihi en az iki asırlık bir kasabada öğretmen açığı vardı. Eğitime ne kadar önem verdiğimizin göstergesi. Hani bilmediğim konu değil bir de muzdaribim efendim. Neyse...
O SÖZ ATATÜRK'E Mİ AİT?
Malum Milli Mücadele'nin ilk adımının atıldığı o mukaddes günün 100. yıldönümünü kutlamalarla, Atatürk'ün resimlerini, sözlerini paylaşarak andık. Gazeteci büyüğüm İbrahim Acar'ın Twitter'da Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e atfen paylaştığı “Geleceğin savaşı beyin savaşı olacaktır. Bu savaşın zaferi eğitim yoluyla kazanılacaktır” sözü üzerine bu yazıyı kaleme aldım. Esasen bir kaç aydır masamda bekleyen bir raporda yer alan araştırma sonuçlarından hareketle bu eğitim meselesine eğilmek istiyordum. İbrahim Acar'ın paylaşımı vesile oldu. Sözü Google'da taratınca birçok yerde çıkıyor. Atatürk'e ait gibi görünse de hiçbir yerde kaynak belirtilmediğinden Atatürk'ün Bütün Eserleri çalışmasının Yayın Yönetmeni Şule Perinçek'e başvurdum. Perinçek'in verdiği bilgiye göre, yüzeysel tarama yapınca Atatürk'e ait böyle bir söz bulunamıyor. Ancak detaylı bir arama (eski Türkçe sözcüklerle de) yapılınca doğru sonuca ulaşılabilecek. Ulaştığımızda burada güncelleriz.
DEDİKODUYU BIRAKALIM DERİM
Bu kısa bilgilendirmeden sonra esas konumuza dönelim. Malum 19 Mayıs, gençliğin bayramı. Ulu Önderimiz bu mukaddes günü gençliğimize armağan etti. Çünkü bütün ümidi gençlikteydi. Cumhuriyeti yaşatacak olan onlardı. Şimdilerde gençlerimiz işsiz. 16 yıldır tek başına ülkeyi yöneten iktidarın bu kaçıncı eğitim sistemi, kaçıncı Milli Eğitim Bakanı değişikliği ben sayamadım. Çetelesini tutan vardır. Merak eden açıp baksın! Dünya büyük bir değişim ve dönüşüm içerisinde. Bu sözü artık her yerde amentü gibi duyar olduk. Geçen hafta düzenlenen TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi toplantısında TÜSİAD Başkanı Simone Kaslowski konuşmasının önemli bir kısmını bu değişime ayırdı. Dijital çağ başladı. Artık yapay zeka devrine geçiyoruz. Teknoloji hayatımızın her yerinde. Ama edebiyatla dijital çağ yakalanmıyor! İşin dedikodusunu yapmayı bırakmamız gerekiyor. Yeni eğitim sistemi nasıl olur bilemiyorum ama ben dilim döndüğünce bir rota çizmeye çalışayım.
O RAPORDAKİ ÇARPICI GERÇEK
Gençlerimiz neden isşiz de iş dünyası ile konuştuğumuzda “iş var çalışan yok” deniyor. Çünkü ücretler düşük. O ücretler hangi işler için peki; artık robotların, makinelerin yaptığı işler için. Yüksek maaşları işler için ise nitelikli işgücü aranıyor ama hak getire! Çünkü dijital çağda bize daha çok mühendis, daha çok fizik, kimya, biyoloji ve daha çok matematik bilen işgücü lazım. Ülke olarak ne durumdayız? Kötü durumdayız. Açın PISA sonuçlarına bakın. Oysa eğitimin niteliği ile refah arasında doğrudan bir bağıntı var. Ama eğitim seviyesiyle refah arasında aynı ilişkiden söz edemiyoruz.
Yukarıda, masamda duruyor diye söz ettiğim rapor, İLKE Derneği'nin hazırlattığı Geleceğin Türkiyesi'nde Ekonomi adını taşıyor. Bu dernek daha çok İslamcı bir cephenin mensupları tarafından kurulmuş. Neyse orası bu yazının konusu değil.
Raporun emek ve beşeri sermaye kısmında şöyle deniyor; “Beşeri sermayenin ekonomik büyüme üzerindeki rolüne ilişkin yapılan araştırmalar, ekonomik büyüme açısından işgücünün eğitim düzeyinden ziyade eğitimin kalitesinin önemli olduğunu göstermektedir.” Buna göre, ülkelerin uluslararası matematik ve fen bilimleri testlerindeki ortalama skorları kontrol edildiğinde, nüfusun eğitim düzeyinin gayrisafi yurtiçi hasıla üzerinde herhangi bir etkisinin olmadığı ortaya çıkıyor. PISA 2006 anketine dahil olan olan OECD ülkelerindeki üniversite mezunlarının oranı ile kişi başına reel milli gelir arasında anlamlı bir ilişki mevcut değil. Buna karşın, ülkelerin PISA testlerindeki ortalama matematik notları ile kişi başı reel milli gelirleri arasında güçlü bir ilişki söz konusu. Bu yüzden TÜSİAD, son bir kaç yıldır kısa adı STEM-A olan eğitim sistemini öneriyor.
REPLİKALARIMIZ YAPILACAK!
“Nedir bu STEM-A?” derseniz, daha evvelki yazılarımda da değinmiştim. Science (Fen), Technology (Teknoloji ), Engineering (Mühendislik), Mathematics (Matematik) ve bunlara ilaveten yaratıcılığın geliştirilmesi için Art (Sanat) dersleri ağırlıklı bir sistem. Arkadaşlarla sohbette, bu temelde bir eğitim sistemine geçilmesi konusunu açınca “Ne yani çocuklar coğrafya, tarih filan öğrenmeyecek mi?” diye itirazlar geldi. Doğrudur. Türkçe de var mesela. Kendi dilini, coğrafyasını, tarihini dört başı mamur bir şekilde öğrenemeyen nesil matematik dehası olsa kaç yazar! Ancak ufkun arkasını görmeliyiz. Her şeyin dijitalleştiği, yapay zekanın ve belki süper zekanın, robotların, insanlar yerine suretlerin veya replikaların hüküm süreceği bir çağa doğru evriliyoruz. Bu çağın temelleri ise YouTube'da komikli videolar izleyerek atılmıyor veya kerameti kendinden menkul komplo teorisyenlerini, haftada üç kez farklı kur tahmini yapan ekonomistleri izleyerek de. TV'lere hiç girmiyorum bile orası bir çöplük vaziyetinde...
MEZUN ENFLASYONU DİYE BİR ŞEY VAR
Ne yapalım o zaman derseniz; bir defa şu gereksiz üniversitelerin alayını kapatalım da gerçek işgücümüz ve işsizimiz ortaya çıksın. Sonra bu işgücünün sağlam bir envanterini çıkaralım. Eğitim sistemini dijital çağa uyacak şekilde STEM-A temelli şekillendirelim. Tarih, coğrafya, edebiyat vs. olmasın diye bir şey söz konusu değil. Ama bu dersleri sınav sistemine tabi tutmayalım. Üniversitelerde artık mezun enflasyonu yaşanan bölümleri azaltalım. Bu kadar çok İİBF mezunu başka ülkede var mı bilemiyorum veya gazetecilik, radyo, sinema, TV mezunu! Biri illa ki sanat tarihçisi olacağım diyorsa; o eğitimi en iyi şekilde alacağı yüksek okula gidebilsin ve gerçekten ülkenin iftihar edeceği bir sanat tarihçisi olarak yetişsin. Puanı istihdam olanağı geniş bir alana yetmedi diye, sırf üniversite diploması olsun diye sosyoloji de okumasın!
Yoksa resmi verilerle yüzde 26 düzeyindeki genç işsizlik oranının çok kısa zamanda bir 10 puan zıplaması işten değil. Yetişmiş beyin gücümüzü Avrupalı sanayi devlerinin kapmasını da not edelim. Biz bu eğitim sistemini fen, mühendislik ve matematik temelli oluşturmazsak, sanayimizi değiştirecek, dönüştürecek teknolojiyi de geliştiremez yine dışarıdan ithal ederiz. Birileri yine bize borç verir, biz o borçla onların bize sattıkları malları kullanır sahte refahla günümüzü gün ederiz diye düşünüyorsanız yanılırsınız. 5G dediğimiz, yapay zeka dediğimiz teknoloji öyle bir şey ki neoliberal kapitalist dönemdeki gibi ülkeleri pazar veya sömürge haline getirmekten ziyade toplumları köleleştirecek. Çünkü hepimiz cebimizde, çantamızda en az birer “karanlık ayna” taşıyoruz. Bilmem anlatabildim mi?