Haceli’ye acil mektup
Kelimeler kanat açsın,
Avazım sana tez ulaşsın, Haceli.
Ne olurdu, ey dağ yeli,
Durabilseydik seninle yan yana.
Ant içmiştik birlikte, hani,
Narmanlı Garajı’nın orada,
Kanlarımızın karıştığı ovada.
Haklayacaktık hain Dehhâk’ı,
Kurtaracaktık nazlı gelini ya.
Hatırlıyor musun, Maraşlı Necip’i?
Yüreğiyle güleni, o liseli hozanı.
Nasıl da haykırırdık, karlı gecede,
Taşhan’dan yankılanırdı sesimiz:
“Yaşasın tam bağımsız Türkiye!”
“Yaşasın sosyalizm!” diye.
Hatırlıyor musun Faytoncu Bekir’i,
Ayakta selâmlamıştı bizi.
Şimşek gibi çakmıştı kırbacını da,
“Bu da insin” diye bağırmıştı,
“Bu da insin, işbirlikçinin suratına.”
Fırtına yine geliyor, Haceli,
İlahların kan şöleni yaklaşıyor.
Ben hep buradayım,
Narmanlı Garajı’nın önünde,
Sen nerdesin Haco: Brüksel’de mi,
Frankfurt’ta mısın, yoksa Stokholm’de mi?
Öyle bir ihanet hançeri
Uzatıyor ki düşman elimize,
Yüzde yüz Amerikan yapması:
Ağzı Türk çeliğinden,
Sapı Kürt kaplaması.
Çorba taşarsa kepçe para etmez.*
Diyor atalarımız,
Bu bahiste zalim eli sıkanlar,
Anmaya değmez…
İşkence görenler, bugün,
İşkencecilerin safına mı koşuyor?
Ev yakarak yurt açanlar,
Mezar açıyor kendine hem komşusuna.
Destkê bivir ne ji
Darê be dar nakeve!**
Yeni kurban kim seçildi, Haceli,
Hısım akraba bebekleri mi?
Ey Fırat’ın oğlu,
Eğer atarlarsa beni ateşe,
Sen Cennetinde yaşa,
Eğer gidersen Cehenneme sen,
Geleceğim peşinden,
İncinirse tırnağının ucu,
Ben kolumu vereceğim,
Sana bir sözüm daha var, Haceli,
Onu da sonra diyeceğim!
*Ku kela şorbê çû buhayê heskê pere nake.
**Baltanın sapı ağaçtan olmasa ağaç devrilmez.