Hayvancılık politikalarında değişiklik yok!
Dünyada tek değişmeyen şey değişimdir. Ancak, başka bir ülke yoktur ki, Türkiye gibi geçmişin kurum ve sistemleri özlemle anılsın. Başka bir anlatımla, yaşanan sorunlarının çözümü geçmişinde olsun. Fakat biz geçmiş başarılı uygulamalarımızı örnek almamakta ısrar ediyoruz. Fazla geriye gitmeden son bir ay içindeki birkaç gelişme ve olayı hayvancılık politikası açısından değerlendirelim.
YANLIŞTA ISRAR
TUİK, yeni verilere göre kırsal nüfusu biraz daha azaltarak 2017 Aralık itibarı ile % 7,5 düzeyine indirdi. İndirdi diyoruz, çünkü köyde, köylüde yerinde duruyor. Zoraki kentleşme ile köyleri hatta bazı düzene uymayan ilçeleri de mahalle yaptık. Ne kötülük vardır bunda demeyelim. Bütün sistem alt-üst olmaktadır. Köye ve köylüye götürülecek hizmetler aksadığı gibi, tarımsal üretim ve özellikle de hayvancılık bundan zarar görmektedir. Meraların yok oluşu hızlanmıştır. Bu konunun canlı şahidi olduğumu belirtmek isterim. Mahalle yapılan bir büyük beldemizde, artık hayvancılığa izin verilmediği gibi, mevcutlar için de, bir kimse yan komşusunda yapılan hayvancılığı engellemek için yasal yollara gidebilmektedir.
14 Şeker Fabrikası özelleştirilecek. Uzun konu ama özelleştirmeler ve nişasta temelli şeker kullanımının artması şeker pancarı ekim ve üretimini olumsuz etkilemektedir. 1998 yılında 22 milyon ton olan şeker pancarı üretimi 2014 yılında 17 milyon tona gerilemiştir. 6,5 milyon ton yaş pancar küspesi ve 900 bin ton melasın üretilmemiş olmasının hayvancılığa olumsuz etkisini en iyi üreticiler bilmektedir.
Hayvancılık desteklerinin 2018 yılında da devam edeceği duyurulmuştur. Toplam, 5 milyar lira olması planlanan desteklerin, yaklaşık 1,5 milyar lirası doğrudan canlı hayvan edinimi ile ilgili olacaktır. Projeye dayalı hayvancılık destekleri Türkiye’de yıllardan beri uygulanmaktadır. Maalesef bu projelerden beklenen yarar sağlanamadığı gibi önemli ölçüde kaynak ve zaman israfı da söz konusudur. Yaratılan bürokratik sistem, ilgili çalışanları gereksiz meşgul ettiği gibi, yararlanacak üreticiyi de canından bezdirmektedir. Bu uygulamalar, ayrıca tarım dışı aktörlerin sektöre girmesine ve kaynaklardan haksız kazanım sağlayacak şekilde amacı dışında kullanılmasına da yol açmaktadır. Bu geleneksel hale gelen politikadan bir türlü vazgeçilmediği görülmektedir. Yeni bir uygulama; 300 adet koyun projesi. Bize pek sağlıklı gelmiyor. Eskinin tekrarı olacak. Bu hayvanlar için güvence nasıl sağlanacak? 300 sayısını kim belirledi, neden 10 veya 30 değil? Örneğin 30 olsa ve şahsi kredi ile 10 küçük üreticiye bu damızlıklar verilseydi, geri ödeme ise, uygun bir zaman sonra bu çiftçilerden alınacak 30 hayvanın başka bir üreticiye verilmesi şeklinde olsaydı, daha uygulanabilir olmaz mıydı?
ÇÖZÜM GÖZÜMÜZÜN ÖNÜNDE
Önceden de çok kez değindiğimiz gibi, konu bir sistem yaklaşımı ile ele alınmadıkça istenen sonuçlara ulaşmak olanaklı değildir. Türkiye’de geçmiş dönemlerde EBK, SEK, Yem Sanayi AŞ gibi kurumlarla belirli bir sistem, bir alt yapı oluşturulmuştu. Gelinen noktada bu kurumların yeniden ihyası söz konusu olamayacağına göre, özel sektör-kamu işbirliği ile hayvancılık ürünlerine yönelik olarak güçlü, güvenilir ve son teknolojiye sahip alım sistemi oluşturulabilse, böyle karmaşık, neye göre ve nasıl saptandığı belli olmayan rakamlara dayalı destek sistemlerine gerek kalmayacaktır. Hayvancılık için ayrılacak 5 milyar lirayı ve dolaylı olarak genel tarımsal desteklerden sağlanacak ilave katkılarla oluşacak kaynağı, teknoloji ve soğuk zincirle büyük tüketim merkezlerine bağlanmış alım merkezleri kurmaya ayırsak sorun çözülecektir.
Bu öneriyi biz defalarca yaptık, fakat uygulamaya baktığımızda, hala girdi desteği ve sürü büyütmeye yönelik rasyonel olmayan politikalarda ısrar edilmektedir. Geçenlerde, hayvancılıkla ilgili bir sahtekârlık basında geniş ölçüde yer aldı. Kars ve Urfa’yı kapsayan bir alanda bir çete, tabir yerinde ise tezgâhı kurmuş. Kars merkez, Akyaka, Susuz, Selim, Arpaçay’dan 100 kadar çiftçiden 43 milyonluk, yaklaşık 12 bin büyük baş hayvan toplamıştır. İşin garibi bunu az bir ödeme ile yaparken, “devlet destek alımı” ifadesi de kullanılmıştır. Daha sonra anlaşıldı ki üretici dolandırılmıştır. Doğal olarak ilgili, ilgisiz herkes bunun güvenlik ve ahlaki yönü üzerinde durmuş ve suçluların bulunması işlemi başlamıştır. Bu zaten yapılması gereken bir durumdur. Ancak biz olayı başka bir yönden de ele aldık. Bazen istenmeyen olaylar “bir musibet bin nasihatten iyidir” şeklinde yorumlanabilir. Bu olayla bizim önerimizin gerçekliği ispatlanmış oldu. Nasıl mı? Hani Türkiye’de hayvan yoktu. Demek ki düzeni kurarsan, hayvanın yok olduğu bir ortamda, kimine göre 500 tır dolusu, kimine göre de 12 bin hayvanı satın alabiliyorsunuz. Bu tatsız olayda göstermiştir ki “devlet-özel sektör dayanışması ile hayvancılığın yoğun yapıldığı bölgelerde, çağdaş, üreticiye maliyetinin üzerinde bir fiyat ve alım garantisi veren (devlet güvencesi) merkezler oluşturulursa sorunun çözümü yönünde önemli bir adım atılmış olacaktır”. Yoksa yapılanların tekrarının çözüm getirmediği defalarca ispatlanmıştır