Gündem: Cinsellik...
Sanırım herkes tetikte, Okan Bayülgen’in “Seksi bıraktım. Uzun bir hayat için seksi bırakmam şart...” sözünün söylenmesini bekliyormuş. Zemberekten boşanırcasına herkes bu sözün içerdiği ve içermediği ama sonuçta içeriği “seks” ya da “cinsellik” olan bir yazıyı kaleme almak gerekliliğini duyarak, çoğunlukla da sözün kaynağını es geçerek içindekileri boşaltmaya başladı. Ama ne boşaltış...
Demek ki yalnız, zenginlerin parası züğürdün çenesini yormuyormuş, ünlülerin “şeysi” de -nedendir bilinmez- herkesin ilgisini yakından, hem de çok yakından çekiyormuş. Biraz geç de olsa bunu öğrenmiş olduk... (yoksa çok mu geç kaldık demek daha doğru).
Bu ve buna benzer çıkışların medyamızdaki karşılığı gariptir ama, sanıldığından daha anlaşılmaz ama bir o kadar da yüksek oktanda oluyor. Herkes “şeyine “ güvenerek ya da bu konunun uzmanlarına rahmet okuturcasına kaleminin gücüne sarılıp içindeki her bir şeyi hemencecik boşaltıveriyor... Bu durum, kimilerinin yalnızca “ülkeyi” değil, bir başka şeyleri kurtarmada da ne kadar derin bilgilere sahip olduğunu ortaya koyarken üstü kapalı olarak da, her bir popüler olguda kendilerini öne atmakta beis görmeyen sözde aydınların bilinmeyen diğer ilgi alanlarını da açığa çıkarıyor.
Medya alanında sayın Bayülgen’in bir çok suçu vardır ama, inanın bu konuda oldukça masumdur. Kendisiyle yapılan bir söyleşide içtenlikle itiraf ettiği bu durumun buralara kadar varacağını o da tahmin edemezdi. Herkes mal bulmuş mağribi gibi işin üstüne atılırken, o da çığ gibi büyüyen bu sözünden ötürü, işin ehli Haydar Dümen’in deyimiyle “Dümen yapıyor Çakal’a” dönüşüverdi...
Elbette ki Okan Bayülgen’in bu tür çıkışlarla gündeme gelmesine bir gereksinimi yok. İstediği her bir şeyi bırakır ya da tutar. O da bizi ilgilendirmez. Her bir sorunun, her bir yeni günde fışkırarak su yüzüne çıktığı bir coğrafyada, birileri kendilerine emanet edilen köşelerde birilerinin “şey”siyle ilgileniyorsa, o zaman ortada; yalnızca “tuhaf” bir durum değil, onun da ötesinde bir başka çarpıklık var demektir.
Bayülgen’in dediklerine mal bulmuş mağribi gibi sarılıverenler, aslında bu konulara pek yabancı değiller. Özellikle Pazar yazılarıyla bu konuya oldukça da aşinalar. Sözüm ona retorik ve de internetten indirdikleri “özlü sözlerden” derledikleri yazılarında kimi zaman aşkın sözüm ona felsefesini yaptıklarını zannederlerken, aslında boşaltamadıkları içlerindeki kurulukla ilerlemiş yaşlarının kısırlığını bir afiş gibi bedenlerine yapıştırmaya kalktıkları gençlik özlemine bir atıfta bulunurlar. Bunlar, bir zamanlar yazdıkları gazetenin gücünün ve de sütunlarının arkasına gizlenirlerken, güçsüzlüklerinin üstünü “sarışınlar mı daha çok aldatır, yoksa esmerler mi” benzeri onca cinsellik ya da yapay bir aşk kavramı üstüne yazdıklarıyla bir çeşit ikinci baharlığa yönelik karşılıksız çapkınlık mastürbasyonu yapmadılar mı?
Bayülgen’in önce söyleyip de sonrasında değiştirdiği bilinen sözleri işte bu sözü edilen takımın üstüne balıklama atladıkları bir durum oldu. Üzerine atlamalarındaki tek neden ise, onca zamandır nedensiz yazdıkları yazılarına, bu kez bir neden bulup atıf yapma kolaylığını ve de şansını yakaladıklarından dolayıdır. Onlar için söz konusu, Bayülgen’in neyi tutup bıraktığıyla değil de, kendilerinin neyi tutamayıp, neyi bırakmadıklarıyla ilgiden ötürüdür.
İçinde yaşadığımız coğrafyanın onca sorunu varken, birilerinin, bir diğerlerinin bir şeyleri bırakıp bırakmadıklarıyla ilgilenip olayı bu coğrafyanın gündemi haline getirmelerine inanın kızmıyorum. Yalnızca utanıyorum...