Haceli’ye ikinci mektup
Dağdan taştan haber geldi, senden gelmedi.
Kuş öttü, puşt öttü, sansar konuştu,
Narmanlı garajı yandı tutuştu, avazım uluştu,
Kurusu yaşı konuştu, hain tüfek konuştu,
Sen sustun Haceli, bir tek sen konuşmadın.
Mardin kapı çıktı geldi, yazın beni, dedi.
Bekledim, eski kilisenin arkasında,
Faytoncu Bekir’in oğlu, büyümüş torunu geldi,
Börtü böcek geldi, Mem geldi, Zin geldi,
Sen pustun Haceli, bir tek sen gelmedin.
Kan havası yine yaklaşıyor Haceli,
Dallar kırıldı, yollar karardı, yerler karışıyor.
Halk düşmanlarının adamları göründü,
Çocuk gördü, sığırcık gördü, gölde balık gördü,
Sen bakmadın Haceli, bir tek sen görmedin.
İlhan Selçuk öldü bugün, sosyalizme hasret gitti,
Ziverbey’de, senin için ezilmişti kemikleri?
Onu ezen, dostun olmuş gezer bugün.
Yuvarlanmak kolaydır, tatlıdır ihanetin aşı,
Yanlış trene bindin Hace, ters yöne gidiyorsun.
Seninkiler Şeyh Sait servisi yapıyor, Brüksel’e,
Zalimin keyfi yerinde, ölü ölüyü sever ya,
Diyarbakır mahsulü değil bu, zalim usulü
Seninkiler, dans ediyor Mam Sam’la!
Çakal oyununa kaldırıyor ülkeyi, zurna faslıdır,
Aşağladın devrimi be Hace, işin aslıdır.
Seninkilerin ödü kopuyor, Doğu içerde yine.
Her sabah Diyarbakır’a gidip Şırnak’tan geliyor.
Sırt sıvazlayanların ödü kopuyor, Hace,
Şeyhi konuştu, şahı, şıhı konuştu,
Anayurdu sırtından vuran hançer konuştu,
Tetikçi konuştu, işbirlikçi konuştu,
Sen sustun Haceli, bir tek sen konuşmadın.
Sana ne yedirdiler Haceli, hasım atına bindin,
Ne vadettiler de zalim safına girdin?
Deveni geçirmek için, uçuruma itiyorsun kervanı,
Aydınlık andı içmiştik seninle hani…
Zafer günü yüzün karadır Hace, sözün var mı?