Helali haramı bilmeyenler…
Yakın siyasi tarihimizde Erdoğan’dan önce vatandaştan helallik isteyen başka bir hükümet başkanı oldu mu? Kesin bir şekilde söyleyebiliriz: Olmadı.
KRİZLERDEN SONRA LİDERLER
Misal, 2. Dünya Savaşı yıllarını düşünün. Savaş, Türkiye’nin dışında gelişen ve tüm dünyayı etkileyen bir yıkımdı. Savaş günlerinde yaşanan yokluk ve kıtlık hafızalara kazındı. O sıkıntılardan İsmet Paşa’yı sorumlu tutmayı haksızlık olarak görüyorum, sonuçta ülkeyi savaşa sokmayarak bu felaketten nispeten az zararla çıkmamızı sağladı. Ama savaş bittiğinde millete “sıkıntılar yaşadık, elimizde değildi, hakkınızı helal edin” demedi. Bunun yerine, “helal edilmeme riskine” karşı 1946’nın garabet seçim yöntemini icat etti: açık oy, gizli tasnif.
Mesela, 1970’ler boyunca yaşanan siyasi istikrarsızlık ve terör olayları, Türkiye’ye yönelik ambargo ve petrol krizi ile birleşince bizim için tam bir yıkım oldu. Siyasetçilerin hırsları milli meselelerin önüne geçiyor, toplumsal buhran darbenin yolunu döşüyordu. 70’ler boyunca ülkeyi yöneten liderlerden herhangi birinin “elimizden geleni yaptık hakkınızı helal edin” dediğini duymadık. Aksine, 12 Eylül darbesi sayesinde hepsi “mağdur” durumuna düştü, siyasi günahları bir anda yıkandı, tertemiz oldu!
Mesela, 1991’de ABD, uydurma gerekçelerle Irak’a saldırmaya başladığında Turgut Özal, “bir koyup üç alacağız” demişti. Hem askeri hem ekonomik olarak neredeyse elimizdeki biri de kaybediyorduk. Rahmetli, halkın karşısına geçip de helallik istemedi.
Mesela, 1993-95 yılları arasında başta Uğur Mumcu olmak üzere sayısız siyasi cinayet işlendi. Sivas Katliamı, Başbağlar Kırımı, Gazi Olayları gibi karanlık hadiseler ile ülke kaosa sürüklendi. Bu dönem siyasi tarihimize faili meçhuller ve terör dönemi olarak geçti. Ama, ne hükümet başkanı Tansu Çiller ne de ortağı CHP/SHP’nin başkanları Erdal İnönü, Hikmet Çetin, Deniz Baykal “hakkınızı helal edin” dedi.
Mesela, 99 Depremine hiçbir siyasetçi engel olamazdı. Sonrasında da devlet yetersiz imkanları ile yaraları sarmaya çalıştı. Ama depremzedelerin acısı yakın zamanlara kadar dindirilmedi. Başbakan Ecevit “elimizden geleni yapıyoruz, bir eksiğimiz varsa da hakkınızı helal edin” demedi, diyemedi.
Evet, bu ülke eksiklik veya kusur için vatandaştan helallik isteyen tek bir hükümet başkanı gördü, o da Recep Tayyip Erdoğan.
İşin ilginç tarafı, vatandaşa Erdoğan kadar hizmet eden bir başka hükümet başkanımız da yok.
Aslında Erdoğan’ın helallik isteyebilecek özgüveni de buradan geliyor. Yapamadığı kısmın yaptıklarının yanında çok küçük kaldığını biliyor. Halkın takdirine, ferasetine, en önemlisi de kendisine duyduğu sevgiye güveniyor.
SEVGİYİ BİLMEYENLER
Bizim için kul hakkı her şeyin üzerinde olduğundan helallik almak önemlidir. Ama öte yandan, kimin hakkının kimde olduğunu sadece Allah bilir. Bunun için, insanların birbirlerinden helallik istemelerinin ilk sebebi inançları olsa da konu, bir hak terazisinden ziyade sevgi ile ilgilidir.
Değer vermediğiniz, sevmediğiniz birinden dönüp helallik istemezsiniz, belki en fazla “bir hakkım varsa helal olsun” deyip geçersiniz. Ama sevdiğinize ne kadar verseniz de gönlünüz tatmin olmaz, az bulursunuz, keşke daha çok yapabilseydim dersiniz. “Hakkını helal et” sözü de tam olarak bu sevgi ve muhabbetten gelir.
Sevmeyi bilmeyenler, sevgiden nasibini almayanlar, helallik istemenin anlamını da kavrayamazlar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, pandemi döneminde de vatandaştan helallik istemişti. O zaman da muhalefet “Helal etmiyoruz” diye ortaya düşmüştü. Peki milletten bir karşılık bulmuş muydu? Hayır.
Şimdi de öyle. Kimse CHP’nin, HDP/PKK’nın, İP’in çıkardığı gürültüye aldırış etmiyor. Vatandaş, “helali haramı bilmeyenler helallikten ne anlar” deyip geçiyor.