Halk gerçekleri bilmeli -(TAMAMI)
Gazi Mustafa Kemal Paşa Ankara’ya geldikten kısa bir süre sonra, Albay İsmet Bey Ankara’ya gitmişti. Son derece gizli yapılan bu ziyaret aslında çok önemli bir sorunu giderme amacını taşıyordu. Kurtuluş Savaşı sırasında yaşanan sayısız gerici isyan ve özellikle Kuvayi Milliye içinde yer alan Çerkez Ethem kuvvetlerinin yarattığı başıbozukluk disiplinli ve düzenli bir ordunun bir an evvel kurulmasını gerektiriyordu.
İşte Milli Kurtuluş Savaş’ında zaferler kazanan bugünkü TSK, İsmet Paşa tarafından kurulan şanlı ordumuzdur. Halkın gözünde bir numaralı kutsal güç olan ordumuzun onuru kırılmış, Nemrut Mustafa Divanı gibi siyasetin emrine girmiş bir mahkemenin aldığı kararlarla “zanlı bir ordu” haline getirilmiştir.
O kadar ki TSK’nın tüm komuta kademesi, ileri sürülen kanıtların hiçbir geçerliliği olmamasına rağmen en ağır cezalara çarptırılmıştır. Bu iktidarla birlikte Genelkurmay ikinci başkanlığı, Kara Kuvvetleri komutanlığı ve Genelkurmay başkanlığı yapmış bulunan 26. Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, emekli olur olmaz tutuklanmış, şimdi de cezaların en ağırı olan ömür boyu müebbet hapis cezasına çarptırılmıştır. Dün bu sütunda bu konuya değinmiş ama bir tarafını eksik bırakmıştık. Eksik kalan taraf; TSK’nın son 11 yılda tüm yaşadığı hazin olayların tanığı ve mağduru olan Orgeneral Başbuğ’un ordunun onurunu kurtarmak için daha çok konuşması gerektiğidir.
Başbuğ’a açık mektup
Sayın Genelkurmay Başkanı,
TSK’nın en güzide, en kültürlü subaylarından biri olduğunuzu biliyorum. TSK’da Genelkurmay başkanlığına hiç kimseye sırtını dayamadan bileğinin hakkıyla gelen, o makamda oturduğunuz sürece ve ondan önceki yıllarda TSK’nın kuşkusuz “bir bilen, bir yaşayan” tanığısınız. Ordumuzun onurunu kurtarmak, gerçekleri gün ışığına çıkaracak açıklamalarınızın tarihi bir önem taşıyacağı kuşkusuzdur. Aklıma takılan bazı soruları bu gazetede size yazarak, vereceğiniz yanıtları merakla bekliyorum. Bu soruların içinde, size yapılan isnatların bir kısmı ve özellikle Cumhurbaşkanı ve Başbakan’la yaptığınız o önemli konuşmaların bazıları da bulunacaktır.
Sadece 2. Başkanlığınız döneminde değil, ondan sonraki kademe olan Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nda da terörle mücadele yolunu halkın içine girerek, onları teröre karşı mücadeleye katma çalışmalarınız her türlü takdirin üzerindedir.
Bir televizyon konuşmanızda aynen şöyle demiştiniz: “ABD’ye sorulmadan hiçbir hareket TSK içinde yapılamaz.” Bunun anlamı ve içeriği konusunda bağımsız bir ülkenin genelkurmay başkanı olarak, daha görev başındayken bu sözleri söylemenizin içeriğini herkes merak etmekte. Ne zamandan beri TSK, NATO’nun ve ABD’nin komutası altındadır?
Genelkurmay Başkanlığınız sırasında bugün silah arkadaşlarınızın pek çoğu müebbet hapis cezalarına çarptırılmakla kalmadılar; ordu komutanlarınız ve aileleri perişan edilirken, neden gerekli açık tavrınızı koyamadınız? Demem şu ki bugün şimdiki Genelkurmay başkanının suskunluğunun nedenini hiç kuşkusuz o gün de biliyordunuz, bugün de.
Genelkurmay Başkanlığı’nın en mahrem, en gizli odalarını hukuk devleti adına, adalete hizmet uğruna, demokrasi uğruna açtığınızın vebalini hiç düşünmediniz mi? Ve bugün müebbet hapse mahkûm olan eski silah arkadaşlarınızın sorunları karşısında sessiz kalmayı yeğlemeniz, bugünkü Genelkurmay başkanından acaba farklı mıdır?
Dünya sizi buzdan yapılmış soğukkanlı bir general olarak tanıyordu ve sizin Anayasa Mahkemesi tarafından kapatma kararının paraya çevrilmesi konusunda Anayasa Mahkemesi üyelerine elbette iyi niyetle ve hoşgörüyle bazı telkinlerde bulunduğunuz söyleniyor; bu doğru mudur?
Şimdilik bu kadar ama geride daha pek çok soru var. Bunların açıklığa kavuşması, TSK’nın bağrına indirilen hançerin acısını hiç değilse azaltacak bir anı dizisini yazmayı düşünürsünüz.
Saygılarımla.