Hayalet sendikacılar
Kapitalizmin acımasızlığına direnmek, emekçilerin insanlık onuruna yakışan bir biçimde emeklerinin karşılığını almak mücadelesi çok saygıdeğer bir kavgadır. Emekçinin insanca yaşama mücadelesine omuz vermek ve ona güç vermek için sendikalar vardır. Sendikacılık çok zor bir uğraştır. Bilgi ister, deneyim ister, özveri ister, uğruna mücadele edeceği insanlara karşı saygılı olmayı öngörür ve her şeyden öte yürekli olmayı, cesur olmayı gerektirir. Bir sendikacı bu nitelikleri taşımıyorsa sınıfının adamı değil sermayenin önünde iki büklüm bel kıran işçi sınıfının parazitidir. Maroken koltuğuna, lüks arabasına, işçinin emeğinden kesilen sendika parasını dilediği gibi harcamak için koltuğuna yapışıp kalmak onun tek tutkusudur. Bunu sağlamak için her türlü hileye, sahteciliğe başvurmakta bir sakınca görmez. Ne yazık ki ülkemizde bu tür sınıf parazitlerinin sayısı giderek artmaktadır ve işçiye, üyesine yabancılaşan sendikacılar ülkenin siyasal geleceğine, emek sömürüsünün önlenmesine ilişkin hiçbir umut vermemektedir.
ÖZELLEŞTİRMELERE SUSAN SENDİKACILAR
AKP hükümeti birçok kamu malı tesisi yandaşlarını zengin etmek için özelleştirdi. Yandaşlar özelleştirilen işyerlerinin bazılarını yüksek bedellerle başkalarına sattı, çoğunda işçiler çıkarıldı, yerlerine kölelik koşullarında çalıştırılacak işçiler alındı, sendikaların beli kırıldı ve özelleştirilmeler nedeni ile sendikalı işçi sayısı 3 milyondan 600.000 dolayına düştü. Özelleştirmeler yandaş zengin etmenin yanında çok önemli bir amaç içinde yapıldı; demokrasinin temel yapı taşlarından olan işçi sendikalarını güçsüz bırakarak kurulmak istenen İslâmi rejimin önündeki en önemli bir engeli ortadan kaldırmak. AKP’yi kutlamak gerek çünkü bu girişimi sonunda sendikaları dişleri sökülmüş kaplana benzetmekte büyük başarı kazandı.
YATAĞAN KAHRAMANI SENDİKACILAR!
AKP Yatağan’da bulunan kömür madenlerini ve termik santralı özelleştirmek istiyordu. İşçiler hem kendi ekmeklerine hem de ülkenin malına sahip çıkmak için yollara düştü. AKP polisi ile, jandarması ile ekmeklerinin mücadelesini veren işçilere geçit vermedi. Direnen işçiler günlerce Ankara’da Kurtuluş Parkı’nda eylem yaptılar ama üyesi oldukları TES-İş Sendikası’nın Başkanı olan Mustafa Kumlu beyefendi, işçinin karşına çıkacak yüzü olmadığından, parkı ziyaret bile edemedi çünkü bugünlere gelinmesinde onun Türk-İş Başkanlığı döneminde yaptığı AKP goygoyculuğunun çok büyük payı vardı. Ya RTE’nin çocukluk arkadaşı olduğunu her yerde öğünerek anlatan Türk-İş’in nevzuhur başkanına ne demeli? “Özelleştirmeyi önleyeceğim” cakası ile Yatağan’a gittiği gün Özelleştirme Yüksek Kurulu Yatağan’ın özelleştirmesine onay verdi. Türk-İş’in başkanı Ergün Atalay işçilerden meydana dayağı yemeden Yatağan’dan çıkabildiğine şükretsin.
HAYALET SENDİKACILAR KORKAKTIR
Kumlu ve Atalay ikilisi sendikacılık yaptığını, var olduklarını sanan ama gerçekte var olmayan iki sözde sendikacı. Sendikacılığın ne olduğunu zerre kadar anlamamış olan iki hayalet sendikacı. Asla cesur değillerdir. İşçinin çıkarı için siyasilerin önünde masaya yumruk vuracak yürekleri yoktur. 1960’lı yıllarda çok eleştirdiğim Türk-İş Başkanı Seyfi Demirsoy ve Genel Sekreteri Halil Tunç bunlarla kıyaslandığında bir demirden heykeldir. Şimdi Demirsoy ve Tunç’dan özür dilemem gerekiyor.
Sendikacılığımızın tarihinde Bahir Ersoy, Kemal Türkler, Rıza Kuas gibi adları altın harflerle yazılı yiğit sendikacılar var. Bugünlerde bu yiğit sendikacıların bayrağını taşıyan yürekli sendikacı dostlar sendikacılığımızın umut ışığı ama işçi sınıfının gerçek mücadelesi ve şöleni hayalet sendikacılar sendikacılığın aynasından silindiği gün başlayacaktır.