HDPKK testi
Cumhurbaşkanı Erdoğan HDP-PKK ilişkisini matematiksel bir formülle açıkladı. HDP eşittir PKK! Bu açıklama ister istemez akıllara birçok soru getiriyor. İlk soru şu: “Madem ki HDP aynı zamanda PKK’dır. O zaman niçin devlet kasasından 92 milyon lira bu partiye transfer edildi? Böyle bir durum PKK’nın devlet olanakları ile palazlandırılması anlamına gelmez mi?”
MUHALEFETİ HDP’YE YAPIŞTIRMAK...
AKP ve MHP görünüşte HDP’yi şiddetle eleştiren iki partidir. Hatta seçim stratejilerinin temel malzemesi HDP’dir. Başta CHP olmak üzere muhalefet partilerini HDP’ye yapıştırarak etkili bir propaganda faaliyeti yürütüyorlar. Şimdiye dek Kılıçdaroğlu faktörü nedeniyle oldukça başarılı oldular. Özellikle CHP bu konuda AKP ve MHP’nin önüne Messi gibi milimetrik paslar atıyor. CHP tarihi ile kavgalı il başkanları, HDP ile özdeşleşen belediye başkan adayları AKP-MHP değirmenine su taşıyor. Diğer bir ifade ile Millet İttifakı’na cephaneyi bizatihi CHP götürüyor. AKP ve MHP önümüzdeki yerel seçimler için de aynı temayı kullanıyor. İşi daha da ileri götürerek seçimi bir beka meselesi olarak sunuyorlar. Verilen mesaj şu: “Biz iktidardan gidersek ya da bir belediye başkanlığını kaybedersek, PKK ülke yönetimine ya da yerel yönetime ortak olur!”
NİÇİN HDPKK SORUNU YARGIYA GİTMİYOR?
Sorular yeni soruları akla getiriyor: “Peki, durum böylesine kritik bir boyut kazandıysa, niçin HDP’nin kapatılması için kılınızı kıpırdatmıyorsunuz?” Çarpıcı ve vahim olaylar söz konusu iken, ortada yüzlerce bilgi ve belge varken, niçin HDP sorununu yargıya taşımıyorsunuz? Ya da yargıya taşıyanlara destek olmuyorsunuz? Şimdi bu soruya makul ve mantıklı cevaplar arayalım:
AVRUPA-ATLANTİK’TEN ÇEKİNİYORLAR...
AKP de MHP de sonuçta düzenin iki partisidir. En azından ekonomik bakımdan küresel sisteme göbekten bağlıdır. Uzun yıllara dayanan Atlantikçi geçmişleri iki partide köklü izler bırakmıştır. Her iki partide de küçümsenmeyecek Atlantikçi bir damar vardır. Uzun Atlantikçi geçmiş iki partinin de ideolojik altyapısında sapmalara neden olmuştur. Ayrıca iki parti de zaman zaman konjonktürel aykırı çıkışlar yapsa da Avrupa Birliği (AB) ve AB’nin sömürü belgesi olan Gümrük Birliği taraftarıdır. Muhtemelen Avrupa-Atlantik sisteminin, “HDP’yi parti olarak yaşatma ve koruma isteğini” onlar açısından kırmızı çizgi olarak görüyorlar. Bu çizgiyi aşmanın kendilerine çeşitli açılardan sorunlar çıkaracağını düşünüyor ve mayınlı sulara girmekten kaçınıyorlar. AKP açısından ekonomik kriz riski ve ABD’nin ekonomik savaş tehdidi durumu daha da kritik bir boyuta taşıyor.
MÜKEMMEL BİR İÇ POLİTİKA MALZEMESİ
Diğer bir ihtimal, AKP-MHP ikilisinin HDP’yi iç politikada vazgeçilmez bir unsur olarak değerlendirmesidir. HDP’nin ayakta kalması bu ikiliye mükemmel fırsatlar sunmaktadır. Metal yorgunluğu ile tükenen, yeni ve yaratıcı politikalar kurgulayamayan bu partiler, ellerinde kalan yegâne etkili propaganda malzemesini bırakmak istemiyor. Muhalefeti HDPKK üzerinden yıpratarak siyasi avantaj sağlıyor. Muhalefetin Avrupa-Atlantikçi politikalara sarılması bu politikaların etkinliğini artırıyor. Güncel somut veriler ortada iken “Geçmişte Oslo’ya gittiniz, Habur’da çadır mahkemesi kurdunuz!” karşı atakları önemli bir etki yaratmıyor. Seçmen dünü değil bugünü oyluyor.
MUHALEFETİN ÇIKMAZI
HDP tartışmasız olarak PKK’nın siyasi kanadıdır. Zaten bu husus partinin önemli yöneticileri tarafından sürekli olarak vurgulanmaktadır. Bir örnek verelim. Partinin Eş Başkanı Figen Yüksekdağ şunu söyledi: “Bir sırtımızı YPJ’ye, YPG’ye ve PYD’ye yaslıyoruz. Bunu söylemekte ve savunmakta hiçbir sakınca görmüyoruz. Bundan sonra da yaslamaya devam edeceğiz.” Bu koşullar altında muhalefetin HDP ile flörtü PKK’ya zeytin dalı uzatma anlamına gelmektedir. Avrupa-Atlantik sistemin HDP dayatmasına teslim olmak muhalefeti halktan koparmaktadır. Daha da önemlisi bu tür bir yaklaşım milli güvenliğimiz açısından telafi edilmeyecek ağır sonuçlar doğurur. PKK’yı Türk iç siyaset denkleminin bir parçası yapmak, bu ülkeye yapılan en büyük kötülüklerden birisidir.
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Görüldüğü gibi iktidar da muhalefet de HDPKK ile mücadele etme konusunda samimi değildir. Bütün partiler HDPKK’ın anayasamıza aykırı söz ve eylemlerini görmezden gelmektedir. İktidarın sert söylemleri bir anlam ifade etmemekte, muhalefet bu partiye kalkan olmaktadır. Üstüne üstlük HDPKK’ya devlet kesesinden 92 milyon lira verilmiştir. Bu ahval ve şerait içinde TBMM’deki partilerin terör ile mücadelesinden kesin ve kalıcı bir sonuç beklemek gerçekçi değildir. Küresel merkezlerin koyduğu sınırlar içinde verilecek bir mücadele hedefini bulmaz. Önce bu konudaki kararlılık gösterilmelidir. Bunun en büyük göstergesi HDPKK sorununu yargıya taşıyacak üstün bir irade ortaya koyabilmektir. İyi ki Vatan Partisi var!