17 Kasım 2024 Pazar
İstanbul 12°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Hayvanlar alemi şaşkın şaşkın bizi izliyor!

Ekrem Ataer

Ekrem Ataer

Gazete Yazarı

A+ A-

Çocukluğumdan beri hayalim zoolog olmaktı. Belgesellerin pek olmadığı, tek kanallı televizyonlarımızda, Kaptan Cousteau’nun muhteşem ''Yaşayan Deniz''i ya da gittiğimiz sinemalarda film başlamadan önce izlediğimiz 3-5 dakikalık hayvan belgeselcikleri ile idare ederdik. Benim başucu kitabım Hayat Yayınları'nın ''Hayvanlar Ansiklopedisi'' ve ailemin konu ile ilgili eve doldurduğu belki de yüzlerce kitaptı. Mütevazı evimizde hiç gümüş şamdanlarımız, şatafatlı avizelerimiz olmadı ama “sizin kütüphanenizde bir şey bakabilir miyim?” diye kapıyı çalan çok okul arkadaşım oldu. Evimizin yegâne kıymeti, plaklar ve kolleksiyon değerinde bir kütüphanenin varlığıydı.

Yıllar içinde zooloji merakım neredeyse evimizi laboratuvar haline kadar getirdi. Evlendikten sonra da bu merakım devam etti. Onlarca akvaryum, terrarium falan filan. Topladığı böcekleri formol içinde muhafaza edip, ortaokulda sergiler açan bir çocuktum. Lisede Biyoloji ve Edebiyat öğretmenlerim, konferans salonunda bendenize “Entomolojik Haritamız'” adı altında açıklamalı ''konferanslar'' dahi verdirtmişti. Kimi tanıdıklarımız da “bu çocuk normal değil” diye garip garip bakarlardı yüzüme. Ne mutlu bana ki zaman onları haklı çıkarttı(!)

Sonraları müzik ağır bastı; Konservatuvar, besteler, yurt içi, yurt dışı konserler aldı beni ama zooloji aşkım hiç bitmedi. Fen Fakültesi'nde çok uzun süre misafir öğrenci kıvamında katıldığım dersler yüzünden neredeyse Konservatuvarda devamsızlıktan çakacaktım. Hayvanlar dünyası, Latince merakım ve az buçuk birikimim de oradan gelir.

Hayvanlar alemi şaşkın şaşkın bizi izliyor! - Resim : 1

Mahallemizde kedi, köpeklerle büyüdük, bizim de bir Alman Çoban Köpeğimiz vardı. 70'li yıllarda sokak hayvanlarını belediyeler zehirlerdi. Mahallenin çocukları “köpekleri öldürüyorlar” diye ortalığı yırtardık.

Bakkaldan sirkeler alınır, anneler hemen sarımsaklı yoğurtlar yapar, hayvanların ağzına akıtır büyük bölümünü de kurtarırdık. Çocuk kalbimizde Belediye Zabıtası hep “Düşman Askeriydi”.
Sonraları zehirleme çok vahşi bulundu ve daha ''modern'' bayıltıcı bir tür silahla hayvanları avlamaya başladılar. Araba altlarına sıkıştırırlar ve vururlardı. Artık bayıldı mı, öldü mü? bilemezdik ama alıp sürükleyerek götürürlerdi. Mahallede de bedduanın bini bir para tabii.

O tarihlerde köpekler mahalleli ile iç içe yaşayan güvenlik timleriydiler. Tek tük kuduz vak'aları tabii ki olurdu. Sokak köpekleri de bu kadar çok değildi ve hepsini tanırdık.

Gelelim günümüze; yanlış politikalar, beceriksiz yerel ve merkezi yönetimler yüzünden popülasyon hızlıca arttı, klanlar oluştu ve şehir halkı artık ciddi tehlike altında. Çocuklar, kadınlar, erkekler, yaşlılar parçalandı, büyük acılar yaşandı. Bunları görmemek için aklı yitirmek lazım. Öyleyse acil çözüm!

Sokak hayvanlarına dair hazırlanan bir yasa teklifi var ve tabii bitmeyen tartışmalar. Komisyonlarda gerginlikler, karşılıklı ithamlar, höykürmeler, parmak sallamalar gırla. Mesele siyaset dükkanlarının raflarına taşındı bile. Çözümden ziyade itham odaklı taraflar yerlerini aldı ve ortalık tımarhaneye döndü. Siyasi kamplaşmanın getirdiği akıl, mantık ve vicdandan uzak karşılıklı höykürmeleri bir kenara bırakırsak, durum gerçekten çok hassas. Çoluğu, çocuğu gözü önünde paramparça edilenler, eti kemiğe kadar sıyrılanlar, “evladım bu acıyı çekeceğine ölsün diye Allah'a yalvardım” diyen anneler, babalar. Diğer tarafta ötenazi tehdidi altında binlerce mâsum canlı.

Hayvanlar alemi şaşkın şaşkın bizi izliyor! - Resim : 2

Bu Millet Yaratılanı Sever, Yaratandan Ötürü

Halbuki bizler; Hayırsız Ada benzeri hayvan felaketlerinden sonra gelen büyük İstanbul yangınının, tanrısal bir cezalandırma olduğuna inanan bir milletiz. Mancacılarla sokak hayvanlarını besleyen, kuş evleri yapan, at, deve, inek, koyun gibi hayvanları yasalarla koruyan, sahibi ölmüş eşekleri bile koruma altına alan, şehirlerde maaşlı güvercin besleme ekipleri kuran, “kuş payı” ödeme usulünü getiren, 1500’lü yıllardan beri yük hayvanlarına fazla yük bindirilmemesine ve hatta hayvanlar için haftalık tatillere dair fetvalar, nizamnâme ve kanunlar yapan bir tarihin sahibiyiz. Yaban hayatını "Zabıta-i Saydiyye Nizamnamesi" ile koruyan koskoca bir tarihten bahsediyorum. Peki şimdi ne oldu?

Yeni yasa teklifi hazırlanmış lakin sakat ve eksik hatta acımasız, çözüme değil inisiyatife odaklı. Ama bunu dahi tartışamıyoruz. Sürekli bağıran gergin ve düğmesine basılınca ortaya fırlayan bir takım var. Beden dillerine, söylemlerine baktığınızda sağlıklı insandan ziyade mal bulmuş mağribî görüntüsü veriyorlar. '' Çocuğumu okula yollayamıyorum'' diyen babaya ''servis tut o zaman'' diyebilen modeller. İlk yapılacak şey bunları bir kenara çekmek ve aklın, bilimin, vicdanın, insâfın süzgecini meydana koyup çözüm bulmak olmalıdır.

Yasa teklifinde “Kuduz şüphesi olan hayvan” diye bir tanım var. Haydaa! Biri kalkar bu mahalledeki hayvanlar kuduz olabilir! Der ve katliam başlar. Ayrıca ''tehlikeli ırk, saldırgan hayvan'' gibi tanımlamalar nedir? Tehlikeli ırk değil, yanlış eğitim vardır. Yanlış yaklaşımla Golden’dan canavar, doğru eğitimle pitbull’dan kuzu yaratabilirsiniz. Kimine göre, köpeğin koşarak üzerine gelmesi dahi saldırıdır. Kuduz vak’aları %90 artmış. Bağışlayın ama, kimsenin istatistiki bilgiye güveni kalmadı, darılmaca yok, o güveni siz yerle bir ettiniz!

Bu Garip Tezlerinizde İnat Etmeyin Tehlike Daha Da Büyür!

Çözüm gayet net: kademeli kısırlaştırma, Anadolu’da boş alanlarda rehabilite alanları yaratma, belediyelere bütçe desteği, gönüllü timler ve hayvan ticaretinin yasaklanması. İki senede gerileme başlar.
Bu arada mama tekelleri, gözüm üstünüzde siz de rahat durun! Aklınızın bir kenarına da yazın; ittifaklarınızdaki hesaplarınız küçük ama ittifak ortaklarınızın niyetleri sizi aşıyor olabilir haberiniz olsun!

Belgesel Kuduz köpek Edebiyat Anadolu