Günümüz Türk sinemasının zafiyetleri
1994'teki ilk filmleriyle ortaya çıkan Bağımsız sinemacılar, yalnızca bir geleneği yıkmakla kalmadılar aynı zamanda sinemamızın genel yapısını da radikal bir biçimde değişim-dönüşüme uğratarak bir devrim yaptılar. Bağımsız sinemacıların en belirgin özelliklerinin başında ise, ele aldığı konuların içerikleriyle bunları işleyiş şekilleri oldu. Bir önceki dönemlerin filmlerinden oldukça ayrıksı, farklı olan bu filmler, Bağımsız sinemacıların kendi seyircisini oluşturma gibi bir işlevi de üstlenmelerini bir bakıma kaçınılmaz yaptı. Yeşilçam'ın geleneksel seyircisi sinemayı bıraktığı yerden TV dizilerine dönüş yaparken, Yeşilçam filmlerine oldum olası sıcak bakmayan ya da bu sinemayı yeterince tanıma olanağını bulmayan genç seyirciler de, onların filmleriyle Türk sinemasına dönüş yapmış oldu.
Bağımsız sinemacıların Türk sinemasına getirdiği bir yenilik de filmlerini oluşturma sürecinde birden fazla sorumluluğun altına girme cesaretleri oldu. 1994'ten sonra ortaya çıkan bu yönetmenlerin filmlerine bakıldığında, onların yalnızca yönetmen olarak değil, aynı zamanda yapımcı, senarist, oyuncu ya da görüntü yönetmeni olarak da birden fazla işi üslendikleri, yani bir filmin tüm sorumluluklarını yüklendikleri gözlenir. Çünkü Bağımsız sinemacılar, riski göze alarak film yapmaya girişmişler, yapımcıya bağlı olmadıklarından da özgür, yani istedikleri, diledikleri filmleri yapmanın üstesinden gelebilmişlerdir.
Ulusal festivallere oynamaya soyundular
Bugün Bağımsız sinemacıların yanı sıra, onların 2000'li yılların ikinci yarısında ortaya çıkan ikinci kuşakları işbaşında. İkinci kuşak bağımsız sinemacılar, örnek aldıkları Bağımsızlar gibi ne yazık ki pek sağlam çıkmadı. Bir süre onların taklitçiliğine soyundular, tutmayınca da bir zamanlar Yeşilçam'ın başvurduğu yöntemlere göz kırparak ya folklorik öğelere-törelere sırtlarını dayayarak dış festivallere ya da minimalist bir tarzda kendi kişisel dünyalarını yansıtmaya yönelik, ucuz, anlamsız, sinemanın temel öğelerini yadsıyan, anlaşılmadığı oranda bir erdemlik içerdiğini sandıkları -ama hiç de öyle olmayan- oldukça kişisel, filmden çok amatör bir deneme özelliğini bile içermeyen filmleriyle ulusal festivallere oynamaya soyundular. Ve ne gariptir ki seyirciden çok, festivaller için yaptıkları bu filmleriyle de amaçlarına ulaştı ya da ulaştırıldılar.
Bağımsızların yaptıkları filmlerde yapımcılığı da üstlenmelerine karşın, onların günümüzdeki takipçisi ya da daha doğru bir deyimle taklitçilerinden büyük bir çoğunluğu bu riski göze almamayı yeğledi. Yani Bağımsız sinemacılar, Yeşilçam'ın geleneksel yapımcısını ortadan kaldırıp o işi üslenirken, günümüz sinemacıları ise, kendi sinemalarına uygun yapımcılar yarattılar. Ya da kimi yeniyetme yapımcılar, bu tür sinemayı ve onların yönetmenlerini oluşturdu.
Günümüz yapımcılarının, geleneksel Yeşilçam yapımcılarından en önemli farkı ise, seyirciye değil de festivallere, ödüllere ve filmin pazarlamasına soyunmasında, dahası Türk sinemasının tümünü oynama, onu biçimlendirme işine soyunmasında öne çıkıyor. Bu öne çıkma isteğinde ise sinemanın dışında kalan argümanlar ne yazık ki pervasızca kullanılıyor.
Sanırım önümüzdeki günlerde günümüz yapımcılarından bazılarının bu konumu sorgulanacak ve tartışılacak, pazarlamacılarla yapımcılar arasındaki fark ortaya konacaktır.