24 Kasım 2024 Pazar
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Gençlerine yalan söyleyen sistem

Atakan Hatipoğlu

Atakan Hatipoğlu

Gazete Yazarı

A+ A-

Türkiye’de üniversite çağında olan 20-24 yaş grubundaki nüfus 6,5 milyon. Yaklaşık bir o kadar da 25-29 yaş grubu nüfus var. Bu gençlerin yaşamakta oldukları ya da kısa bir süre içinde karşılaşacakları temel sorun, aldıkları eğitim düzeylerine ve yaşam beklentilerine uygun şekilde çalışma hayatına dâhil olup olamayacakları.
Üretmek yerine iç ve dış borçlanma yoluyla döndürülen bir ekonomik sistem için gençler kalkınma fırsatı ve dinamizm değil baş belası anlamına geliyor. TÜİK’in 2018 Kasım ayı rakamlarına göre işsizlik oranı yüzde 12’nin üzerinde. Türkiye’de işgücü piyasasına her yıl 650 bin kişi katılıyor. Hükümetin işsizlik oranını bırakın azaltmayı, şu yüksek düzeyinde sabit tutabilmesi için bile her yıl altı yüz binin üzerinde gence iş sağlaması gerekiyor. Nasıl olacak bu? Yatırım yaparak.

Giderek derinleşen ekonomik daralma
Her bir kişiye iş yaratabilmek için yapılması gereken kişi başı istihdam yatırım maliyeti sektörel ve bölgesel bazda farklılık göstermekle birlikte ortalama 400 bin lira düzeyinde. Sözün kısası, mevcut işsizlik oranını sürdürmek için bile her yıl 260 milyar TL’lik yatırım yapılması gerekiyor. Erdoğan, 2018 Aralık ayında 2019 yılı için 1 milyon 250 bin kişiye istihdam hedefi açıklamıştı. Berat Albayrak, 31 Mart Seçimleri öncesi kayınpederinin verdiği rakamı iki katına çıkardı. Kendi inanıyor mu bu vaadine acaba? Arkada kalan on altı yılda işsizlik oranı sıcak paranın en bol bulunduğu zamanlarda bile yüzde 9’un altına düşürülemedi. Şimdi giderek derinleşen ekonomik daralma koşullarında hiç azaltılamayacağını bilmek için ekonomist olmaya gerek yok.

Sürdürülebilir değil
Bu durumda Türkiye’nin ekonomi-politik sistemi, kendi gençlerine geleceğe dair yalan söylüyor. Sistem, onlara bir şekilde üniversite diplomasına sahip olurlarsa, yüksek gelirlere ve saygın mesleklere erişmenin ciddi bir ihtimal olduğu yalanını söylüyor. Gençler dikey hareketlilik hayalleriyle, ilgi ve yeteneklerine uygun olmayan bir üniversite öğrenimi sürecine yönlendiriliyorlar. Bu beklentiyle yıllarını üniversitede harcadıklarında, ekonomide bir karşılıklarının olmadığını, sistemin onlara sırtını dönmüş olduğunu fark ediyorlar. Hayata atılmayı ertelemiş olmalarının bir ödül getireceğini beklerken, üniversite okumasalar da yapabilecekleri meslekleri kabul etmek zorunda kalıyorlar. Öğrenim görmek cezaya dönüşüyor. Bu geleceksizliği fark eden öğrencilerin henüz okul sıralarında uğradıkları öğrenme motivasyonu kaybından hiç bahsetmeyelim bile.
İnsan kaynaklarının böylesine savurganca harcanması olayı sadece Türkiye’ye özgü değil, neoliberal tercihin kaçınılmaz bir sonucu. Örneğin “İspanya’da öğrencilerin yüzde 40’ı mezun olduktan bir yıl sonra, edindikleri becerileri kullanmalarını gerektirmeyen düşük ücretli işlerde çalışıyorlar.” Böyle bir manzaranın hiçbir ülke için sürdürülebilir olmadığı ortada.

Sosyal devleti küçültme
Türkiye’yi yönetenlerin gençlerimize geleceklerine dair umutlar verip onları aldatmaya hakkı yok. Ülkemiz büyük bir üretme ve kalkınma potansiyeline sahip olduğu halde Özal’dan bu yana uygulanan sosyal devleti küçültme, üretimin yerine borç ve spekülasyon kârlarını ikame etme ekonomisi yüzünden borç batağına saplanmış durumda. Kaynaklarımızın derhal üretime, üreticiye, sanayileşmeye, reel sektöre yönlendirilmesi gerekiyor. Tamam, ama nasıl olacak bu?
Hiçbir toplumsal iyileşme, doğru fikirleri maddi bir güç haline getirmeden sağlanamaz. Türkiye’nin tarımda, hayvancılıkta, sanayi ve ticarette üretime odaklı milli bir ekonomik zemine kavuşması, doğru siyasal programın arkasında toplumsal iradenin oluşmasına bağlı. Sorunlarımızı çözmek istiyorsak, borç ekonomisini yönetenlere kişisel kurtuluşumuz için yalvarmayı bırakıp o siyasi iradeyi göstermek zorundayız.