Haceli’ye ikinci mektup
ZOR GÜNLERİN ŞİİRLERİ
Dağdan taştan haber geldi, senden gelmedi.
Kuş öttü kuşbaz öttü, tilki sansarı dürttü,
Yasal ördek, yasak kaz ile görüştü.
Kurusu yaşı konuştu, hayın sayın konuştu,
Sen sustun Haceli, bir tek sen konuşmadın.
Mardin kapılı geldi, yazın beni de dedi,
Narmanlı garajı tutuştu, avazım avazla buluştu.
Bekledim, Üç Kümbetlerin ayazında,
Faytoncu Bekir’in oğlu, büyümüş torunu geldi,
Sen pustun Haceli, bir tek sen gelmedin.
Öç havası yine yaklaşıyor, Yakutiye kızardı.
Halk düşmanının beyi, uşağı göründü,
Zehir süte büründü, et kemikten ayrışıyor.
Çocuk gördü, sığırcık gördü, gölde balık gördü,
Sen bakmadın Haceli, bir tek sen görmedin.
İlhan Selçuk öldü dün, sosyalizme hasret gitti.
Ziverbey’de, senin için ezilmişti kemikleri,
Onu ezen, dostun olmuş kolunda gezer;
Çakal aslanı dansa kaldırmış, zulüm faslıdır.
Günah sevabı aştı, kıyam kıyametle yarışıyor.
Teneşir sofranın kıyısına yuvarlandın,
Yuvarlanmak kolaydır Hace, tatlıdır kurban aşı.
Ziyafet hatmi indiriyor tıksınarak, şer başı,
Risalei BOP servisi yapıyor, ara sıcak…
Sarıklı yamak, yurtsever kanından çay demliyor.
Zalimin keyfi yerinde, katil katili sever,
Diyarbakır mahsulü değil, Amerikan usulü.
Dal kırıldı, yol karardı, gökler sarsılıyor,
Halay tepiyor Firavunlar, İbrahim’in üstünde.
Yanlış kılavuz seçtin Hace, tersine gidiyorsun.
Sırt sıvazlayanların ödü kopuyor;
Seninkinin benzi atmış. Bayrak Doğu’da!
Her sabah Diyarbakır’a gidip Silivri’ye dönüyor,
Irmaklar kavuşuyor, kardeşler barıştı.
Sen bunları bilirsin, kim kiminle güreşiyor?
Sana ne yedirdiler de, hasım atına bindin,
Ne vaat ettiler de Hace, haydut safına girdin?
Yükünü aşırmak için, uçuruma itiyorsun kervanı.
Kurtuluş andı içmiştik seninle, hani…
Zafer günü yüzün karadır Haceli, sözün var mı?