Hayat en büyük öğretmendir
Kitleler, kendi deneyimleri içinde öğrenirler. Tarihin çarkının hızlı döndüğü dönemlerde, öğrenme süreci de hızlanır. Hayat, yanılsamaları insanın adeta gözünün içine sokarak eler. Manzara durulaşır. Sahte seçenekler hızla gündemden düşerken, gerçek seçenekler şekillenmeye başlar. 24 Temmuz’da Türk Silahlı Kuvvetleri ve polisimiz tarafından PKK’ye karşı başlatılan vatan savunması, bölücü teröre karşı kazandığı fiili başarıların ötesinde, milletin gözünde Türkiye’nin çıkış yolunu aydınlatan bir işaret fişeği iş-levini görmüştür.
İFLAS EDEN TÜRKİYE’NİN DEĞİL, ABD’NİN ÇÖZÜMÜDÜR“Çözüm Süreci”ndeki “çözüm”ün, Türkiye’nin değil, ABD’nin çözümü olduğu artık herkesin gözünde berraklaşmaktadır. 24 Temmuz harekâtının kazandığı başarıların sırrı, ABD’nin harekât hedeflerinden haberdar edilmemiş olmasında yatmaktadır. Obama’nın PKK’dan açıkça “ABD’nin Ortadoğu’daki kara gücü” olarak söz etmesinin ardındaki neden, “PKK’ya dokunulmazlık kazandırma” çabasıydı. Ama sonuç, “bölücü teröre” en güçlü biçimde dokunulması olmuştur. Şu anda ABD’nin elinde kalan tek koz, ülkemizi yeniden “PKK terörüyle” korkutmaya çalışmaktan ibarettir. Henri Barkey,”Ya seçimlerden aynı sonuç çıkacak, ya da HDP Meclis’e giremeyecek ve şehirler havaya uçacak” demiş.Eğer Henri Barkey’in elinde, “ABD’nin kara gücü”nün IŞİD’den daha korkunç bir terör örgütü olduğunu itiraf edip, milletin kendisini doğrudan tehdit etmekten başka çare kalmamışsa, vay ABD’nin haline!
ABD’NİN TÜRKİYE DENKLEMİNİ ALTÜST EDEN ETKENAslında bu tutumun yansıttığı çok önemli bir gerçeklik söz konusudur. Çünkü bugün ABD’nin Türkiye denklemini altüst eden etken Kürdüyle Türküyle bütün Türk milletidir. 24 Temmuz harekâtı, yalnızca milletin özlemlerine tercüman olmakla kalmayıp, bölücü teröre karşı milleti seferber etmiştir. Bugünün Türkiyesi’nin 7 Haziran öncesi Türkiye’den en önemli farkı budur. 7 Haziran öncesinde “barış ve huzur umudu” olarak sunulan HDP’nin Mehmetçiği ve polisimizi kalleşçe katleden PKK’nın eylemli kalkanı ve destekçisi olduğu artık herkesin gözünde açıklık kazanmıştır.İçeriği “taşları bağlayıp, itleri salmak” olarak özetlenebilecek “açılım süreci”nin PKK’nın kuruluşundan bu yana en çok güç kazandığı dönem olduğu, bizzat açılımın mimarları tarafından itiraf edilmektedir. Bu uyanışın millet içinde yarattığı rüzgar o kadar güçlüdür ki, AKP kendi Genel Kurulunda “dikenli ampulünü” Türk bayraklarının ardına gizlemeye çalışmıştır.
BİRLEŞME SÜRECİNİ TETİKLEYEN ETKENBütün bunlardan daha da önemlisi, 7 Haziran sonrası gelişmelerin Kürdü ve Türküyle tekmil Türk milletinin birleşme sürecini tetiklemiş olmasıdır. 25-30 yıl öncesiyle karşılaştırdığımızda, ülkemiz bugün Kürt yurttaşlarımızın demokratik ve kültürel hakları bakımından çok daha ileri bir durumdadır. Ama bugün Kürt yurttaşlarımızın “barış, huzur ve özgürlük” arayışları da, çözüme kavuşturulmak bir yana, çok daha keskinleşmiştir. Bunun nedeni sürecin, özellikle AKP iktidarı altında, milletin birliğini değil, bölünmesini hedefleyenler tarafından yönetilmiş olmasıdır. Farklı kökenlerden yurttaşlarımızın birbirlerinde gönül rahatlığı içinde öğrenerek hepsinin oluşumuna katkıda bulunacağı bir ortak milli kültürde birleşmelerini olanaklı kılacak biricik çerçeve Atatürk Cumhuriyeti’dir. Karşı devrim süreci içinde yıkıma uğratılan, işte bu Cumhuriyet olmuştur.
1 KASIM TARİHİ BİR FIRSATTIRBugün Kürt yurttaşlarımız da kendi deneyimleri içinde barış, huzur ve özgürlük istemlerine yanıt verecek bir milli birliğin önündeki en büyük engelin PKK olduğunu görmeye başlamışlardır. Aslında aynı ders, bütün millet tarafından çıkarılmıştır. Cizre’de sokağa çıkma yasağının uzun sürmesinin tek nedeni, güvenlik kuvvetlerinin Kürt yurttaşlarımızın PKK’dan ayrılmasına gösterdikleri özendir. Ülkemiz, milletin birliğini ve vatanın bütünlüğünü korumak ve pekiştirmek için tarihi bir fırsatla karşı karşıya bulunmaktadır. Bu fırsatı değerlendirmenin yolu, 1 Kasım seçimlerinde bölücü teröre karşı Atatürk Cumhuriyeti’ni yeniden kuracak bir milli iktidar seçeneği yaratmaktır.