09 Ocak 2025 Perşembe
İstanbul 15°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Gerçekleri görelim -(TAMAMI)

Kurtul Altuğ

Kurtul Altuğ

Eski Yazar

A+ A-

Le Monde yazarı Guillaume Perrie bir yazı yazmıştı; varsayıma dayansa da dışarıdan görünen Türkiye’nin ileride uluslararası platformda başına gelebilecek en büyük tehlikeye değiniyordu. Yazının başlığı: “Üçüncü dünya savaşı Türkiye’den çıkabilir”

Türkiye’yi iyi tanıyan Fransız yazar şöyle diyordu:

“Türkiye korkulduğu gibi ırka ya da dine dayalı bir bölünme yaşamadı. Daha korkunç ve daha temel bir bölünmeye gidiyor; kültürel bölünme. Bir yanda ayakkabılarını sokak kapısı önünde çıkaran kadınları başı örtülü, erkekleri pijamayla dışarı çıkabilen, erkek çocukları kahveye giden, kız çocukları tam bir baskı altında yaşayan, türküyle arabesk arası bir müzikten hoşlanan, futbol izleyen, belki de hiç kitap okumamış, hiç dans etmemiş... İyi eğitim almamış dini inançları kuvvetli bir kitle var.”

Yazar “Öbür yanda kolej partisinde dans etmiş, sinemaya giden, kitap okuyan, müzik zevki pop şarkılarla klasik müzik arasında dolaşan, evi nispeten daha zevkli döşenmiş, kızlarının flörtüne göz yuman, kadınları modern bir grup var” demekteydi.

Yani bir yanda Cumhuriyet boyunca horlandığını sanan aşağılanmış bir kitle öbür yanda batının demokratik değerlerine kısmen karşı ancak batının ölçültlerini kabul ederek iktidarı elinde tutabileceğini sanan bir kitle.

Şimdi 2012 yılındayız ve manzara şu: Türkiye AKP iktidarının 11. yılında etrafı ateş çemberiyle çevrili bir ülke. Ordunun başı Cumhuriyetçilerin ve Atatürkçülerin içine sinmeyen gezilerde. O ordu Dersim’de ayaklanan Cumhuriyet düşmanlarına karşı çıkan ordudur. O ordu Cumhuriyet’ten sonra İngilizlerin emrinde hareket eden Şeyh Sait’i tepeleyen ordudur ve o ordu laikliği varoluş sebebi sayan ordudur. Gelin görün ki şimdi karşımızda çok değişik bir tablo bulunmaktadır.

Terör ve irtica

Bu iki sıkıntı halkın da TSK’nin de ortak ve cumhuriyet için tehlike saydıkları yasadışı kavramlardır. Dersim’in Cumhuriyete kafa tutan isyancıbaşı Seyit Rıza’nın heykelini dikmek, Saidi Nursi’yi-Kürdi- anma törenleri düzenlemek Cumhuriyet Türkiye’sinin alıştığı manzaralar değildir.

Terörle müzakere değil mücadele ederek devletin büyüklüğünü kanıtlamak da onun asli görevlerindendir. 1961 Anayasası ile getirilen Milli Güvenlik Kurulu bu iki tehlikeyi hep birinci ve ikinci sırada görmüştür. Şimdi bunlara dini ve etnik çatışma ortamı ekleniyorsa Fransız yazarın iki yıl kadar önce yazdıklarında kehanet aranmamalı.

Suriye dostumuzdu şimdi toplarımızın namlularını çevirdiğimiz düşman ülke. Irak’ın bütünlüğü kırmızı çizgilerimizdi. Irak bir iç savaşa gidiyor ve bundan Türkiye elbette etkilenecek.Ülkemizin bağımsızlığı yok sayılmakta olan Lozan Anlaşması’nda yer alan birkaç satırdan ibaret. Artık topraklarımız NATO’nun toprakları sayılmakta! Türkiye bir yandan terör, bir yandan arzulanmayan mezhep çatışmalarına doğru adımlar atıyor sanki.

KONDA’nın anketi

2009’da bir açılım süreci yaşamıştık. O açılım süreci terörle mücadeleden, müzakere platformuna geçmeye başlamıştı ki ana muhalefet partisinin Genel Başkanı Baykal şöyle diyordu: “Bu müzakerenin amacı olarak anaların gözyaşına son vermeyi bugüne kadar hükümet söylemedi mi? Bütün bu müzakerelerin amacı anaların gözyaşına son vermek değil mi? Bu ne demektir; teröre son vermek, şiddete son vermek, silahlı çatışmaya son vermek. Silahların bırakılmasını sağlamak demektir.” (Deniz Baykal CHP grup konuşması)

Anaların gözyaşı dindi mi? Savaş tamtamlarının sesi çıkmıyor mu? Dört tarafımız eski dost, yeni düşmanlarla sarılmadı mı?

TESEV’in KONDA’ya yaptırdığı araştırmaya göre ülke halkının %82’si Atatürk’e ve cumhuriyet ilkelerine bağlı kalacaklarını söylüyorlar. Bu siyaset halkın ürünüyse o siyaset iktidarı ve muhalefetiyle artık aklını başına toplamalı. Yoksa bir bakarsınız dünyayı kana bulayacak bir mezhep ve din çatışmasıyla koca bir dünya savaşı çıkar.