Gene mi 10 Sent’e muhtacız?-(TAMAMI)
Dünyaca ünlü The Economist Dergisi iktidarı kızdıracak bir makale yayınladı. Makaleyi yazan derginin tarihi 7 Nisan 2012. Demek ki gene bir garip rastlantıyla karşı karşıyayız. Tam o sıralarda 12 Eylül sanıklarından sağ kalan biri 95 diğeri 87 yaşında iki emekli orgeneralin yargılanmasına başlanırken Ekonomist Türkiye’yi “10 Sent’e muhtaç!” ilan etmekte. Ecevit’in düşürülmesi kararının alındığı 12 Eylül öncesi de batı basınında bu tür yayınlara rastlanırdı. Bu ülke ne zaman bir felakete uğrayacaksa, nedense yabancılar Türkiye’yi “Hasta Adam” ya da ekonomisi çökmekte olan ülke diye tanıtırlardı. Dünyanın belli finans odaklarının harekete geçtiği besbelli. Oysa iktidar Türkiye’yi ihracatın, büyümenin arttığı bir devlet olarak tanımlanmakta.
The Economist şu soruyla başlıyor:
“Türkiye neden endişe duyulan bir ekonomi?”
Yanıtta; “Sonunda, bugünkü gidişle, bir tür çökme tehlikesi endişe verici şekilde büyük” tespitinde bulunuyor ve devam ediyor:
“2 Nisan’da yayınlanan rakamlar yıllık GSYİH’nın büyümesinin 2011’in dördüncü çeyreğinde yüzde 5.2 yavaşladığını gösterdi ve başlangıç verileri bu yıl için ek kötüleşme ortaya koydu. Lira güçlendi, İstanbul Borsası yılbaşından bu yana yüzde 20 yükseldi. Ancak sermaye akışlarındaki belirgin canlanma Türkiye’deki ekonomiye güvenle; zengin dünyanın merkez bankalarının, özellikle de Avrupa Merkez Bankası’nın büyük likidite sağlamasından olasılıkla daha az ilgili. Zengin dünyadaki ucuz para Türkiye’nin şu anki krizi atlatmasına imkân verdi. Ve bol likidite sürerse, ülke bir süre için daha sorunların etrafından dolaşabilir. Ancak sonunda, bugünkü gidişle, bir tür çökme tehlikesi endişe verici şekilde büyük.”
Dergi, Tehlikeyi azaltmak için Türkiye’nin tasarruflarını artırması ve rekabetçiliğini iyileştirmesi gerektiğini savunuyor ve diyor ki: “Yabancıların harcayacağı 10 Sent’e bağımlı özel sektörüyle Türkiye’nin hükümeti daha fazla tasarrufla denkleştirmeye ihtiyaç duyuyor. Gerçekte aksi oldu. Türkiye’nin mali pozisyonu diğer yükselen piyasalarla kıyaslandığında sağlıklı olsa da vergi tahsilâtı sürdürülemez düzeydeki ithalatla olduğundan biraz güzel göründü”
Acaba siyasi liderler onları memnun edemediler mi?
Liderlerin onların istediği reformlara yatkın olmaması en önemli neden!
Nedense bu bir zamanlar İngiliz Dışişleri Bakanı Palmerston’un sözlerini anımsatıyor. Tanzimat’tan sonra Mr.Palmerston şöyle diyordu: “Bu haliyle ne kadar da borçlanmaya elverişli bir ülkedir?”
Dergiyi okumaya devam edelim:
“Daha sıkı para politikası cari işlemler açığını azaltmaya yardımcı olur. Ancak bu yetmez. Türkiye’nin dış hesaplarında kalıcı iyileşme, rekabetçiliği artırıcı yapısal reformlar ve işçilerinin esnekliğinin iyileştirilmesini talep ediyor. Tüm bu büyüme patlamasına karşın Türkiye’nin daha fazla doğrudan yabancı sermaye çekmemesi bir bilmece. Bir neden birçok yönden şu katı Güney Avrupa ekonomilerini andıran emek yasalarında olabilir. Yatırıma bir diğer engel ise düzenleme kalabalığı. Türkiye Dünya Bankası’nın ‘İş Yapmak’ (Doing Business) liginde Yunanistan’dan iyi ancak Kazakistan’dan kötü. Bu tür reformlar zaman alacak, yani Türkiye’nin liderlerinin şimdiden başlaması çok önemli, zengin dünyadaki düşük faiz oranları yabancı parayı sel gibi akıtsa bile. Sıkıntı bu liderlerin büyük bölümü aciliyeti kabul etmiyor. Rehavetin sınırlarındaki güvenle Ankara’daki yaygın görüş, yabancı sermayenin akmaya devam edeceği ve Türkiye’nin, yabancıların da paylaşmak isteyecekleri parlak bir geleceği bulunduğu. Makro ekonomik dengesizliklerin eşlik ettiği bu kibir, Türkiye’nin beklentilerine ilişkin dikkatli olmak için iyi bir sebep.”
Bu reçete size 1950 sonrası rahmetli Fatin Bey’in-Zorlu- “Borç yiğidin kamçısıdır!” Sözlerini anımsatmıyor mu? DP’nin asıl çöküşü büyüyen dış borç sarmalından, işsizliğin artmasından ve zamlardan hoşnut olmayan halkın kurtarıcı aramasından değil miydi?
Şu sıralarda Türk Ulusu, Türk Devleti baskı, tehlike altında bir maceraya koşmakta..
Geçmişte olduğu gibi..
Bir yanda BOP için savaş çağrıları yapan emperyalistler, bir yanda 600 milyar doları aşan dış borç. Türkiye ne yapacak? Tüm yüzyıllık dostlarına ve İslam aleminin çoğunluğuna arkasını mı dönecek? Osmanlı paşaları gibi yabancılara teslimiyeti mi seçecek? 88 yıllık bir geleneği yıkarak başkaları uğruna savaşlarla durumunu kurtarmaya mı çalışacak? Oysa Atatürk bunları gördüğünden Türk Ulusu için en yararlı dış politikayı işaret etmişti: “Yurtta barış, Dünyada barış”
1923’den bu yana uygulanan bu 88 yıllık dış politikadan bu ülke ve yurttaşları ne zarar gördüler ki?