28 Eylül 2024 Cumartesi
İstanbul 23°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Gezi Parkının Türkiyesi

Özdemir İnce

Özdemir İnce

Eski Yazar

A+ A-

Gezi Parkı'nın üzerinden günler geçti. Bu süre içinde gazetede dişe dokunur bir şey yaz(a)madım. Çünkü şiirime sıçramıştı. Hem şiirde hem gazete yazısında aynı izleği birlikte yürütemezdim. Ben şiiri seçtim. Fakat, Bilim ve Gelecek dergisinin 114.sayısında (Ağustos 2013) Ender Helvacıoğlu'nun yazısını okurken gazete yazısı için ilham geldi.

***

"Kim yıkıcıydı, kim yapıcı? Bu, daha ilk günden çarpıcı bir biçimde ortaya çıktı. Düzenin sahipleri yıkıcıydı, düzene karşı ayaklanan kitleler ise yapıcı. İktidar yıkıcıydı, muhalefet yapıcı. Bu son derece şaşırtıcı, inanılmaz ve yepyeni bir olgudur.

Bu noktada insanın aklına ister istemez Marx'ın proletarya tanımı geliyor. Tarihte hem yıkıcı hem de yapıcı olabilen tek ezilen sınıf olarak tanımlamıştı proletaryayı. Kendisi ve giderek tüm toplum için yıkacak olan sınıf. Tarihte yapabilme (yeni toplum modeli önerme) potansiyeline sahip olan tek yıkıcı. Haziran ayaklanması sanki Marx'ın proletaryasının ideal hali tarafından yönetilmiştir. Yapıcılığı bu kadar öne çıkmış bir yıkıcı tarihte az görülür. O kadar yapıcı ki, karşısındakini yıkıcılığa zorluyor. O kadar meşru ki, karşısında duranın hiçbir meşruiyeti kalmıyor. Direnişçiler o kadar somut bir iktidar modeli sunuyorlar ki, mevcut iktidar muhalefet konumuna sürükleniyor."

***

Aslına bakarsanız AKP tarikatı hükümet olmasına karşın hep muhalefet olarak kaldı ve Gezi Parkı'nda muhalefeti katmerlenerek kendisini soluksuz bıraktı. AKP tarikatı, iktidara gelmeden başka adlar altında Cumhuriyet'e muhalifti, iktidara geldi ama Cumhuriyet'e olan muhalefeti irinleşerek tepeden tırnağa bütün vücudunu sardı ve onu zehirledi.

Gezi Parkı direnişlerinde, yok etmeye çalıştığı cumhuriyetin hortlağını değil, karşısında onun yeniden doğmuş gençleşmiş halini gördü. Karşısında kendi içinde evrim ve devrim geçirmiş cumhuriyeti bulunca şallak mallak oldu. Bu cumhuriyet çoğulcuydu, çok heterojendi ama tuhaftır son derecede homojendi. Bu homojenliği oluşturan birimlerin hepsi kendi varlık ve kimliği içinde özerkti, özgürdü.

Kendini savunmak için, karşısındakine ulusalcı dedi olmadı, çapulcu dedi olmadı, anarşist dedi olmadı, terörist dedi olmadı, ırkçı dedi olmadı, ajan dedi olmadı, Siyonist dedi olmadı. Olmadı oğlu olmadı! Bir tek Yahudi düşmanı demediği kaldı geriye.

Bu aklın ve düşüncenin aczidir. Miadı dolmuş akıl ve düşünce elbette acz içinde olacaktır!

***

Gezi Parkı'nda beni en çok sevindiren, muhalif Müslümanlar ve onların geri kalan katalizörlerle (oluşturucularla) olan interaktif ilişkisi oldu. Muhalif Müslüman gruplar iktidarın naylon Müslümanlığının maskesini yırtıp eline verdi. Muhalif Müslümanlar, İslam'ın anti kapitalist ve anti liberal özünü ortaya çıkartarak AKP'nin naylon Müslümanlığını zavallılaştırdılar. AKP'nin naylon Müslümanları karşılarında, din bilgileri ve kültürleri görece yetersiz kimi laik yurttaşları değil, din bilgi ama kültür ve edimleri kendilerinin on gömlek üzerinde "Gerçek Müslümanlar"ı görerek vurgun yediler ve gülünçleştiler.

Laik ve genç cumhuriyetin temsilcilerinin din karşıtı olmadığı da göz kamaştırıcı bir biçimde ortaya çıktı. Geleneksel cumhuriyet de din karşıtı değildi, din simsarlarına karşıydı, ama karşısına Gezi Parkı fırsatı gibi bir fırsat çıkmamıştı.

***

Bu buluşma çok önemli: Çünkü, küresel kapitalizmin ve temsilcilerinin Ortadoğu'nun yer altı zenginliklerine göz koyduğu için bölgeyi karıştırdığı sanılıyor. ABD Irak'ta, ülkenin petrolünün tamamına sahip olsa elde edeceği kazancın yüz mislini harcadı. ABD ve Avrupa, bölgede demokratikleştirme siyaseti güttüklerini söyleyerek asıl amaçlarını saklamaya çalışıyorlar.

İslam dünyasının dışında kalan dünya, onun durağan zihinsel, ekonomik ve yönetimsel yapısıyla çağın ağırlığı altında ezilip çılgına döndüğünü görüyor. Müslüman toplumun gelecekte tamamıyla El Kaideleşmesinden, Hasan Sabbah'ın haşaşî fedailerine dönüşmesinden korkuyor. Bunun için "Ilımlı bir İslam"ı tüp bebek yöntemiyle üretmeye kalkışıyor.

Bu mümkün değil! İslam, çağının çağdaşı olmayı, özgürlükçü ve demokrat bir toplum yaratmayı amaçlamıyor, bütün dünyanın Müslüman olmasını istiyor. Kendisinden başka bir inanca katlanamıyor.

Bütün dünyanın Müslüman olduğunu varsayalım. İslam bu durumda da huzura kavuşmaz, o zaman, mezhepler, tarikatlar ve cemaatler arasında kanlı bir egemenlik savaşı başlar. İslam, "bu dünya"nın siyasetini din adamlarına değil, laik siyasetçilere bırakmadan ne kendisi ne de dünya huzura kavuşur.

***

Bu trajik durumun biricik istisnası var: Türkiye!

Türkiye, bir toplumun trilyonda bir başına gelecek mucizeyle, kör-topal da olsa, epeyce laikleşti. Bu kadar laikleşme bile Müslümanların yaşadığı bir toplumun çağı bir ölçüde yakalamasına yetti.

ABD ve arkadaşları bu gerçeği fark ettiler ama Arap toplumlarını laikleştiremeyeceklerini gördükleri için, Türkiye'nin laikliğini ne olduğu belirsiz "Ilımlı İslam"la şerbetleyerek Araplara sunmak istediler. Olmadı! AKP'nin zorlamalarına karşın Türkiye bulunduğu yüzyıldan geriye doğru ışınlanamaz. AKP, bu yokuşta gaza basarsa, motor yakar.

Gezi Parklarında işte bunu gördü ve bunu gördüğü için sabukladı.

Ama Gezi Parkı cumhuriyetçileri de kendi demokratik potansiyellerini gördü, birlikte yaşama bilinç ve niyetlerine de somut olarak tanık oldu.

AKP yok olmak istemiyorsa, Gezi Parkı'nın gördüğünü görmek zorunda. Cumhuriyet'in partisi olmadan yaşaması olanaksız. Olanaksız olduğunu başını taşlara çarpa çarpa anlayacak.