16 Eylül 2024 Pazartesi
İstanbul 20°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Güçlü Türkiye’nin NATO yönetimindeki hiçliği

Halil Özsaraç

Halil Özsaraç

Gazete Yazarı

A+ A-

Emperyalistler, 1949’da NATO’yu kurarken, askerî mekanizmaların yanı sıra, üst düzey bir politik danışma mekanizması niteliğindeki Kuzey Atlantik Konseyi’ni de oluşturmuşlardır. Başta bu konsey olmak üzere, önemli NATO organlarının toplantılarına başkanlık edip etkin rol alan NATO Genel Sekreteri, üye ülkelerin kamuoyu ve hükûmetleri nezdinde, NATO örgütünün temsilcisi/sözcüsü olarak da kabul görmektedir. Emperyalizm, NATO Genel Sekreteri’ne, temelde, müttefikler arasında uzlaşma ve eş güdümün sağlanmasına öncülük görevleri vermiştir. NATO üyesi devletlerden gönderilen bin 700 seçkin personel ile birlikte çalışan Genel Sekreter, aslında NATO’nun vitrinine çıkardığı en kritik adamıdır.

LİDER KADROLARINDA TÜRKLERİ İSTEMEYEN NATO

4 yıllık bir görev süresi bulunan NATO Genel Sekreteri, üye ülkelerin uluslararası planda saygınlık kazanmış, tecrübeli üst düzey devlet adamları (örneğin, eski dışişleri bakanı veya eski başbakan gibi) arasından seçilir. İngiliz Milletler Topluluğu’nun eski siyasi müsteşarı İngiliz Lord Ismay, 12 Mart 1952’de NATO’nun ilk genel sekreteri olmuştur. 1 Ekim 2014’ten beri, her 4 yılda bir yeniden ve yeniden seçilip duran Norveçli Jens Stoltenberg, günümüzdeki NATO Genel Sekreteri’dir. Son 71 yıl içinde görev yapan toplam 13 ayrı NATO genel sekreterinin hangi milletten olduklarına bakarsanız; İngiliz, Belçikalı, Hollandalı, İtalyan, Alman, İspanyol, Danimarkalı ve Norveçli olduklarını görürsünüz. Aralarında Türk yok ve bir Türk’ün NATO genel sekreterliğine seçilmesi de mümkün değildir. Anlayacağınız Türkiye, hiçbir zaman başkanlık edemeyeceği bir kolektif savunma ve güvenlik örgütünün üyesi olmuş durumda… NATO’nun siyasi olarak yönetiminde, hiçliğe mahkûm edildiğimizi gördükten sonra, askerî komutasındaki varlık-yokluk durumumuzu da anlamaya çalışalım.

1951’in şubat ayında faaliyete geçen ve NATO’nun en yüksek seviyedeki askerî karargâhı olma özelliğini taşıyan Avrupa Yüksek Karargâhının (SHAPE) komutanları her zaman için Amerikalı bir orgeneral olmuştur. SHAPE’in ilk komutanı, oldukça meşhur bir isim: Orgeneral Dwight D.Eisenhower. Hatırlatma yapmak gerekirse, sadece bir yıl NATO’nun başkomutanlığını yapan Eisenhower, bu görevdeyken istifa edip siyasete atılmış ve bir yıl sonra da ABD Başkanlığına seçilmiştir. Şu andaki SHAPE Komutanı Orgeneral Christopher G. Cavoli de dâhil olmak üzere Belçika’nın Mons şehrinde bulunan en üst seviyeli NATO karargâhının başına “başkomutan” olarak atanan toplam 20 orgeneralin 20’si de Amerikalıdır. Son 72 yıl süresince, NATO’nun Amerikalı Başkomutanlarının yardımcılığına getirilen 30 orgeneral/oramiralin ise 22’si İngiliz iken, 8’i Almandır. Aralarında Türk komutan var mı? Yok… Bunu da özetleyeyim: En üst düzey askerî birimin komutanı, Amerikalı olurken; bu en üst düzey Amerikalı komutanın yardımcısı da İngiliz veya Alman olmuş; ama asla Türk olmamış…

Hemen karamsarlığa düşmenizi istemem. SHAPE’e bağlı diğer üst düzey karargâhlarda Türk komutanlar, hiç değilse komutan yardımcısı filan olmuştur belki. Birlikte bunu da sorgulayalım… Fazla yer kaplamamak için NATO’nun en önemli karargâhlarının sadece kısaltma isimlerini kullanarak özetleyeyim: Müttefik taktik komutanlıklardan AIRCOM’un komutanı Amerikalı, yardımcısı İngiliz; MARCOM’un komutanı İngiliz, yardımcısı Fransız; LANDCOM’un komutanı Amerikalı, yardımcısı İtalyan... Devam edelim… NATO’nun operasyonel komutanlıklarından STRIKFORNATO’nun komutanı Amerikalı, yardımcısı İngiliz; JFC-NF’nin komutanı Amerikalı, yardımcısı İngiliz; JFC-NP’nin komutanı Amerikalı, yardımcısı Kanadalı; JFC-BS’nin komutanı İtalyan, yardımcısı İspanyol; mukabele kuvvetlerinden MNC-NE’nin komutanı Alman, yardımcısı Danimarkalı; MND-SE’nin komutanı Romanyalı… Devam edelim… Askerî eğitim ve dönüşüm maksatlı komutanlıklardan SACT’ın komutanı Fransız; JWC’nin komutanı Alman; JALLC’nin komutanı Portekizli; JFTC’nin komutanı Alman, yardımcısı Çek...

BATI’DA JEOPOLİTİK CÜCE; DOĞU’DA JEOPOLİTİK DEV OLMAK

NATO’daki tüm üst düzey karargâhların komutanları, işte bu adamlar. Tuhaf ama, aralarında bir tane bile Türk yok… Aklınızdan geçen soruyu tahmin etmek hiç güç değil: “Yukarıda bahsedilen NATO karargâhlarında görev yaptığını bildiğimiz Türk generaller/amiraller/subaylar var; onlar o karargâhlarda ne iş yaparlar?” Cevaplayayım: “Bahsettiğiniz Türk generaller/amiraller/subaylar, Türk olmayan komutanların komutasında faaliyet gösteren üst düzey NATO karargâhlarında, NATO’nun Türk olmayan üst düzey komutanlarının emrinde NATO’ya ‘komuta etmek’ dışında kalan görevler alırlar…”

Evcilik oynayan çocuklar gibi Natoculuk oynayan Türkiye’nin durumunu anlatabilmek için, aklınızdan geçen diğer soruları da tahmin etmeye çalışayım… Birinci sorunuz: “NATO’nun en güçlü dördüncü ordusuna sahip Türkiye’nin general ve amirallerine, neden üst düzey NATO karargâhlarında ‘komuta’ görevleri verilmiyor?” İkinci sorunuz: “Komuta paylaşımında Türklerin dışlandığı böylesi bir ortamda, bu kadar kanaatkâr olmak, Batı’ya güven duymakta böylesi aşırılığa kaçmak sizce normal mi?” Üçüncü sorunuz: “Biz hariç herkesin üst düzey komuta kademelerinde bulunduğu NATO’da kalmakta bu kadar ısrar niye?” Dördüncü sorunuz: “Komutasından uzak tutulduğumuz bu kolektif savunma ve güvenlik örgütünden medet ummak akıllıca mı?”

Hepsine ortak bir yanıt vereyim: “Türkiye, bu coğrafyasına ve bu gücüne rağmen, siyasi ve askerî yönetiminden dışlandığı NATO’da kalmakta ısrar ettiği sürece, jeopolitik bir cücedir. Türkiye için doğru olan, emperyalist Batı’nın kuyruğuna takılmak değil, Asya ile güç birliği yapmaktır. İşte o zaman, jeopolitik anlamda gerçek gücüyle buluşur ve tam bir deve dönüşür.”

Bu durumda, Türkiye için en akılcı tutum: NATO’nun bize biçtiği jeopolitik cücelik rolüne rıza göstermemek ve zaman yitirmeden NATO’dan ayrılmaktır.