Haceli'ye acil mektuplar: Yedinci mektup
Ayını gününü unuttum Haceli, ama yılı aklımda,
Hangi yıl dersen, lise bitirme sınavlarına çalışıyorduk,
Koşuyorduk bir karanlığın içinde bir aydınlığın ortasına.
Şinasi Bey’in “inşallahla, maşallahla olmaz arkadaş,”
“Sen ortaya ne koyacaksın, onu söyle,” dediği yıl.
***
Ağrı’daki atletizm yarışmalarından yeni dönmüştük:
110 engelli koşuyordum ve sırıkla yüksek atlama.
Sen bunu devrim sürecine benzetmiştin Haco…
“Taşra” adlı bir dergi çıkarıyorduk, umarım anımsarsın:
İnanıyorduk Bağımsız Türkiye’nin büyük zaferine,
Kadere ve Allah’ın meleklerine inananlardan daha fazla.
***
En güzel kompozisyonları ikimiz yazardık okulda,
Konusu sömürülen inşaat işçileri, topraksız köylülerdi,
Ve ikimizin de adı komüniste çıkmıştı Erzurum’da.
Ne olduysa, soğuk bir Mart ayında oyun oynadın bana,
Yer değiştirdi kafanda hurafe ile büyük gerçek,
Umut bağladığımız ne varsa kaptırdın elinden Haceli.
***
Hedef tahtasına koydun mazlum ülkeyi, düşünsene,
Değiştirdin aşiret talepleriyle dünyanın en haklı devrimini.
Tanınmaz oldun, kendine bir mihver buldun da kudretli,
Sonra kapaklandın Batının kapısına, boylu boyunca,
Altüst ettin Milli Devrim ile emperyalist düzmelerini.
***
Yıllar geçti Haco, senin gemi bindirdi gerçeğin kayasına,
Şimdi, tuzlu su yutup duruyorsun Atlantik ortasında.
Göremedin doğanı ve batmakta olanı Haceli, yazık.
Tamam, rahat bırakıyorum anıları, yerli yerinde dursun,
“Tu çı têxi kewarê wê ew bê xwarê!” boş ver, geç oldu.
Diyor ki söz: Dolaba ne koyarsan onu bulursun!