HAMAS’ı dert edinenlerin derdi
İsrail’in Filistin’e karşı savaşı, İngilizlerin bölgede bir devlet kurmaya karar vermesiyle başladı. O gün bu gündür İsrail, bazı tezler ileri sürerek Filistin aleyhine genişlemesini haklılaştırmaya çalışıyor.
Birinci tez, Filistinlilerin ana yurdu Filistin toprakları değildir. Ürdün ve Mısır’da yaşamalıdırlar. Bu tezin haklılığı inkâr edilemez dini ve tarihsel bir gerçekten gelmektedir.
İkinci tez, geçmişte FKÖ ve günümüzde HAMAS hep sivillerin arasına yerleşerek, onları kendilerine kalkan yaparak terör eylemlerinde bulunmaktadırlar. Bu nedenle İsrail asla sivil öldürmez. Sivil olduğu iddia edilenler teröristlerdir. Ama olur da terör hedeflerini vururken, kazayla sivillerden ölenler olursa, İsrail bunun için çok üzülür. Terör örgütlerinin sivillerin arkasına saklanması İsrail’le bir olup kınamamız gereken bir şeydir.
Üçüncü tez, sivil ölümlerine ilişkin rakamların bir kesinliği yoktur. İsrail’in elinde bu kadar çok sayıda sivilin öldüğüne ilişkin bir veri bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu yöndeki haberler daima şaibelidir.
Dördüncü tez, İsrail yurttaşları arasından yükselen muhalif sesler iki şeyi göstermektedir: İsrail’in demokratik bir ülke olduğunu (bu Filistin’de ve İsrail’i eleştiren başka ülkelerde olmayan bir şeydir) ve muhaliflerin art niyetli, başka güçlerce kullanılan ya da aşırı sol vb. sapkın bazı ideolojilere mensup olduklarını…
Beşinci tez, İsrail daima kendisini savunmaktan başka bir şey yapmamaktadır. Filistinlilere karşı yapılanlar terör saldırılarına cevap vermekten ibarettir. Soykırım yaptığına ilişkin suçlamalar hakkında bir şey bilmemektedir, duymamıştır, yorumu yoktur!
Bugün İsrail-Filistin meselesinin odağında HAMAS’ın terör örgütü olup olmadığına karar vermek varmış gibi yapanlar İsrail tezlerinin yanında konumlanıyorlar. Direnişe HAMAS önderlik ediyor, olgu bu. Ve karar verilmesi gereken şey, yani saflaşmanın esası, Filistinlilerin bir devleti olmalı mı olmamalı mı sorusu…
Bugün bu soruyu göz ardı edip HAMAS’ı tartışmaya çalışanlar, geçmişte de Filistin Kurtuluş Örgütü’ne (FKÖ) aynı gerekçelerle yamuk bakıyorlardı. Çünkü FKÖ’nün oluşturduğu çatının altında silahlı direniş unsurları vardı. İsrail tarafından Gazze şeridi adını taşıyan bir koridora sıkıştırılıp denizden bile abluka altına alarak dünyayla teması kesilmeye çalışılan, yıldırılarak Ürdün ve Mısır’a doğru sürülmeye zorlanan Filistinlilerin silahla direnmek dışında bir şansı var mıdır ve var mıydı? Kimin terörist olduğuna karar vermeden önce, Filistinlilerin bağımsız ve egemen yaşama hakkı olup olmadığına ilişkin kanaatinizi açıklamanız gerekiyor. Birleşmiş Milletler’in kararı ortada: Bölgede iki devletli çözüme gidilmeli ve İsrail işgal ettiği topraklardan çekilerek makul bir sınıra razı olmalı. Olmuyorsa –ki olmuyor- dahası Filistinlileri kişiliksizleşmeye, ruhlarını teslim etmeye zorluyor, bezdirmeye ve bölgeyi Filistinsizleştirmeye çalışıyorsa, sizce ne yapılmalı?
Bu soru, Filistin direniş örgütlerinin bizim kafamızdaki ideal ölçülere göre hareket edip etmediklerine karar vermeye ilişkin değil, dünya ölçeğindeki siyasal güçlerin bugünkü mevzilenmesine ilişkindir. Lafı dolandırmayı bırakalım. Bakın, PKK yöneticileri ne kadar net: Ulus devletler her tür melanetin başıdır. O nedenle Filistinliler kendi devletlerini kurmamalıdır diyorlar. İsrail’in ulus devletini kurmuş ve genişletiyor olmasını ufak bir teferruat olarak görmeleri, ABD’nin kucağında oturan bir terör örgütü için gayet anlaşılır bir durum.
Anlaşılmaz olan, Türkiye’de muhalif geçinen bazı Batıcı siyasal güçlerin İsrail’e karşı gerçek yaptırımlar önermeye cesaret edemedikleri için HAMAS’ı dert edinmeleri… Anlaşılmaz dememe bakmayın, anlıyoruz elbette; küresel saflaşmadaki yerlerini bu suretle ortaya koyuyorlar. Fakat bu durum, Dünyanın savaş bölgeye yayılır mı sorusuna odaklandığı koşullarda, bizlere Türkiye’nin iç cephesini sağlam tutma ihtiyacı bir kez daha hatırlatmış oluyor. Maalesef AK Parti hükümeti içeride ve dışarıda izlediği politikalarla bunun için gereken uzak görüş ve yeteneklere sahip olduğu görüntüsünü pek veremiyor.