19 Kasım 2024 Salı
İstanbul 15°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Giderek eski komünist ülkelere benzeyen medya politikası

Hakkı Keskin

Hakkı Keskin

Eski Yazar

A+ A-

10 gazetenin aynı günde aynı manşetle yayınlanması inanılır gibi değil, ama gerçek. Sözcü fotoğraflarıyla bu gazeteleri gözler önüne serdi. Avrupa ülkelerine suçlamalarını sürdüren Cumhurbaşkanı, “Maskeli balo bitti” söylediği konuşmasını evet 10 gazete aynı manşetten veriyor (21.3.2017). İster istemez tüm bu gazetelerin yayın yöneticilerinin sanki bir yerden yönlendirildiği akla geliyor. Kendine özgü yayın politikası izleyen gazetecilere ve medya patronlarına yapılan baskılar bilinmektedir. Kanal D`de yoğun ilgiyle izlenen “Vatanım Sensin” yayın saatinde, Cumhurbaşkanıyla uzun bir söyleşinin yapılması da sonderece manidardır. Özgür yayın yapabilmek için, yayın işi dışında ticari işlere girilmemesi gerekir. Bunun güzel örneklerini de, tüm ağır koşullara karşın, Türkiye yaşamaktadır.

Yazılı basın böyleyken, görsel basın geri kalır mı? Cumhurbaşkanı veya başbakanın neredeyse her günkü konuşmalarını, bir dizi televizyon kanalı canlı olarak yayınlıyor. Ayrıca haberlerde de konuşmaların özeti tekrarlanıyor. Bu konuşmaları dinleyenlerde, sıkça duyuyorum, bıkkınlık ve hatta tepki oluşuyor, ya kanal değiştiriliyor ya da TV kapatılıyor.

Aklıma 70’li yıllarda Doğu Almanya’dan yapılan TV yayınları geliyor. Batı-Berlin’deki üniversite yıllarımda, arada bir Doğu Almanya haberlerinde ne var diye oranın TV kanalını açardım. Emin olunuz, günümüz Türkiye’sindeki hükümet yanlısı medya ile çok büyük bir benzerlik var. Şöyle: Orada komünist partisi başkanı, aynı zamanda devlet başkanı yetkilerine sahipti, tıpkı Sovyetler Birliği’nde olduğu gibi. Onun konuşmaları, açıklamaları, Doğu Almanya TV kanalından uzun uzadıya verilirdi. Partinin çalışmaları da büyük övgülerle anlatılırdı. Pek izleyemediğim yazılı basın da, öğrendiğime göre aynı çizgiyi izlerdi. Beş dakika sonra Doğu Almanya TV’sini kapatırdım ve çok ender yeniden deneme yapardım.

Kuşkusuz günümüz Türkiye’sinin oradaki durumdan çok önemli bir farkı var. Türkiye’de çok sınırlı sayıda da olsa, Cumhurbaşkanını ve hükümetin politikalarını eleştiren medya var, muhalefet partileri var. Doğu Almanya’da ve diğer komünist ülkelerde bu olası değildi. Muhalefet partileri ve yayın organları yasaktı.

KAMU YAYIN KURULUŞU TRT HÜKÜMET ORGANI GİBİ

Yazıma kısa bir ara verdim ve TV kanallarını açtım. Önce Başbakan’ın Iğdır konuşması yayınlandı ve hemen arkasından Cumhurbaşkanının Kastamonu konuşmasının yayını verilmeye başlandı. Kuşkusuz TRT her zamanki gibi bu canlı yayınları aynen veriyordu.

TRT, tüm vatandaşların vergileriyle çalışan bir kamu yayın kurumudur. Yayın politikasında partiler üstü bir çizgi izlemesi ve referandumda evet ve hayır’ı savunanlara eşit oranda yayın olanağı vermesi gerekirken, ne yazık ki, sanki hükümetin ve AKP’nin yayın organıymış gibi tamamen taraflı bir politika izlemektedir.

TRT yetkilileri çok iyi bilirler ki, demokratik ülkelerde kamu yayın kurumları, genel yayın politikalarında ve özellikle de seçimlerde ve benzer oylamalarda, siyasi partilere eşit davranırlar. Hükümet partilerine tanıdıkları yayın süresini, genellikle muhalefet partilerine de tanımak zorundadırlar. Bu kamu yayın politikasının izlediği temel bir çizgidir. Demokrasiyle yönetilen ülkelerde bu politikadan ödün verilmez, verilemez. TRT yanılmıyorsam özellikle son yıllarda giderek iyiden iyiye hükümet yanlısı bir yayın politikası izlemek zorunda bırakılmıştır. Tüm yurttaşların vergileriyle çalışan TRT’nin, izlemek zorunda bırakıldığı bu yanlış politikadan vazgeçmesi için, vatandaşların, kamuoyunun ve muhalefet partilerinin ısrarla bu konuyu gündeme taşımaları gerekmektedir. Arada bir bu konuda yapılan serzenişler yetersiz kalmaktadır. Partiler üstü bir anlayışla yapılacak yayınlar, hiç kuşkusuz TRT’nin de daha fazla izleyici bulmasına yarayacaktır.

YASALARA UYULMUYOR

Ne yazık ki, devlet ve hükümet yetkilileri yürürlükteki yasalara ve genel kurallara uymamaktadırlar. Bunlardan biri de tüm yayın kurumlarının seçim ve referandumlarda farklı görüşteki siyasi partilere, birbirine yakın yayın şansı vermeleri gerekirdi. 16 Nisan referandum kararı öncesine değin de yanılmıyorsam, bu çizgi büyük ölçüde uygulandı. Ne var ki Yüksek Seçim Kurulu, anlaşılan yukardan gelen baskı sonucu, bu politikasından vazgeçerek, yayın kurumlarına bu yönde serbesti tanıdı. Böylece TV kanalları isterlerse tamamen tek taraflı yayın yapabilmektedirler. Son haftalarda buna tanık oluyoruz.

Yasalara uyulmadığı içindir ki, Türkiye’nin Almanya, Hollanda, Danimarka, İsviçre, Avusturya ve giderek de genelde AB ile ilişkileri son derece gergin ve hatta kopma konumuma tırmandırıldı.

Son üç yazımda da belirttiğim gibi, son derece gergin duruma gelen bu ilişkiler, bir yandan başta turizm olmak üzere Türkiye ekonomisine, öte yandan da Batı Avrupa ülkelerinde yaşayan Türkiye kökenli milyonlarca insanımızın yaşam koşullarına, olumsuz yansıyacaktır. Günübirlik hesaplara dayalı politikaların sonuçları, çoğu kez acı sonuçlar doğurur. Halkımız bu acı gerçeği kısa sürede ne yazık ki görecektir.