Güray Öz’e Neden Ödül Verilir?
Yunus Nadi Şiir Ödülü sonuçları açıklandığı zaman edebiyat dünyasında büyük bir şaşkınlık yaşandı. Ödül, geçen yıl olduğu gibi bu yıl da iki isim arasında paylaştırılmış ancak ödülü paylaşan isimlerin edebiyat dünyasındaki ağırlıkları düşünüldüğü vakit bir orantısızlık olduğu düşünülmüştü. Bu genel kanı ödülün paydaşlarından biri olan Tuğrul Tanyol’a da hâkim olduğundan olsa ödülün bir diğer paydaşı olan Güray Öz’ün şiiri ile kendi şiirinin eş tutulmasına bir tepki olarak ödülün kendi hissesine düşen kısmını reddettiğini açıkladı. Edebiyat kamuoyu ise bu tavır karşısında ikiye bölündü. Kimileri Tanyol’un bu tavrını haklı görürken kimileri “yersiz bir kibir” olarak değerlendirip Güray Öz’ün değerli bir köşe yazarı olduğunu ve ödül verilmesinin normal olduğu yönünde fikir beyan etti.
73 yaşındaki Güray Öz’ün şiirlerini okumamış biri olmama rağmen (Bu bana ait olduğu kadar şiirlerini edebiyat dünyasını benim kadar yakından takip eden birine bile okutamamış olduğu için Güray Öz’e de ait bir kusur.) edebiyat dünyasında hiçbir ağırlığı olmadığını, edebiyat dergilerinde sınanmış bir isim olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Güray Öz; Facebook’ta geçmişte Soyut dergisinde şiirlerinin yayımlandığını, son kitabının ilk kitabı olmadığını ve toplumcu bir hassasiyetle şiirler yazmış olduğunu söylese de böylesi bir ödülün ağırlığını kaldırabilecek olgunlukta şiirler yazdığını beyan etmekten kaçınan bir açıklama yaptı.
Başlarda ben de yaşanan bu olayın Türk edebiyatındaki ödül tiyatrosunun sorgulanmasına katkıda bulunacağını düşünsem de olayın ertesinde yapılan açıklamaların nesnellikten uzak yakınlık/uzaklık, dostluk/düşmanlık temelinde yaklaşımlar olduğuna kanaat getirip hayal kırıklığına uğradım. Meseleye müdahil olan kişilerin Tanyol’un ya da Öz’ün haklılığına ve haksızlığına odaklanıp ödül mekanizmasındaki bozukluğu es geçmeleri meseleyi doğru değerlendirmekten uzak bir bakış açısına sahip olduklarının en büyük kanıtıydı.
Gerçek şu ki Türk edebiyatında verilen ödüllerin hangi kıstaslara göre verildiğini ve verilmesi gerektiğini o ödülü veren kurumlar/jüriler dâhil olmak üzere hiç kimse bilmiyor. Ödül jürilerinin ödül tutanaklarını ve ödüle layık bulma ölçütlerini açıklamamaları ödüller üzerindeki şaibe iddialarının artmasına sebep oluyor. Hep aynı kişilere ve hep aynı yayınevlerine bölüştürülen ödüller, ödüllerin değerini azaltıyor. Geçmişte her ödülün kendinden menkul bir prestiji olmasına rağmen günümüzde verilen ödüller ödülü kazanan edebiyatçılara ne bir prestij sağlıyor ne de edebiyatçının okur nezdindeki değerinin artmasına katkı sunuyor.
Yunus Nadi Ödüllerini veren jüriye baktığımız zaman Ataol Behramoğlu, Doğan Hızlan, Turgay Fişekçi, Hüseyin Yurttaş, Eray Canberk gibi kalburüstü isimleri görüyoruz. Bu isimler hayata bakış açıları itibarıyla muhalif simalar olarak tanınıyor. Yaşamlarında özgürlük, demokrasi, insan hakları, barış, adalet, şeffaflık gibi değerleri savunup bu değerlerin yansıması olan bir estetikle eserlerini ortaya koyuyorlar. Her fırsatta ülkedeki kurumların şeffaf olmadığını, günbegün demokrasiden uzaklaşıldığını, adaletin ve hesap verilebilirliğin ortadan kalktığını dile getiren bu isimlerin jüri koltuğuna oturdukları andan itibaren ülkeleri için talep ettikleri demokrasi, şeffaflık, adalet ve hesap verilebilirlik gibi kavramları kendi jürilikleri için talep edenlere kulak tıkadıklarını görüyoruz. Verdikleri ödülle ilgili ödül tutanaklarını paylaşmamaları, hangi ölçütlere göre hangi esere kaç puan verdiklerini beyan etmemeleri, jürilerin demokratik teamüllere göre seçimi ve belirli bir süre ardından değişmesi gibi makul isteklere kulak tıkamaları; her fırsatta ülkeleri için istediklerini iddia ettikleri demokrasi, adalet, şeffaflık ve hesap verilebilirliğin kendilerinin de içselleştiremediği gerçeğini ortaya koyuyor. Bu kavramların sadece devletten değil görev ve sorumluluk sahibi kişilerden de bekleneceği gerçeğine kulak tıkamalarıysa bu kavramları etik olarak değil, estetik olarak kullandıkları gerçeğini ele veriyor. Bu tutumları hem ödülü hem de bu ödüle değer atfeden okuru önemsemediklerinin de tatsız bir itirafı oluyor aslında.
Bu tatsız itiraftan sonra bu yazının yazılmasına sebep olan başlangıçtaki soruya dönersek eğer: (Güray Öz’e neden ödül verilir?) sorunun cevabının nerede olduğunu meseleye bir dedektif hassasiyetiyle yaklaşsak da bulamıyoruz. Herkes bu sorunun cevabını merak ediyor ancak Güray Öz dâhil hiç kimse cevabı bilmiyor. O hâlde tekrar soralım: Sayın jüri, ülkemiz için talep ettiğiniz demokrasi, özgürlük, şeffaflık ve hesap verilebilirlik ilkelerine göre hareket edip ödül tutanaklarını açıklayıp hangi esere, hangi ölçüte göre kaç puan verdiğinizi açıklayacak mısınız, yoksa şimdiye kadarki tavrınızla içselleştiremediğiniz izlenimi uyandırdığınız bu kavramları ağzınıza almaktan vaz mı geçeceksiniz? Cevabınızı hasretle bekliyoruz.