23 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul 19°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

HDP ile ‘demokrasi’ cephesi

Yavuz Alogan

Yavuz Alogan

Eski Yazar

A+ A-

Her sorunun çözümü için ayrı bir âlet kullanılır. Komşu eve yerleşen bir grubun size silahla saldırmaya hazırlandığını fark ederseniz, sorunu İngiliz anahtarıyla çözemezsiniz. Ayrıca her sorun zaman içinde değişim geçirir ve siz bir sorunun zaman içindeki değişimine göre farklı âletler kullanmak zorunda kalırsınız.

Mesela Türkiye’de “Kürt hareketi” denilen oluşum 1960’lardan bugüne kadar pek çok değişim geçirmiştir. 1969’da Devrimci Doğu Kültür Ocakları’nın kuruluşundan bu yana sayısız forum, yayın organı, dernek, parti kuruldu. Türkiye İşçi Partisi’nden başlayarak gelmiş geçmiş ve bugün de var olan bütün sosyalist, devrimci örgütlerin bu harekete karşı sürekli değişen ve farklılaşan tutumları oldu. Bu değişim ve farklılaşmayı belirleyen son tahlilde Kürt hareketinin geçirdiği değişimdir. Bütün bunları belirleyen de elbette yakın tarihte yaşanan siyasi/stratejik ve iktisadi dönüşümler ve değişimlerdir.

ULUSLARIN KENDİ KADERLERİ

En genel hatlarıyla baktığımızda, bölgedeki Kürdistan Demokratik Partisi ve Kürdistan Yurtseverler Birliği gibi oluşumlardan kısmen etkilenmesine rağmen bu hareketin 1970’lerin sonuna kadar “ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı” anlayışı bağlamında sosyalistlerle birlikte hareket ettiğini söyleyebiliriz. Bu anlayışı ABD Başkanı W. Wilson I. Dünya Savaşı yıllarında geliştirdi. Lenin’in “Ulusların Kendi Kaderlerini Tayin Hakkı” ve Stalin’in “Proletarya Devrimi Çağında Millî Mesele” adlı kitapları 1970’lerde türkçeye çevrildi. Sosyalistler, Çarlık Rusyası’nın en önemli ve karmaşık sorunlarından biri olan milliyetler sorununu öykünme yoluyla Türkiye’deki Kürt sorununa uyarladılar. 1970’li yıllarda başka devrimlerin çözüm ve çözümlemelerinin marksizmin ilkesi vb gibi anlaşılarak kopya edilmesi sosyalist solun en büyük zaafı olmuştur. Türkiye’ye sosyalizmin legal olarak girişi 1960’larda gerçekleşti; öncesi neredeyse yoktur. Dünya sosyalist hareketlerinin 1920’lerde,1930’larda içinden geçtikleri “kopyacılık” dönemini biz maalesef 1970’lerde yaşadık. Olumsuz etkileri hâlâ sürüyor.

EMPERYALİZMİN TRUVA ATI

Lafı uzatmadan bugüne gelirsek: İçinde sosyalistlerin, milliyetçilerin, ulusalcıların yer aldığı bir Cumhuriyet cephesinde Kürt hareketine yer yoktur. Başka deyişle günümüzde sosyalistler ve ulusalcılar PKK/HDP ile laiklik ve “demokrasi” temelinde AKP’ye karşı ortak mücadele içinde olamazlar. Özellikle sosyalistlerin HDP’yle her türlü ilişkiyi kesmeleri gerekir.

Kapitalizmin bütün dünyayı kapladığı “küreselleşme” döneminde “insan hakları” ve “demokrasi” kavramları etnik ve dini grupların özyönetimi (“demokratik özerklik” vs) olarak yeniden tanımlanmış; Yugoslavya’dan Irak, Suriye ve Libya’ya kadar ulus-devletleri parçalama süreci başlamıştır. PKK Ortadoğu’da bu sürecin bir âletidir. Hedefi, solcusu ve sağcısıyla birlikte Türkiye’dir.

HDP ise siyasi parti bile değildir. Kandil ile İmralı arasında nasıl sıkıştığını, bu iki merkez tarafından nasıl hırpalandığını gördük. Kandil Türkiye’yi uluslararası alanda ırkçı ve katliamcı ilan ettiği için bu partinin seçim başarısını bir sorun olarak gördü; İmralı ise Haziran potansiyelini yok etmek için bu partinin kurulmasında MİT’le işbirliği yaptı. HDP bir yanda “çözüm süreci”nde Kandil’in hendek ve iç savaş politikasını uygularken; öte yanda demokrasi, çok renklilik, herkese özgürlük diyerek meydanlara çıktı. Siyaset değil, sahtekârlıktır! Emperyalizmin bu Truva Atı sadece “demokrasi” ve “adalet”le kafayı bulanları etkileyebilir.

2013 Haziranı’nda nasıl davrandıklarını görmüştük. Buna rağmen sosyalist solun bir kısmı bu partinin âleti oldu. Aslında HDP’nin kapatılması, zanlıların ise tutuksuz yargılanması gerekirdi. AKP’nin parti kapatma alerjisi/korkusu nedeniyle açık tutuluyor. Birisi “laikliğe karşı hareketlerin odağı,” diğeri PKK terörünün sivil uzantısı olmuş bu iki parti ileride belki birlikte kapatılır; dinî ve etnik temelde parti kurmak yasaklanır.

HDP’yle soyut “adalet” ve “demokrasi” arayışı emperyalizmi güçlendirir, ulus-devlet ve laik Cumhuriyet mücadelesini zayıflatır. Herkes için geçerli olmak üzere, siyasi hata yapan bedelini öder, duygusallık ve melodramla siyaset yapılmaz. Emperyalist paylaşım savaşı ortamında kimse kimsenin gözünün yaşına bakmaz.

Yazarın Önceki Yazıları Tüm Yazıları
HDP sorunu 24 Ağustos 2019
Müşterek harekât 17 Ağustos 2019
Yeni bir dünya 06 Ağustos 2019
Üretim devrimi 03 Ağustos 2019
Demokrasi sorunu 30 Temmuz 2019