29 Eylül 2024 Pazar
İstanbul 21°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Halk Meclisleri -(TAMAMI)

Özdemir İnce

Özdemir İnce

Eski Yazar

A+ A-

Dün yayımlanan “Parkta Siyaset İstemiyoruz’muş” adlı yazım meğer iyice bir yazıymış. Daha sonra ortaya çıkan öngörüleri var.

Gezi Parkı insanlarının bir bölümünün politikaya bulaşmak istememelerini çok iyi anlıyorum. Haklıdırlar; insanlar kardeşleşmeden, kardeşleşme (fraternisation) duygu ve düşüncesini tanımadan, temiz politika olmaz. Yaşadığım için biliyorum:

10 yaşımda, alanlarda Demokrat Parti’nin flamasını sallıyordum. 10 yaşımdan itibaren yazları iplik ve dokuma fabrikasında çalışıyordum. Babamın kurucu başkan olduğu işçi sendikasında kâtiplik yapıyordum. Marksizmle ilgili tek satır okumadan Marksist oldum. Marksizmi hayattan öğrendim. Dün okuduğunuz gibi, 12 yaşımda mirasa karşıydım. 1960’a kadar elime geçen bir şeyler okudum. 1960-1965 arasında bu konuda yayımlanan her şeyi okudum. 1965’ten sonra Paris’te, Fransız Komünist Partisi’nden, Afrika’dan, Güney Amerika’dan ve İspanya’dan yakın arkadaşlarım oldu. Konferanslar dinledim.

Başıma gelen kötü şeylerden, tanıdığım kötü insanlardan söz etmek istemiyorum bugün.

Gezi Parkı’ndaki arkadaşların politikadan uzak durmak istemelerini anladım. Ama iş uzarsa boğazlarına kadar politikaya batacaklarını biliyordum. Battılar ki ne mutlu onlara. Dilerim temiz politika yaparlar ve yapacaklarını sanıyorum.

***

Dünkü yazımda şöyle bir cümle vardı: “Son söyleyeceğimi baştan söyleyeceğim: Eğer “politizeler”, Taksim-Gezi Parkı’nı destekleyip korumasaydı, AKP hükümeti oradaki gençleri tahtakurusu gibi ezerdi. 31 Mayıs sabahı hatırlansın lütfen!”

Ama 15 Haziran’da Gezi Parkı, “politizeler”e karşın, 1930’ların Almanya’sında olduğu gibi tarumar edildi. Bu arada Nazilerin 1920-30’lardaki paramiliter örgütü SA (Sturmabteilung) mensuplarına benzer siviller çıktı ortaya. AKP tarikatını uyaralım ki SA gibi paramiliter, parapolis(iyer) örgütler son derece tehlikelidir. Nazi Partisi tarihinde SA örgütünün yerini ve sonunu iyice bir incelesinler, yoksa hem AKP tarikatının hem de Türkiye’nın başını belaya sokarlar.

Halk Meclisi ve forumları

Halk Meclisleri ve forumları yüzünden iktidarın başı çok ağrıyacak ve 15 Haziran cezalandırma hareketini yaptığına çok pişman olacak. 15 Haziran’dan önce arı kovanı bir taneydi. O günden bu yana onlarca arı kovanı var İstanbul’da. Türkiye’de en kısa zamanda binlercesi olacak.

Bu kendine özgü, barışçı bir (kendine karşın) siyasal örgütlenme biçimi artık.

Gezi Parkı’nın zorunlu olarak siyasallaşacağını yazarken, böyle bir oluşum aklıma bile gelmemişti doğrusu. Şaşırdım. Demek ki bazı konularda ipin ucunu kaçırmışım. Öğrenmenin yaşı yok. 10-12 yaşında sokağa çıkarsın ama 77 yaşında bir oluşumun oluşumunu hissedemezsin. Hayat acımasızdır.

Beşiktaş’taki ve Kadıköy’deki Halk Meclislerinin toplantılarını Ulusal Kanal’dan izledim. Konuşmacıların tamamına hayran kaldım. Benim gibi kuramsal insanlar değil bu gençler. Tamamı somut şeylerden söz ediyorlar. Hiçbiri “Marx şöyle diyor, Engels böyle diyor, Hegel’in dediği gibi” türünden konuşma yapmadı. Bu hoşuma gitti. Yapacaklarını, edeceklerini yaşamdan, nesnel dünyadan çıkartıyorlar, onların kuyusundan çekiyorlar. Kitaplar da tersini yazmıyor zaten.

İyidir, çok iyidir, böyle gitsin! Halk Meclislerinden kötü bir şey çıkmaz.

AKP ve Reis Bey, korksun bu Halk Meclislerinden, korksun; çünkü bu meclisler kendi müritlerinin gözlerini açacak. Biat ettikleri için, emir kulu oldukları için, adam yerine alınmadıkları için, konuşma ve düşünme hakları olmadığı için utanacaklar, kendilerinden nefret edecekler. Tutsak cemaat ile özgür halkın farkını görecekler. İnşallah!

Böbürlenerek, “Polise ‘Gezi’ye müdahale talimatını ben verdim” diye konuşan insanın, gerçek bir Müslüman olmadığını, din taciri bir kendini beğenmiş olduğunu anlayacaklar. Özgür insanların buluşmasını işgal kuvvetlerine benzeten düşüncenin ilkelliğini görecekler.

***

Halk Meclislerinde son derece somut şeyler söyleniyor:

1. Yüzde 10 barajının mutlaka kaldırılması. (Barajlı seçim mutlaka boykot edilmelidir. Seçime girmek halka ve demokrasiye ihanet olur. AKP tek başına girsin!)

2. Mutlaka oy vermek, oy vermeyen kitleyle ilişki kurmak.

3. Çevre ile ilişki kurmak.

4. Her seçim sandığında mutlaka bir gözlemci bulundurmak.

Bu bir başlangıç. Halk Meclislerinden mutlaka iyi bir şeyler çıkacak. Halk Meclisleri, Tayyip Hoca’nın ünlü %50’sini de özgürleştirecek. Bu %50; Allah’tan korkmaz, Peygamber’den utanmaz AKP tarikatının güdümünden kurtulacak, özgürleşecek.

***

İnternet basınında sokak siyasetinin tarihçesiyle ilgili yazılar okudum. Faydalı yazılar. Gezi Parklarımız ile ABD’deki işgal hareketlerinin mukayesesini yapanlar da var. Bunlar da okunmalı. Ama Türkiye ile ABD olayları arasındaki en büyük fark, Obama ile Erdoğan arasındaki fark. Obama, oturduğu koltuğa güvenip sabah akşam ağzını bozmadı, yalan üstüne yalan söylemedi, kundakçılık yapmadı.

***

Bu gidişle sayesinde daha neler göreceğiz neler. Bay Başbakan, Taksim Platformu’nun ağzının payını verirken (!) bir müstebit şehvetiyle “Ayaklar nasıl baş olur yahu!” demez mi!

Ne oldum deme, ne olacağım de! Cumhuriyet düşmanları, sabah akşam, kurucuların “Ayaklar nasıl baş olur?!” dediğini ileri sürerler. Ortada ne kanıt, ne de belge vardır.

Tayyip Bey de “ayak” iken mutlaka böyle iftiralar etmiştir. Ama işte kendisi söyledi. Demokrasi üzerine hiç düşünmediği, aklı fikri o ünlü %50’sini uyutmakta olduğu için, bilmemesi çok doğal. Ayakların baş olabilmesine olanak tanıyan sisteme demokrasi denir. Ancak bir sakıncası da var: Ayak kalıp baş olan, baş olup ayak kalan kimse kaos ve fitne çıkartır.