29 Aralık 2024 Pazar
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Hatasız kul olmaz

Ahmet Yavuz

Ahmet Yavuz

Eski Yazar

A+ A-

Süleyman Demirel’in ölümü üzerine yürütülen tartışmalar, bana yıllar önce iki defa okuduğum bir romanı çağrıştırdı. 

İkinci Dünya Savaşı esnasında Almanlar Moskova önlerine gelmiştir. Bölgeyi savunan tümenlerden birinin komutanıyla, onun emrinde savaşan bir tabur komutanının arasında geçen diyaloglar ekseninde gelişen roman askerliğe ve hayata dair derslerle doludur. 

Okunması bir dönem yasaklansa da bir dönem hararetle önerilen kitabın iki kahramanı, biri diğerine zıt iki karakteri yansıtır. 

Rus asıllı tümen komutanı bilge bir askerdir. Sakindir. Olgundur. Çok düşünüp az emir verir. Bütün derdi, vazifeyi astlarına kavratmaktır.  

Esasa ilişkin olmayan hiçbir konuda onlara müdahale etmemekte, önemli hatalarını da tartışarak kendilerine kavratmaktadır. İkna yöntemini benimsemektedir. 

Kazak asıllı olan tabur komutanı ise olağanüstü sert, kuralcı, tavizsiz ve tabiri caizse kurşun askerdir. Astığı astık, kestiği kestik... Atak, cesur, disiplinli ama zecri tedbirlere başvurmayı benimsemektedir. 

Tümen komutanı zaman içinde tabur komutanını oldukça etkiler ve onu kendi sevk ve idare çizgisine doğru yaklaştırır.  

Eleştiriye kapalı olan tabur komutanı zaman içinde bu olumsuz özelliğini giderme becerisi gösterir. 

Görevden aldığı ve ağır bir şekilde cezalandırılmasını istediği bir subayını, tümen komutanının müdahalesiyle yeniden görevlendirir ve o subay canı pahasına, taburunun bir muharebe kazanmasını sağlar.  

Bunun üzerine komutan haklı çıkmıştır ve şöyle der:  

“Eğer, yanlışsız, kusursuz ve her şeyiyle mükemmel birini ararsanız, bütün vaktinizi boşa harcamış olursunuz.” (Aleksandr A. Bek, Moskova Önlerinde, Volokolamsk Şosesi Savaşları, Oda Yayınları, s.347) 

Sadece vaktimizi harcasak iyi... Kimseyi de bulamayız.  

Elbette Demirel birçok konuda eleştirilmeyi hak etmiş bir siyaset adamıdır.  

Ama en temel ölçüt Cumhuriyet’e içten bağlı olmasıdır. Eleştiriye açık tutumu ve zaman zaman özeleştiri yapması saygıdeğerdir.  

Liderler, övülmek veya yerilmek yerine, kazandırdıkları ve kaybettirdikleriyle birlikte değerlendirilmelidir.  

ELEŞTİRİ-ÖZELEŞTİRİ DENGESİ 

Toplum olarak dışımızdakileri eleştirmeyi çok seviyoruz. Verdikleri kararların hangi koşullar altında verildiğini incelemek yerine bugünün değer yargılarıyla onları yargılıyoruz. Ama sıra kendimizi eleştirmeye gelince...  

Bizim memlekette onlardan yok! “Sütüm ekşi” diyene rastlamadım.  

Özeleştiri aslında bilimsel bir tavırdır. Hatadan dönmektir. 

Bir bilim adamı, bir varsayım üretse, “bütün kuğular beyazdır” dese; on yıl sonra siyah bir kuğu görülse ne demesi gerekir? Herhalde “kuğular çoğunlukla beyazdır, siyah olanlarına da rastlanır” diyerek ikinci bir varsayım üretecek ve ilk varsayımda yanıldığını kabul edecektir.  

Özeleştiri, etik kavramı ile de bağlantılıdır. Erdemli insan hatalarını kabul edendir. 

Sanırım hepimizin en büyük ihtiyacı, hatasız kul olmadığını bilerek, yaptığımız hatalarla yüzleşmek ve sorumluluğumuzu üstlenmektir.  

Vatan Partisi de seçimlerde aldığı sonucu bu perspektifle değerlendirmek durumundadır. Yapısal ve yönetsel ne hata varsa bulunup giderilmesinin yegâne gelecek güvencesi olduğu bilinciyle... 

BARANSU’NUN DURUMU 

Basına yansıdığı kadarıyla, Silivri Ceza ve Tutukevi’nde bulunan Mehmet Baransu’ya tecrit uygulanmaktadır. Eğer yayılan bilgiler doğruysa, eşiyle görüşmesi engellenmektedir.  

Benim için Baransu adı; hukuka, vicdana, ahlaka, demokrasiye, özgürlüğe ve insanlığa vurulmuş kara bir lekeyi ifade etmektedir. 

Kendisi bir çetenin mensubudur. Yaptığının gazetecilikle hiçbir ilgisi yoktur. Bilinçli olarak yaptıklarından dolayı da bugüne kadar hiçbir özeleştiri yapmamış, pişmanlık belirtisi de sergilememiştir.  

Suçlandığı konular, esas suçlanması gerekenlerin yanında hafif kalmaktadır. Eğer hukuk işlerse, ömür boyu yattığı yerden çıkmaması gerekir. Açık ve net... 

Ama eşiyle görüştürülmemesinin anlaşılır bir yanı yoktur. Haklarına kısıtlama konulması doğru değildir. Kimsenin hakkına tecavüz edilmemelidir.  

Hukuk herkese lazımdır, hukuka düşman olanlara da... 

Süleyman Demirel ile başladık, rahmetliyle bitirelim ve dediğini yapalım: “Haklı olun, haklı kalın; hakkı ararken, haksız duruma düşmeyin.”