Göktürkçe meselesi
Her şeyden önce şunu belirtmeliyim, Türk demek yasa demektir. Türk Ordusu, tarihi binlerce yıla uzanan bir geleneğe dayanır. Üniforması, Kılık Kıyafet Kararnamesi ile belirlenmiştir. O üniformanın üzerine Türk Bayrağını bile canınızın istediği gibi takamazsınız. Hangi sembolün, hangi büyüklükte ve nereye takılacağı kanunla belirlenmiştir. Bu kanun hangi duyguyla olursa olsun esnetilemez, çiğnenemez. Türk Ordusu aşiret ordusu değildir.
Başlayabiliriz...
Milli mücadelenin tam ortasındaydık. Emperyalizme karşı verdiğimiz mücadelede en büyük destekçimiz Sovyetler Birliği idi... Sovyet limanlarından birbiri arkasına kalkan römorkörler Türk cephelerine silah taşıyor, yüksek rütbeli Sovyet komutanları cephelerimizde mesai yapıyor, bu sırada karşılıklı bir kültür etkileşimi de yaşanıyordu. Doğu cephesindeki birliklerimizde bir Sovyet rüzgârı esiyordu, Mustafa Suphi ve arkadaşlarının hazırlattığı Milis Ordusu broşürleri dağıtılıyor, Sultan Galiyev’in ‘İslâm Sosyalizmi’ yazıları okunuyor, erat arasında bir eşitlik rüzgârıdır esiyordu. Çünkü Sovyet Devrimi’nde ordunun yönetimi değişmiş; bütün rütbeler, apoletler, madalya ve rozetler kaldırılmış, subay kelimesi yasaklanmış yerine “komutan” kelimesi kullanılmaya başlanmış, komutanlar seçimle belirlenirken, Genelkurmay’ın yeniden yapılandırılması görevini bile Gedikli Çavuş Krilenko üstlenmişti.
Emperyalizme karşı mücadele eden Türk Ordusu bütün bunlardan etkileniyordu. Subaylar apoletlerini söküyor, erat kol ve şapkalarına orak çekiçli, kızıl yıldızlı armalar dikiyordu.
Bolşevizme karşıtlığı ile bilinen Kâzım Karabekir Paşa bile bunu engellemenin pek de doğru olmayacağını düşünerek, bir emir yayınlayıp bu işaret ve flamaların kullanılmasını kurumsallaştırmıştı. Bu amblemlerin boyut, biçim ve takılacağı yerleri belirleyerek Milli Savunma Bakanlığı’na sunmuş, bağlı birliklerine emir olarak yayınlamıştı. Böylece bu işaretleri kaldırarak tepki almak yerine birliklerine en küçük bir ayrıntının bile emirsiz yapılmayacağını anlatmış, hem mücadele ruhunu korumuş hem de disiplini sağlamıştı. Dikkat edilsin, Başkomutanlık yetkisini aldıktan sonra diktirdiği üniformasında, Atatürk’ün bile apoleti yoktur. O da bu hassasiyetin üzerine yürümemiştir.
Aradan geçen yıllar içinde Sovyet Ordusu subaysız/generalsiz savaş yapılamayacağını gördü. Türk Ordusu ise kendi özünün gereği olan üniforma ve işaretlere döndü. Zaten devlet de ordu da hiçbir zaman Bolşevik olmadı, sadece o döneme has bir akımdı, modaydı.
O savaşın koşullarında Türk Ordusundaki bu sembolik eğilimi yasaklamak yapılacak en yanlış hareketlerden biri olurdu. Bunu değerlendiren Türk devlet aklı bakanlık emriyle konuyu kapatmıştı.
Bugün...
Dört bir yanımızda, Talafer’de, Musul’da, Kerkük’te, Suriye’de, Türkiye’de Türk milleti tehdit altındadır. Televizyonlar söylemese de, gazeteler yazmasa da, politikacılar görmese de millet bunu bilmektedir. Hayatları boyunca milli aidiyeti reddetmiş çoğu dincilerin bile bugün Türklüğe ve bayrağa sarılması bu yüzdendir. Askerin ve polisin kollarına Göktürk yazısıyla “Türk” amblemi dikmesi bu yüzdendir. Bunu doğru anlamak için, en azından yukarıda anlattığım örneği bilmek gerek.
Türk Genelkurmayı’nın, bu konuda verdiği karar doğru, ancak yöntemi yanlıştır. Hele hele Harp Okullarına türbanlı öğrencilerin alındığı bugünlerde... Bence kurmay aklı başka türlü davranmalıydı. Bu nedenle meseleyi kamuoyu önünde provake etmeye çalışan HDP’iler yüzünden Genelkurmay Başkanlığı’na da yukarıdan talimat verildiğini düşünüyorum.
Çünkü bir kurmay, böylesine nazik bir dönemde bu hesaplamayı yapar, görmezden gelemez, ama yazılı emre gerek kalmaksızın birlik içinde sözlü emirle çözerdi bu olayı. Çünkü basına sızdırılan emirdeki birlik
numarasına (Kara-net kodlamasına) bakılırsa, hadise sadece bir birlikte karşılaşılan münferit bir olaya dayanıyor.
Bakınız, Türklük duygusu ve milli aidiyet önümüzdeki dönemin kritik kavramlarıdır. Eğer tepki alacağınızı bile bile milliyetçi sembolleri yasaklar, bu alanı boş bırakırsanız, düşman doldurur. Gücümüzün kaynağı olan bir kavram, bölünme nedeni olan bir taraf tanımlamasına dönüşür. Türk devletinin sahiplenmediği milliyetçilik, CIA’nın propaganda ve kışkırtma malzemesi olur. Ki, haberi ilk yapan bugünkü yayın anlayışını hepimizin bildiği Cumhuriyet gazetesiydi... Unutulmasın ki, bu ordu Türk Ordusu’dur. Kollarımıza, göğsümüze Göktürkçe yazılar takarak daha fazla Türk Ordusu olamayız, ama... Göktürkçe Türk yazısından daha fazla, her askerin kimlik kartındaki İngilizce “Turkish Armed Forces” yazısından rahatsız olmak gerektiğine inanıyorum.
AK-SHE-NER
Bu hafta basına düştü, Meral Akşener’in kuracağı partinin programı ortaya çıkmış.
NATO ile ilişkiler bölümünün özeti şu cümle: “Türkiye’nin, NATO şemsiyesinde olması milli politikalar ve stratejiler uygulamasına engel değildir.”
Aynı programda FETÖ ile mücadele edileceği belirtiliyor ve şöyle deniliyor: “FETÖ, devlet personel ve kaynaklarını kullanan bir casusluk ve terör yapılanmasıdır.”
Hem NATO’da kalacaksın hem de FETÖ ile mücadele edeceksin öyle mi? Yahu bu kadar mı kör oldunuz, ya da âlemi mi kör sanıyorsunuz? Söyleyin bakalım bu casusluk örgütü, kimin için casusluk yapıyordu? Çaldığı bilgileri hangi ülkeye veriyordu? Elebaşı hangi ülkenin kanatları altında? Firarileri hangi ülkelere sığınıyor?
FETÖ’nün casusluk şebekesi olduğunu herkes biliyor, ama Meral Hanım bu şebekenin ABD/NATO için çalıştığını bilmiyor mu? Programdan anlaşılan şudur: Akşener’e oy veren, NATO’ya oy verir.
Kendilerini savunmak için şöyle diyorlar: “Programdan Akşener’in haberi yok.” Bu zaten mümkün değil de, eğer öyle ise partisinin programına müdahale edemeyen ülkeyi nasıl yönetecek?
GOOGLE SCHOOL
Milli eğitimin ne anlama geldiğini bilmeyen, her yanı İmam Hatip okulu ile dolduran AKP mi sadece? Kendisini “lâik” diye tanımlayan Google School öğrencilerine ne demeli?
Evet, hayatımızda Google School diye bir gerçek de var. Ne olmak istiyorsanız yapıyor. Doktor mu olmak istiyorsunuz? Çakma filan olur, ama adına “alternatif tıp” deyiverirsiniz, her bilgi var Google’da.
Terörist mi olmak istiyorsunuz? Bomba imalinden, susturucu yapımına, silah kullanımından, adam öldürme tekniklerine kadar.
Eskobar mı olmak istiyorsunuz, her türlü uyuşturucunun bileşimini ya da nasıl temin edileceğini oradan öğrenebilirsiniz.
Diyelim siyaset yapacaksınız, hiç kitap okumanıza gerek yok, hemen size öğretiverir.
Tarihçi de yapar sizi gazeteci de...
Hazreti Google mürşidiniz ise tarikat şeyhi bile olursunuz, müritleriniz olur sosyal medya dergâhlarında... Öyle büyük okuldur ki, kapatın Google’ı köşe yazarlarının belki yarısından fazlası işsiz kalır... Koca koca bakanlar Google kaynaklı bilgilerle konuşur, danışmanların başlıca bilgi kaynağıdır.
Aslına bakarsanız, İmam Hatipliyi de, diğerini de Google eğitiyor.
Başka türlü, İlköğretim okuluna nasıl girerdi nah yapan kutup ayısı?
Başka türlü, “biber gazı biberden elde edilen doğal bir maddedir” diyen bakanlarımız nasıl olurdu?
Olmasaydı Google okulu, biz nasıl kanıksardık bütün bunları?
SÖZCÜ
Derdim, Sözcü’ye sözcülük etmek değil, o nedenle uzatmayacağım.
Sözcü gazetesinin ya da başka herhangi bir gazetenin, gazetecilik anlayışını beğenmiyor olabilirsiniz, bunu sert bir şekilde eleştirebilirsiniz de...
Ama...
Eğer boksörseniz, “boksörler yumruklarıyla konuşur” diye, kafa göz dağıtarak bu eleştiriyi yapamazsınız. Askerseniz, silahınızla yapamazsınız, savcıysanız bu eleştirinizi iddianame yazarak yapamazsınız!
Olmaz kardeşim, olmaz...
Kanıtsız iddialarla, Sözcü gazetesinden “terör örgütü” çıkarmak, FETÖ bağlantısı kurmak, en çok FETÖ’yü sevindirir, en çok onların işine yarar... Halkın algısında Cumhuriyet tarihinin bu en büyük hesaplaşmasının ciddiyeti kaybolur.
Oda Tv’ye operasyon yapmak, Barışların kitaplarını yasaklamak...
Olmaz kardeşim, olmaz...
Eğer FETÖ ile mücadele edecekseniz olmaz, yok eğer başka bir derdiniz varsa...