Haydarpaşa Garı’nda kavga
Kitap Fuarı’na gitmek üzere Kadıköy’de vapurdan indim. Kaynak Yayınları’nın imza gününe katılacaktım. Haydarpaşa Garı’na yaklaştığımda coşkulu bir müzik sesi kulaklarımda çınlıyordu. Merakla ses kaynağına yaklaştım. Yaklaşık 30 duyarlı insan olağanüstü yaratıcı bir eylem gerçekleştiriyordu. Müziğin ritmi, sözler, pankartlar müthiş etkiliydi. Ortak kültürel mirasımız için kıyasıya bir kavga veriyorlardı. Haydarpaşa Garı’nda insanları yeniden trenle buluşturmak istiyorlardı. Milyonlarca vurdumduymazı hatırladım... Ve bir an için uçsuz bucaksız bir çöldeki soğuk sularla dolu yeşil bir vahadan geçtiğimi sandım...
ANILARIMIZDA HAYDARPAŞA
Türk sinemasının yeşermeye başladığı ilk yılları hatırlayalım. Şu sahnelerin, onlarca filmde tekrarlandığını söylersek, herhalde fazla abartmış olmayız. Uzun bir yolculuğun ardından yorgun ve endişeli bir yüz ifadesi ile trenden inen yağız bir delikanlı. Yakınlarını karşılamak için trene yaklaşmaya çalışan heyecanlı bir kalabalık... Tahta bavulu ve hüzün dolu bakışları ile kalabalığı yararak ilerlemeye çalışan delikanlı... Denizi görür görmez birdenbire olduğu yere çakılıp kalan Anadolu insanı...
Belki de ilk kez gördüğü mavi enginlik ve üzerindeki çeşit çeşit deniz vasıtalarına, şaşkınlıkla karışık bir hayranlık duygusu ile uzun uzun bakışlar... Hayallerini, rüyalarını ve hedeflerini gerçekleştirmek için vapura atılan ilk adım. Marmara’nın İstanbul Boğazı’nın serin suları kucakladığı deniz sahası ve arkasındaki görkemli Topkapı Sarayı...
Hiç şüphesiz, Haydarpaşa garı anılarımızı süsleyen görkemli bir simge, topluma mal olan ortak bir değerdir. Tarihi Bağdat demiryolunun başlangıç noktasıdır. Sanat ve edebiyatımızın ilgi alanına girmiş, tarihimizin çok önemli kesitlerine ve olaylarına tanıklık etmiştir.
ŞEHRİ ŞEHİR YAPAN KÜLTÜRDÜR!
Haydarpaşa Garı her hangi bir alan olarak görülemez. Hem toplumsal hayatımızın hem de kişisel yaşantımızın vazgeçilmez bir parçasıdır. Bizi geçmişten geleceğe taşıyan bir köprüdür. Ayrıca, mimarisi, zarafeti ve denizden görünüşü ile kentimizin incisidir. İstanbul’un kolundaki altın bileziktir. Roma’da, Münih’te, Viyana’da ve her yerde garlar şehrin kalbinde yer alır. Şehir dışındaki gar, şehri köye dönüştürmek anlamı taşır.
Sadece kentlerde yaşayarak kentli olamayız. Kentli olmak, yalnızca bugünü yaşamak, geçmişten kopmak ve gelecekten vazgeçmek demek değildir. Kentli olmak, yaşadığımız şehrin kültürel zenginliğine sahip çıkmak, tarihi süreçleri hakkında bilgi edinmek ve geleceği için kaygı duymak demektir. Kentli olmak, kenti bozmadan ve yozlaştırmadan gelecek kuşaklara devretme iradesi demektir. Kentli olmak, şehrin özgün yapısını korumak için mücadele etme bilincine sahip olmak demektir. Kentli olmak, yüksek idealler ile sosyal yeteneklere sahip olmak demektir.
AVM’LERE TARİH TESLİM EDİLEMEZ!
Kapitalist sistem iş dünyasının kâr etmesi için sonsuz olanaklar sağlıyor. Onlar için her yerde yüzlerce yatırım alanı var. Niçin ülkemizin ve halkımızın ortak değerlerini temsil eden, bizi geçmişe bağlayan tarihi eserlerimizi hedef alıyorlar? Niçin anılarımızı bizden çalmak istiyorlar? Niçin vapurun güvertesinden, keyifle ve gururla Haydarpaşa garına bakmamızı bize çok görüyorlar?
Haydarpaşa garı gitti mi bir daha geri gelmez. Oysa binlerce AVM yıkılır, yeniden yapılır. AVM sadece bugündür. Hâlbuki Haydarpaşa Garı, geçmiş, bugün ve gelecektir.
İnsanlar içinde bulundukları mutluluğu kaybettikleri zaman anlarlarmış. Haydarpaşa Garı, boynu bükük bir şekilde, acı acı bize bakıyor. Ben duyuyorum, siz duymuyor musunuz, şunu söylüyor: “Bana bunu da mı yapacaktınız?” Sizi bilmiyorum ama benim yüreğim sızlıyor.
Hepimiz için kavgaya bodoslamadan giren yiğit insanları görünce içimden bir parça koptu. Ruhumun derinliklerinde öylesine güçlü bir duygu oluştu ki koşarak hepsine teker teker sarılmak istedim. Ölüler şehrinde sadece onlar nefes alıyordu. Hem büyük bir saygı duydum hem de çok kıskandım.