24 Aralık 2024 Salı
İstanbul 11°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Halkların Koparılma Yanılgısı - 2

Kemal Cem Yılmaz

Kemal Cem Yılmaz

Eski Yazar

A+ A-

Çağıl Çayır’ın oldukça ilgi çekici üniversite tezine gelmeden önce kısaca özgeçmişine dair bazı bilgiler vereyim:

Çağıl, 1990’da Köln’de doğdu. Annesi ve babası öğretmen. Türkiye’de annesi resim ve babası beden eğitimi öğretmeniyken, Almanya’da diplomaları tam kabul görmediği için, Türkçe ve İslam dini öğretmeni olmuşlar. Çağıl Katolik ilkokulunu bitirdikten sonra Köln Geschwister-Scholl-Lisesi’ni bitirir. Nazi zorbalığına karşı yılmadan ve vatan sevgisiyle canları pahasına mücadele eden Hansve Sophie Scholl kardeşlerin adını taşıyan bir okul, Almanya’nın hemen hemen her büyük kentinde vardır.

Lisede tarihe merak salan Çağıl, 2009’da Köln Üniversitesi’nde tarih ve felsefe okumaya başlar. “Asya ve Avrupa’da Run Yazıları - Eski Türk Yazısı ve Run’ların tarihsel ilişkileri sorusunu araştıran bilimsel bir çalışma” adlı bitiş tezinin özeti şöyle: “Bu çalışma, halkların ve yazıların koparılma yanılgısını çürütmektedir. Aynı zamanda, yeniden birleşmelerine doğru giden apokaliptik bir sarmalın habercisidir. Böylece, umut verici olduğu kadar da devrimci olan bir araştırma alanı açılır. İlk bölümde, ortaçağdaki insanların, aralarındaki akrabalığa ve Runların Türk kökenine inanmaları aydınlatılıyor. Konstantinopolis'in1453'te Türkler tarafından fethedilmesinden sonra, kilisenin savaş propagandası antik kaynaklara başvurarak Türkleri barbarlaştırdı, “Avrupa kalesi“ kavramını ve mücadele terimi olarak “Cermen efsanesini“ öne sürdü. Cermenlerin yüceltilmesi ise İskandinavya'daki Runlara ilgiyi uyandırdı. Klasik Gotik akımın aksine, kısa süre sonra Rudbeck akımı, runları tüm alfabelerin öncü modeli olarak yücelterek ve İsveç'te icat edildiklerini iddia ederek araştırmaları kutuplaştırdı. Buna karşın, 18.yüzyılda Sibirya'da keşfedilen runlar, bilginlere ortaçağın göç efsanelerini anımsatıyordu. Araştırmacıların çoğu, özellikle W.C. Grimm, Sibiryalı yazıtları runik araştırmalara dahil etmişti. Ancak L. Wimmer bu yöndeki tartışmalarla ilgili bulguları reddederek pas geçmişti.

İkinci bölüm, V. Thomsen'ın Sibirya "runlarını" (Orhun Yazıtlarını) Eski Türkçe olarak deşifre etmesine, ancak rastlantısal bir benzerlik tahmin etmesine ışık tutuyor. Thomsen’ın tahmini daha sonra doğrulanmadan gerçek olarak ilan edildi ve yazılar birbirinden ayrı tutuldu. Buna rağmen Türk tarihin açığa çıkması Türkiye’deki özünü bulma sürecine kanat takmıştır. Almanya'da Nasyonal Sosyalistler bunu örnek aldılar, ancak eski Türkçe yazıyı görmezden geldiler ve runları, Cermen ideolojilerinin sembolü olarak saptırdılar. Bundan sonra, runoloji ancak yeni binyılın başlarında yeni bir aşamaya ulaştı. Bundan böyle eski Türkçe yazısı ile runlar arasındaki tarihsel bağlantı sorusu yeniden ve kaçınılmaz olarak önümüze çıkıyor.“

ÇARPITILAN 500 YILLIK TARİH

Çağıl Çayır kısaca yüzyıllardır hakim olan bir tarihsel anlayışı temelden sorguluyor. Çağıl bir nevi şu tezi ortaya koyuyor: Batı Medeniyeti veya Hıristiyanlık ile Doğu Medeniyeti veya İslamiyet arasındaki çelişmeye ve mücadeleye efsanevi bir zemin yaratabilmek için, milletlerde ortaçağa kadar yaygın olan ve çok eski, kadim zamanlara kadar dayanan gerçek efsaneler kilise tarafından yasaklanarak son 500 yılın tarihi çarptırılmıştır. Bu eksende tarihin birçok yönüyle yeniden araştırılıp gözden geçirilmesi gerekmektedir. Büyük iddia…

Öyle ki ortaçağ tarihçisi Michael Borgolte’nin en son ortaçağ mitolojisi araştırmaları şunu gösteriyor: Cermen halklar ortaçağda Türklerle akraba olduklarına inanıyormuş. Ancak gerçek halk efsanelerin yerini ideolojik saptırmalar almaya başlamıştır. Bu nedenle daha sonra ortaya çıkan ve bariz göze batan eski Türk yazısı ve Avrupa run yazısı benzerliği ve ilişkisi, tek tük ifade edilse de derinlemesine incelenmemiştir.

Halbuki efsaneler önemli ipuçları veriyordu: Alman İmparatorluğunun kurucu halkı olarak kabul edilen Franklar, 7. yy.a ait halk efsanesinde Türkleri Truva’dan birlikte göç etmek zorunda kaldıkları bir akraba halk olarak tanımlıyordu. Kendilerinin Tuna nehrinin batısında yeni yurt edindiklerine ve Türklerin Tuna’nın doğusunda kaldığına inanırlardı. Ancak bu efsanede “Türkler“ sözcüğünün tam olarak hangi halka hitaben kullanıldığı kesin olarak söylenemese de, 11. yy.da ilk haçlı seferine katılan Frankların Selçuklu Türklerle karşılaşması bu efsaneyi yeniden canlandıran bir tarihi gerçektir. Franklar, rastladıkları Selçuklu Türklerin de bu akrabalık efsanesini bildiğini ve onlara anlattığını kaydeder ve Türklerin de “aynı Franklar gibi at üstünde kahramanca savaşabilen bir halk oldukları için“ akrabalık efsanesinin doğru olması gerektiğine inanırlar.

13. yy.a ait eski İzlanda efsanesi “ProsaEdda“ya göre ise runik yazıyı bizzat Tyrkland’dan (Türkistan’dan) kuzeye doğru büyük bir kabileyle göç eden Odin getirmiştir.

ORHUN YAZITLARI / CERMEN RUNLARI

Danimarkalı dil bilimcisi Vilhelm Thomsen Moğolistan’da bulunan Orhun yazıtlarının sırrını 1893’te çözen ilk kişidir. Uzun yıllar sırrı çözülemeyen runik yazıtların İskandinavya ve Almanya’dan bilinen runlara olan benzerliği fark edilse de, bu konuyu incelemekten, en derinlere kadar araştırmaktan Thomsen’ın keşfiyle beraber vazgeçilmiştir. Yani bu yazıtların eski bir Türkçe olduğunun ortaya çıkmasıyla, bu eski Türk yazıtlarının Cermen runlarla olan ilişkisini aydınlatma fikri göze çarpan benzerliklere rağmen daha baştan reddedilmiştir.

Türk yazıtları ile uğraşırken, runoloji tarihinde, ideolojilerin ve milliyetçiliklerin tarafsız bir yaklaşımın önünde durduğu açıkça görülmektedir."

Ve tezinde şu sonuca varıyor genç araştırmacı:

“Bu çerçevede erken yeniçağdan itibaren halkların koparılışlarına dayanan tarih bilimi ve run araştırmalarının, temelden hatalı olarak görülmesi gerekir. Halbuki o zamandan beri, eski Türkçe yazı ile runların arasındaki bağlantının yanı sıra halkların ve kültürlerin de arasındaki tarihsel bağlılığı destekleyen belirteçler çoğalmıştır ve araştırmacıların çoğu tarafından kabul edilmiştir. Böylece, halkların ve yazıların koparılmasına dair bu hayırsız yanılgı, o zamandan beri bilimsel hükümlerin karşısında duran siyasi güce ve beşeri bilimsel fenomenlere dayanmaktadır. Bu yanılgı ve bundan doğan tüm sonuçların açıklığa kavuşturulması gerektiği inancına varılmalıdır. (…) Bu nedenle, işbu hataları tam olarak açıklığa kavuşturmak en iyisi olacaktır; çünkü geçmişte bu hatalardan kaynaklanan ne kadar engel oluşmuşsa; geleceğe yönelik bir o kadar da umut verici nedenler doğmaktadır.“

Frankfurter Allgemeine gibi köklü ve etkin bir gazete Çağıl’ın çalışmalarına geniş yer vermişti. Ona rağmen kendi açtığı yeni araştırma alanında daha ayrıntılı çalışmalar yapmak üzere yüksek lisans için girdiği ne Bamberg Üniversitesi Türkoloji bölümünde, ne de Köln Üniversitesinde ki karşılaştırmalı araştırmalar bölümünde destek ve teşvik göremedi. Sunduğu araştırma projeleri kabul görmedi, bizim alanımızın dışında bir konu, burada araştıramazsın dendi. Malum, günümüzde yakın Türk tarihini kendi kafalarına göre yeniden şekillendirmeyi kafaya koymuş ve Atatürk’ü Hitler’in asıl ve gerçek idolü olarak karalamaya çalışan Alman tarihi camiasından, eski Türk yazılarla Cermen runlarının ilişkisini ve köklerini araştıracak gayreti beklemek gerçek dışı olur. Almanca bilen herkese Çağıl Çayır’ın tezini tavsiye ederim. Almanca bilmeyenler için de tezin bir an evvel Türkçe’de de yayınlanmasını dilerim.

https://kups.ub.unikoeln.de/9453/1/Runologie.pdf