Her şey 'gerçekten' de çok güzel olacak!
Başlığı 23 Haziran seçim sonuçları üzerine yazmayı düşündüğüm bu yazı için daha iki hafta öncesinden belirlemiştim aslında. Seçim sloganının sahibi İmamoğlu kazansa da kazanmasa da aynı olacaktı çünkü. Fakat sonuç tam da rakamsal olarak da tahmin etmiş olduğum gibi çıktı.
Çünkü eğer -doğru ya da iftira dahi olsa- seçimden önce sayın İmamoğlu aleyhinde seçmene bilinmedik bir dosya sunulmadığı taktirde kendisinin 300.000 ile 1.000.000 farkla kazanacağını söylemiştim ve öyle de oldu görüldüğü üzere.
Hayır hayır, bilgiç bir veriye dayanmıyorum, sadece hem halkın tutumuna bakıyorum hem de çağsal, toplumsal, kültürel, siyasi bir felsefeyle yaklaşıyorum sadece.
Yazılarımı okuyanlar da, yakın çevrem de, tartıştığım arkadaşlarım da her türlü çaresizliğe, umutsuzluğa karşı geleceğin “iyi olacağı”na yönelik inancımı sürekli yineleyip durduğumu bilirler.
Bu nedenle iptal edilen seçimde sevgili İlker Yücel'e verdim oyumu. Bunun gerekçelerini de daha baştan söyledim zaten. Hatta o seçimde mutlaka CHP'nin desteklemesi gerektiğini ısrarla söyleyen ve bunun için sözüm ona benimle tartışmaya giren, suçlayanlara karşı da şunu söyledim bütün samimiyetimle, hiçbir zaman CHP'li olmadığımı fakat öyle olmadığım halde yüzde 80 hep CHP'ye oy verdiğimi, birçok seçmenin de aslında benzer tarihsel mecburiyetlerle o yönde oy kullandığını açık açık söyleyip izah etmeye çalıştım.
Gönlüm, inancım ve güvenim hala sevgili İlker Yücel'de olmasına rağmen bu kez oyumu sayın İmamoğlu'na verdim ve iyi ki de öyle yaptım. Çünkü çoğu insan gibi 23 Haziran seçimini ben de bir referandum gibi algıladım ve bunun gereğini yaptım sadece. Tercihim, asla yıkılan güvensiz bir siyasi zihniyetten yana olamazdı zaten.
Elbette, İmamoğlu'yla ilgili söylenenlerin ya da olanların ya da olabileceklerin pekala da farkındayım. Fakat endişe etmiyorum olacaklardan. Tarih böyle işliyor çünkü ve cesur olunmalı.
Sayın Tayyip Erdoğan “BOP Eşbaşkanıyım” dediği zaman da onun o pozisyonundan hiç endişe etmemiştim zaten. Çünkü daha fazla ileriye gidip de sonra geri gelmek zorunda kalacağının pekala da farkındaydım; bunu yazdım da söyledim de çevreme ve okuyucularım bilir.
Tarihin nereye doğru gittiğine bakarım ve o gidişle tek tek insan politikacıların rollerini de iradelerini de tahmin edebiliyorum sanırım? Bugün olduğu gibi öyle bir tarihsel an gelir ki tarihi onlar değil tarih onları yönlendirir zorunlu olarak. Bunu da “iyi olacak” anlamında alırım doğrusu.
İDEOLOJİK OLARAK ŞAŞKIN SİYASİ TRAFİK
Bir önceki yazımda da yazmıştım: benzer süreçlerde hep olduğu gibi ülkemizde ideolojik olarak siyasi trafik iyice aşırılaşmış ya da aşırı karışmış durumda ne yazık ki? Hangi ideoloji ya da siyasetten olursanız olunuz, ideolojik niyetiniz, kafa karışıklığınız ve ve umduğunuz muhtemel sonuçların neler olduğunu, olabileceğini bu köşede uzunca bir süredir yazıp duruyorum aslında. Israrlı bir ahlaki, kültürel, entelektüel, siyasal, ideolojik çağsal bir krizle karşı karşıyayız çünkü.,
Ne demeye çalıştığımı bir güncel hayat trafiği durumuyla benzeştirerek anlatayım isterseniz?
Seçimden bir gün önce... İstanbul'un göbeğinde okumuş yazmış, sözde bilgili, görgülü, kültürlü seçkinlerin oturdukları Teşvikiye'de bir ara sokak... sokağın alt köşesindeki bir hafriyat için müteahhit yolu kendi başına pervasızca alttan üsten kapatmış. Öyle olunca da bir üst sokağın dört yol ağzı bu aşırı düşüncesiz bencil düzensizlikten tıkanıp kalmış doğal olarak.
Bunca sorumsuzca lüksü ve sözüm ona “çağdaş” kargaşa ya da düzensizliğin hepsini uğraşsanız bir araya getiremezsiniz ama gelmişler. Tıkalı yol ağzında son model bir arabanın bagaj kapağı açık, gömlekli kravatlı pırıl pırıl bir abi elbise askılarına asılı gömleklerini, takım elbiselerini alıp evine taşımaya çalışıyor aklınca. Fakat arabasının poposu köşe başını tıkamış ama onuun umurunda bile değil. Çünkü evinin sokağını tıkamışlar ve kendini haklı görüyor. Tam karşıdan gelen tek yönlü daracık sokak da tıkalı. O sokağa hangi akılla girdiği ve oraya nasıl sığabildiği belli olmayan bir büyük kamyon ve arkasından bağrışan lüks otolar, taksiler... Soldaki sokak tek yönlü ve gelişe kapalı ama yine lüks bir araba ters girip yolu tıkamış geçmek mümkün olmadığı gibi. Çünkü geldiği yeri çöp arabası kapatmış ve abinin acelesi var ama gidemiyor bir türlü. gideceğini düşündüğü iki sokak da tıkalı zaten. Hatta sokağın başında yine lüks bir araba ve sahibinin bir ayağı dışarıda bir ayağı arabasının içinde elini çenesine dirseğini kapısına koymuş sakin sakin bekliyor. Arkasındaki beş altı arabalık konvoy ise sürekli korna çalıyorlar. Etraf ise kafelerle dolu zaten ve mini etekli, sırtları açık modern kızlar, kravatlı düzgün abiler filan... çok sakinler... Herkes de biliyor ki trafik birazdan açılacak fakat o kafayla bir başka sokakta yeniden tıkanacak kesin... o da biliniyor...
Dört sokak da köşe başları da çevre esnaflar ve müşterileri de hep birlikte öylece bekliyorlar bakalım ne olacak diye!
Uzunca bir zamandır içinden dışından sürekli kuşatılan ülkemize nasıl da benziyor değil mi?
Yani diyeceğim şu ki: evet her şey gerçekten de güzel olacak! Fakat bunları bir süre daha yaşayarak ne yazık ki? Eğer iddia edildiği gibi sayın İmamoğlu gerçekten de bir Amerikan projesi ise bu toplumun gerektiğinde sayın Erdoğan'ı ve partisini aşabileceği gibi benzer bütün projeleri, yeni BOP'ları da, onun silahlı güçlerini de, şu an oy vermek zorunda kaldığımız YCHP'yi de, ulusalcı haklı endişeleri de, CIA FETÖ'sünü de, PKK'yı da, bölünme travmalarını da aşarak...
Yeni bir yol kurmayı başaramadık çünkü henüz... Güzel bir gün oysa...
Her şey gerçekten de niye güzel olmasın ki?