Gül’ün evi hazır ama taşınmıyor! (133)
Cumhurbaşkanlığı’na ait Huber Köşkü yedi aydan fazla bir süredir işgal atında...
İşgal eden, 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve ailesi...
Gül’ün o Köşk’ü boşaltmasını, yedi aylık işgal sırasında devlete harcattığı paraları ödemesini isteyip duruyorum.
Hatta 100’üncü yazının yayınlandığı 14 Şubat’ta hep birlikte kalkıp Huber’in önüne gitmiştik. O güne kadar bu konuda “kör-sağır ve dilsiz”i oynayan Gül, 20 Şubat’ta nihayet dile gelmiş ve cuma namazı çıkışında “Huber’den ne zaman taşınacaksınız” diye soran meslektaşıma, “Taşınıyoruz” yanıtını vermişti...
Herkes sevinmişti ama ben inanmamıştım bu söze... Bir tür “gaz alma operasyonu” olduğunu düşünmüştüm nedense... Samimiyetsiz bulmuştum.
Yanılmamışım!
Sonuçta, “Taşınıyoruz” demesinin üzerinden de bir ay, bir hafta daha geçti... Ama Gül, hâlâ taşınmadı...
***
Haber merkezimizden Masum Gök kardeşim önceki gün Kanlıca’ya gitti. Abdullah Gül’ün ve eşinin “Kendi evimiz” dedikleri 20 milyon liralık villayı kolaçan etti.
Gördüğünüz fotoğrafı çekti.
Anlayacağınız gibi aylardır süren ve İtalya’dan gelen mermerlerin kabarması yüzünden (!) geciktiği söylenen “restorasyon” çalışmaları nihayet bitmiş...
Yani dışarıdan göründüğü kadarıyla Güller’in taşınması için herhangi bir engel kalmamış...
Peki; neden taşınmıyorlar?
Gerekçesi ne olursa olsun... Yapılan ayıptır, günahtır!
Yetim hakkı yemektir.
Planlarında “siyasete dönmek, yeni bir parti kurmak ve ülkeyi yeniden yönetmek” olan bir siyasetçinin bu kadar “rahat” olmasını anlayamıyorum!
Gül’ün hakkından gelecek tek kişi var; Erdoğan... Nasıl olsa en yakınlarındaki isimleri tek tek harcıyor; sıra, elbet Gül’e de gelecektir.
İşte; ancak o zaman, Gül çiftinin özel eşyalarını bile toplamadan Huber’i terk edeceğinden adım gibi eminim.
***
Bu karı koca sonunda bizi bile Recep Tayyip Erdoğan’dan medet umar hale getirdi ya... Ne diyeyim; Allah ikisini de bildiği gibi yapsın!
MÜDÜR!
Recep Bey’in oğlu Bilal Bey’in başında bulunduğu TÜRGEV, bir okullar zinciri kurmuş:
“Özel Palet Montessori...”
Ben ilk kez duydum; meğer bu okullar zincirinin “Genel Müdürü” kimmiş biliyor musunuz?
Reyhan Uzuner...
Yani, Bilal Bey’in kaynanası!
Merak ettim; acaba Reyhan Hanım kaç lira maaş alıyor?
TÜRGEV özel şirket olsaydı bu soruyu asla sormazdım ama; sonuçta vatandaşın bağışlarıyla ayakta duran ve kamu binalarını kullanan bir vakıf...
O yüzden açıklanması gerekir diye düşünüyorum.
GÜNÜN SORUSU
Bilal Bey’in genç ve başarılı avukatı, sayın hanımefendi: Biliyorum; içinde müvekkilinizin adı geçen her yazıya “ceza” davası açıyorsunuz... Biz de her defasında savcılığa gidip ifade veriyoruz. Gördüğünüz gibi ben yine “haddimi” aştım ve yukarıdaki yazıda Bilal Bey’in adını geçirdim. Sorum size:
Bu “terbiyesiz, hakaret dolu” (!) yazı için en az kaç yıl hapiste yatmamı isteyeceksiniz? Söyleyin de fanila çorap hazırlayayım!
BIRAKIN ELEŞTİRELİM...
Gerçek demokrasilerde siyasi liderler, “birinci tekil şahıs zamiriyle” değil, “birinci çoğul şahıs zamiri”yle konuşur...
Yani, “ben” yerine “biz” der...
Sadece tek adam özentisi siyasetçiler “Benim hakimim, benim subayım, benim bakanım, benim vekilim, benim valim” diye konuşur.
Kemal Kılıçdaroğlu’nu, CHP’ye Genel Başkan olduğu günlerde tanıdım. Defalarca söyleşi yaptık...
Sorularıma yanıt verirken ağzından kazayla “Ben” çıktığında bile özür dileyen bir siyasetçiydi. Ancak yıllarca Erdoğan’la uğraşa uğraşa, ona benzedi!
O da “Biz”i unuttu.
Dünkü gazetelerde bir haber vardı:
Partisinin grup toplantısında emeklilere noter onaylı taahhütte bulunmuş...
“Her yıl iki maaş ikramiye vereceğim. Bunu yapamazsam istifa edeceğim!”
“Vereceğiz” demiyor, “Vereceğim” diyor...
Nereden verecek peki; paşa dedesinden kalan evleri mi satacak?
Elbette hayır; bizim vergilerimizle ağzımıza bir parmak bal çalacak...
***
Sevgili CHP’li okurlar...
Tam 35 yıl boyunca CHP’ye oy verdim.
Sadece son cumhurbaşkanlığı sesiminde “Tıpış tıpış” dayatmasına isyan ettim. Bunu onuruma yediremedim.
İki satır eleştiri yazınca hemen saldırıya geçip hakaret yağdırıyorsunuz... Onun bunun adamı olmakla suçluyorsunuz.
Büyük haksızlık ediyorsunuz...
Bana değil, partinize!
Eğer gerçek CHP’liyseniz, partinizin ilkelerine bağlıysanız, artık kazanmak istiyorsanız; bizi özgür bırakın ki eleştirilerimize devam edebilelim.
Biz eleştirelim ki yöneticileriniz kendilerine çekidüzen versin!
Yoksa liderinizin Erdoğan’dan, partinizin AKP’den, sizin de AKP seçmeninden farkınız kalmaz!
GÜNÜN İSYANI
Adı Ali Ayvalıtaş... Oğlu Mehmet, henüz 20 yaşındayken Gezi Direnişi sırasında Ümraniye’de esrarengiz bir otomobilin çarpmasıyla öldürüldü. Ardından eşi Fadime’nin kalbi bu acıya dayanmadı... Kendisi de kalp hastası... Dün oğlu ile ilgili davaya katılmak istedi; güvenlik güçlerinden dayak yedi, hastanelik oldu... İsyanım ortaya:
Kendi zulmünüzün kölesi olasınız!