Halep düşerken!
“Düşerken” sözcüğünü özellikle ve pozitif anlamda kullandım. Halep’in Rusya desteğindeki Suriye güçlerince ele geçirilmesi ABD’nin Suriye planının çökmesi demektir. Tabii Türkiye’de muhalifleri destekleyerek İdlip ve Halep bölgesinde kendine müzahir bir bölge yaratmak sevdasından vazgeçmelidir. Çünkü bundan sonra Suriye’nin hedefi Halep’in batısı ve kuzeyi ve/veya Rakka bölgesi olacaktır.
El Bab Türkiye’nin desteklediği ÖSO tarafından ele geçirilmek üzere. Bu gün yarın ele geçirilecek ve müteakiben de Münbiç’e doğru harekat devam edecek. Tabii bu harekatın Suriye, Rusya ve İran ile koordineli olarak yapılmasında çok büyük yarar var. Böylesi bir işbirliği ve koordinasyon Türkiye’nin birkaç cephede birden çatışmasını önler ve Suriye’nin ABD’nin “B” planı gereği Suriye’nin parçalanmasını engeller. Böylece Türkiye bir taraftan Suriye, Rusya güçleri, İran milisleri, IŞİD, PYD/YPG, ABD güçleriyle aynı anda savaşmak durumunda kalmaz ya da desteklediği ÖSO’yu bu güçlerle karşı karşıya bırakmaz.
Hani bir söz vardır. “Harp diplomasinin başka araçlarla devamıdır. Savaş barış durumunun kesintiye uğramasıdır. Asıl olan barıştır” diye. Aslında savaş kesintisiz bir şekilde devam eder. Düşük yoğunluklu ve/veya yüksek yoğunluklu/topyekun savaş olarak. Barış aralarda ve çok kısa sürelerle sağlanır. Buna ateşkes bile diyebiliriz. Yani dünya devamlı savaş halindedir ve bu savaş halinin biteceğini, devamlı bir barışa kavuşulacağını beklemek, umut etmek hesaplanabilir bir gelecek için mümkün değildir. Günümüzde ve görülebilir bir gelecekte dünyadaki durum savaş halidir. Barış ancak geçici süreler için sağlanabilecektir.
Savaş sadece muharebe alanında tanklarla, toplarla, mayınlarla, uçaklarla ya da karşı ülkelerdeki taşeron örgütleri kullanıp terörist eylemler, bombalamalar, o ülke/ülkelerdeki taşeron örgütleri kullanarak eylemler yaparak kazanılmaz. Aynı zamanda diplomasiyi de kullanmanız, yeni yeni ittifaklar yapmanız, gelişmelere uygun olarak bu ittifakları yenilemeniz, bazı ödünlerde bulunmanız, stratejinize/temel politikanıza uymasa bile taktik alanda zaman zaman buna ters uygulamalar yapmanız gerekebilir.
Bütün bunları şunun için yazıyorum. Türkiye gelişen durum muvacehesinde Suriye konusundaki politikasını süratle değiştirmek durumundadır. Suriye’nin parçalanmasını istemiyorsa, Suriye’de tesis edilecek düzende söz sahibi olmak ve ağırlığını koymak istiyorsa, ABD’nin Rakka bölgesinde IŞİD kafasında bir devletçik ve Türkiye sınırında bir Kürt Devletçiği kurulmasını istemiyorsa ve bunu önlemek için başlattığı Fırat Kalkanı Harekatı’nın başarılı olması ve Suriye’nin kuzeyinde 100 km. ye 50 km. derinliğinde bir alanı oluşturmak ve Suriye’de barış sağlanıncaya kadar burayı elde bulundurmak istiyorsak bölgesel işbirliğini sağlamamız gerekiyor. Suriye, İran, Irak ve Rusya ile işbirliği yapmamız gerekiyor. ABD’nin PKK/PYD/YPG’yi ve diğer Kürt örgütlerini, IŞİD’i kullanarak bölgedeki hedeflerini gerçekleştirmelerine engel olmamız gerekiyor. Nedir ABD’nin bölgedeki hedefi? BOP’u gerçekleştirmek. Türkiye’nin, Suriye’nin, Irak’ın, İran’ın ve bölgedeki asgari 22-23 ülkenin sınırlarını değiştirmek. Öncelikle birleşik bir Kürdistan kurulmasını sağlayarak bölgede ikinci bir İsrail yaratmak. Bunun dışında bütün Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da etnik yapılara, din ve mezheplere göre küçük devletçikler kurmak. Emperyalizme engel teşkil eden bölgedeki ulus devletleri parçalamak.
Şimdi harekete geçmenin, Suriye ve Ortadoğu konusunda Türkiye’nin milli çıkarları doğrultusunda bütüncül bir politika/strateji belirleme ve uygulamanın tam zamanıdır. Türkiye etnik, dini ve mezhepsel yaklaşımları derhal terk etmeli, bölgesel işbirliğini, ulus devletlerin varlığını ve bütünlüğünü sağlayacak politika/stratejilere yönelmelidir. Bu toprakları vatan kabul ediyorsak, yaşamak istiyorsak, barış ve huzur istiyorsak bölgesel işbirliğine/ittifaka mecbur olduğumuzu bilmemiz gerekiyor.