Gerçekleşen tehlike tehlike olmaktan çıkar
24 Kasım Öğretmenler Günü'ne yaklaştığımız şu günlerde, "Millet Mektebi"nin en etkili "öğretici"si, Tayyip Erdoğan'dır. Etkili öğretimin püf noktalarından biri, işin esasını yansıtan "çarpıcı örnekler" vermektir. Bir zamanlar "AKP'nin gizli ajandası"ndan söz edilirdi. Bu kavramın rağbetten düşmesi, herhalde AKP'nin karşı devrim gündemini artık milletin gözünün içine soka soka uygulamasından ötürüdür.
Gerçi şimdi de Batı basınında, "Erdoğan'ın gizli ajandası var derlerdi de, inanmazdık" yollu açıklamalara rastlanıyor. Gündemin esas sahiplerinin gündemi bilmemesine kuşkusuz olanak yoktur. Durum, uygulamadaki tıkanıklıkları "balans ayarı"yla aşmak için gündemin uyarlanması ve "bilmezden gelinmesi"nden ibarettir. Milletin bütün bunlardan gerekli dersi çıkardığı da, mücadele sahnesine her geçen gün daha büyük bir güçle çıkmasından bellidir.
Diyarbakır gösterisinin nedeni
Diyarbakır'da Barzani'nin bile "ezberini bozan" "bölünme gösterisi"nin vesilesi, Diyarbakır'ın Erdoğan tarafından Kürdistan'ın merkezi olarak ilan edilmesidir. "Usta öğretici", Osman Baydemir'in kendisinin "Kürdistan'ı ilan etmesi"nin hemen üstüne atlayarak "Türkiye Kürdistanı"ndan söz etmesini acemice bulmuş. "Şık olmadı" diye eleştiriyor. "Dersin hazmettire hazmettire" verilmesi gerektiği konusunda uyarıda bulunuyor.
Kuşkusuz Barzani'nin petrolü Türkiye üstünden Batı'ya pazarlaması, yeni sınır kapılarının açılması, Suriye'nin kuzeyinde PYD konusunda eşgüdüm sağlanması, Erdoğan-Barzani sözleşmesinin kapsamına giren önemli konulardır. Ama burada üstünde durulması gereken, bu konuların kapalı kapılar ardında kotarılıp uygulamaya konması yerine, neden Diyarbakır'da "Kürdistan'ın miladı" olarak nitelenen gösterinin sahneye konulduğudur. İkide bir "Biz risk almaktan korkmayız" diyen Erdoğan'ın, üstelik seçim düzlemine girilmişken, kendi ifadesiyle bu "risk"i neden ve neye güvenerek göze aldığıdır.
Bu soruyu, hepsi birer araç olan AKP-PKK-Barzani üçgeni içinden yanıtlamanın olanağı yoktur. ABD'nin Ortadoğu'daki vazgeçilmezi, "Büyük Kürdistan" kisvesi altındaki "İkinci İsrail"dir. Büyük Kürdistan projesinin olmazsa olmazı, Türkiye'nin bölünmesidir. ABD'nin bu açıdan en büyük kozu, bölünme sürecini halen Türkiye'nin iktidar mevzilerinden yönetme olanağına sahip olmasıdır.
Tehlike, gerçekleştiği zaman tehlike olmaktan çıkar. ABD'nin AKP iktidarına izlettiği "dahiyane" çizgi de, Türkiye'nin "bölünme tehlikesi"nin, Türkiye bölünerek ortadan kaldırılmasıdır. Aslında bugün ülkemiz fiilen bölünmüş durumdadır. Gelinen nokta, ilan aşamasıdır. İlan töreninin yapılacağı yer de Erbil değil, Diyarbakır'dır. Erdoğan'ın bu "risk"i göze almasının nedeni, kendisine verilmiş olan bu görevi ertelemenin kendisi açısından "deliğe süpürülme" riskini büyütecek olmasıdır.
Erdoğan 'risk' alırken neye güveniyor?
Öte yandan Erdoğan bu riski, meclis içindeki muhalefete güvenerek almaktadır. "Muhalefet"in "Erdoğan'ın ustalığını" içselleştirmiş olan bölümü, seçim kazanmanın ABD'nin dümen suyunda AKP'lileşmekten geçtiğini sanmaktadır. Diğer bir bölümü ise bağırıp çağırmakla yetinmektedir. Karşı devrim için, meydanlara çıkan milyonları kendisini iktidara taşıyacak toplumsal güç olarak görmeyen bir muhalefetten daha iyi bir güvence olabilir mi?
Erdoğan iktidarının en büyük korkusu, milletin kendisi ve bu milletten bir Milli Hükümet'in kurulması için gerekli toplumsal gücü yaratmayı kendisine görev edinenlerdir. Tarihin çarkının hızlı döndüğü günlerden geçiyoruz. Meclisteki muhalefet partilerinin fersah fersah önüne geçmiş olan milletin Atatürk'te birleşme azmi, ülkemizi yeniden Atatürk Devrimi yoluna sokacak güçtedir. Öğretmenler Günü de dahil bütün anma ve kutlama günleri, Milli Hükümet'in kuruluşuna kadar artık birer mücadele günüdür.